Pandemide Türkiye’de Müzisyen Olmak / Değil Miyim? Adlı bir belgesel çekmiştik. Daha ikinci bölümde memlekette kadın müzisyen olmaya dair de konuşsak mı diye sordum ekibe. Başta emin olamadılar. O sıralarda öncelikli olan hayatta kalmaktı çünkü müzisyenler açısından. Ancak sektörde en az virüs kadar yaygın ve yıkıcı bir algı vardı ve pandemi bir gün geçecekti onu biliyorduk belki ama savaşmamız gereken bu zihniyet yüzyıllardır vardı ve var olmaya da devam edecekti. Belgeselin ikinci bölümünde maalesef bugün adı geniş çevreler tarafından yaşadığı şiddet olayıyla duyulan Aybike Çelik var. “Birçok kadın arkadaşımız tacize uğruyor çünkü müzik sektöründe çalışıyorsun ya sen zaten buna açıksın” diyor imalı bir şekilde ve sonrasında AÇIK DEĞİLİZ! diye ekliyor Aybike… Bu tek bir cümle öyle çok şey anlatıyor ki aslında…
Hikayenin başına dönelim. Pandemi sırasında Yüzyüzeyken Konuşuruz solisti Kaan Boşnak ve Başak Ceylan Torun’un hızlı evliliğini ve sosyal medya üzerinden yaptıkları tuhaf canlı yayınları hatırlarsınız. Orada Başak belki de aşktan gözü kör olduğu için bir hemcinsine; “çıplak fotoğraf göndermediğim için evlendik” minvalinde talihsiz bir çıkış yapmıştı. Çok kısa bir süre sonra olanları hepiniz biliyorsunuz.
Beni asıl şok eden tüm bu olaylar henüz çok tazeyken ertesi gün plak şirketi ve basın danışmanı tarafından pompalanan yeni şarkı haberi olmuştu. Hiçbir şey olmamışçasına, her şey güllük gülistanlıkmış gibi şarkı promote ettiler ve ben uzun süre bu olayın şokuyla ekrana bakakaldığımı ve başkası adına utanmayı dibine kadar yaşadığımı hatırlıyorum.
En acısı da bu süreçte “kadın da zaten ruh hastasıydı, işte şöhretle birlikte olmanın bedeli” gibi ezberlenmiş kalıplar bir bir zikredildi hem kadınlar hem de erkekler tarafından.
Ben kendi adıma bir dinleyici olarak o günden beri YYK dinlemiyorum, dinleyemiyorum. Halbuki vakti zamanında Küçük İskender vasıtasıyla tanıştığım o ufak tefek utangaç çocuğun geleceğin ozanlarından biri olmasını hayal ediyordum. Bundan tam on sene önce Murat Meriç’in bir Facebook mesajıyla ilk kez Youtube’dan dinlediğim “Ateş Edecek Misin?” adlı parçaya adeta vurulmuştum. “Yarın sabah geri gelmeyecek misin? Ben mi kalkayım yoksa, çayı sen demleyecek misin?”
Kariyerlerinin başında plak şirketleri ile davalık olup dağılma noktasına geldikleri için çok üzüldüğüm ekip neyseki kendini çabuk toparlamış ve yükselişini sürdürmüştü. Yıllarca aynı festivallerde çalışma ve büyümelerine şahit olma fırsatı bulduğum bu yetenekli çocukları geleceğe kalacak birkaç topluluktan biri olarak görüyordum.
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyama Aybike’den bir mesaj düşmüş. Daha bu olaylar duyulmadan çok önce. Anneannemin cenazesi ile aynı güne denk geldiği için görmemişim. Bu yüzden herkesle birlikte haberim oldu. Aybike’yi çok uzun yıllardır tanırım. Rashit ve Reptilians From Andromeda günlerinden… Can ile ilk sevgili olduklarını söylediği günü dahi hatırlıyorum. Çok mutlu görünüyordu Aybike, ben de onun adına çok mutlu olmuştum. Ve sonra hepimizin içini burkan o kareler…
Eğri oturup doğru konuşalım, yıllardır içinde bulunduğumuz iktidar hepimizi farkında olmasak da biraz muhafazakarlaştırdı. Olaylara bakış açımızı değiştirdi. Hatırlarsınız gece dışarı çıktığı için öldürülen bir kadın ile ilgili “onun da o saatte orda ne işi varmış” tarzında bir çıkış yapılmıştı. İşte bu cümle toplum olarak vicdanımızın geldiği yeri gösteriyor. Bu olay için bile birçok kadın arkadaşımdan iddialar doğru mu diyen onlarca mesaj aldım. Cevabım şu oldu; ortada mor bir göz ve kırık bir kol var. Neyi sorguluyoruz?
Olayın duyulmasından itibaren başta Twitter olmak üzere sosyal medyada duyulmasında da büyük emeği olan müzik yazarı arkadaşım Orçun Onat Demiröz’ün de şu sözlerine dikkat çekmek isterim. “Kadın düşmanlığı ve homo/transfobi temelli nefret suçları kanayan, gün geçtikçe de büyüyen toplumsal yaralarımızdan. Elbette ki bu ayrımcılık ve nefret temelli insanlık suçunun iktidarla bağlantılı sosyopolitik bir açılımı da bulunuyor. Faillere gerekli cezai yaptırımların ve tecridin uygulanmaması da konuyu içinden çıkılmaz bir yere sürüklüyor, akıl almaz ölümler yaşanıyor.
Bu konunun yaşadığımız çevre ya da sınıf ayırmaksızın hepimize ne kadar yakın olduğu da Yüzyüzeyken Konuşuruz grubunun üyesi Can Tunaboylu’nun Aybike Çelik’e uyguladığı şiddet ile bir kere daha kendini gösterdi. Üstelik grubun bir başka üyesi Kaan Boşnak’ın kadınlara yönelik şiddeti ve attığı taciz mesajları da hala akıllarda. Açıkçası bu meselenin çözümü büyük çaplı bir “cancel”dan geliyor. Eğer zamanında organizatörler, plak firmaları, müzisyenler, sektör çalışanları ve dinleyiciler gerekli cevabı sert şekilde verseydi, belki de Aybike bunları yaşamak zorunda kalmayacaktı. Umarım budan sonra topyekûn bir ses çıkar. Bu kanamanın görmezden gelerek veya yok sayarak durması mümkün değil.”
Neyse ki bu olay diğerlerine göre çok daha fazla ses getirmiş durumda. Konser iptalleri başladı bile. Tabii şimdi sektörde ekmek yiyen bir sürü emekçi var onların günahı ne diyeceksiniz haklı olarak ama bu zorbalıkla naif bir şekilde mücadele etmek mümkün değil. Sex, drugs, rock’n roll ile açıklanmayacak kadar ciddi suçlar var ortada. O sebeple yeri gelecek plak şirketi, menajeri, basın danışmanı, mekanı, dinleyicisi hepsi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirsin ki bu olaylar normalleşmesin. Sektör olarak üç maymunu oynamaya bayılıyoruz. O yüzden belki bir kez olsun bu kez her şey olması gerektiği gibi olursa gelecek için birileri bu bahanelerin arkasına sığınıp bir kadına el kaldırmadan önce bir kez daha düşünür.