“…Olay sadece kültür değil: herkes buluşmaz mıydı AKM’nin önünde? Sarılmaz mıydı? Küsmez miydi? Olmadık aşklar, aşkolsunlar. Şu an burada olan kalpler.”
80’lerde AKM ile flörtümün izleri Eve Dönmek İstemiyorum‘da kayıtlıdır. İzmir’den gelip Boğaziçi Üniversitesi‘nde şövalye olacağını sanan delikanlı kendisini kütüphaneye hapsetmiştir. Gece gündüz, ne Virginia Woolf’lar, ne Joyce’lar ne Yeats’ler, ne Ibsen‘ler, Strindberg‘ler, ve ne Çehov‘lar ama kral hep Shakespeare’dir. Rosmersholm, Yaban Ördeği, Vanya Dayı, Hamlet ise AKM’de – Ahmet Hamdi Tanpınar.
Arda kalan zamanlardaysa Fransız Kültür, İtalyan Kültür: Godard’lar, Visconti’ler, Pasolini’ler, Chabrol’ler. İçinde sanattan başka metafiziğin yer almadığı bir kültür ki o da geceleri AKM çıkışında Taksim’in uğultusunda, bilhassa Gezi Parkı’nın Ariadne dehlizlerinde rotasız kalmakta. AKM o zamanlar geçici bir arzu makinası rolünde ama olsun her makine geçicidir, yeter ki çalışsın. Çalışıyor, hem de nasıl. Çok zaman sonra farkına varıyor ki bu vücut, işler öyle Raymond Williams’ın bahsettiği gibi değil. Olay sadece kültür değil: herkes buluşmaz mıydı AKM’nin önünde? Sarılmaz mıydı? Küsmez miydi? Olmadık aşklar, aşkolsunlar. Şu an burada olan kalpler.
Sonra uzun bir yurtdışı arası ve geri döndüğümde ilk performansım olacak 1995’te AKM‘de. Eve Dönmek İstemiyorum yeni yayınlanmış ve sırada Anti-Hamlet var. Sevgili Beral Madra XAMPLE adı altında “disiplinlerarası sanat” altbaşlıklı bir sergi düzenlemiş; daha sonra kitap olarak yayınlayacağım Anti-Hamlet ile katılacağım. Amacım hayaletlerin geri dönmesini sağlamak ki özne gitsin; yıllar sonra, Gezi’den sonra yazacağım bir makalede açıklayacağım gibi, ‘birey-kaç’ın, ‘siyasal’ın yolu açılsın. Öyle bir görsel-işitsel gürültü yaratmayı beceriyorum ki sonunda kaçanlar izleyiciler oluyor. Beral Hanım haklı olarak yakınıyor: “Ama Zafer performansta ‘plastik’ bir şey yoktu”.
Throbbing Gristle etkileri dahil olmak üzere zaman eşiğinden çıkmış. Sergi salonunun en arka duvarının iki üç metre önüne denk gelen bir doğru boyunca tavandan yere uzanan şeritler asmışım. İyice bozulmuş siyah beyaz görüntülerden oluşan videoyu bu duvara projekte ettiğimde görüntü önce şeritlere çarpıp ardından duvara düşüyor ve böylece imge arka plan ve ön plan içine eriyerek uzam algısını yok ediyor. Anti-Hamlet metnini distorsiyon pedallarına bağladığım mikrofonlara okuyarak kaydettiğim ve türlü gitar, synth efektleriyle daha da katlanılmaz bir hale getirdiğim iki ayrı kaset var, aynı anda çalıyorlar, sağ ve sol kanallarda, sahte stereo, adeta sonik bir cehennem. Hepsi sevgili Mehmet Gün’ün kaleminden “Farklılık ve Farklılığın Yıkımı” adlı bir yazıya dönüşmüştü Anons’ta (Mayıs 1995).
Burada tabi ki plastik bir şey yoktu ama hayatlarımızda da yoktu ve gitgide daha da olmayacaktı, bilhassa 2000’lerden sonra. Biz Bergson biliyoruz, Marcel Proust ve Ahmet Hamdi Tanpınar, ezbere. Hayatlarımızı tüketen aşkınsal. Sizin olsun. Camileriniz, teknolojiniz durduramayacak o hayaletleri, onlar hep geri gelecekler / Belleği silemezsiniz ki / Bellek speküler dijital protezlerle harekete geçmez ki / Descartes bile sevmezdi sizi / Operanızı sevsinler, bellek elekçileri.
Galata, Mart 2018.