A password will be e-mailed to you.

Berlin’de yaşayan ve çalışan sanatçıları tanıtma amacıyla oluşturulan BLICK’in röportajlar dizisinden, Barbara Kepa’nın Japon performans sanatçısı Yurie Ido’yla gerçekleştirdiği röportaj.

Çeviri: Ece Dericioğlu

Barbara Kepa: UdK’da eğitim görmek için 2003’te Berlin’e geldin. Neden Berlin’de karar kıldın?

Yurie Ido: Avrupa dolaylarında seyahat ettim. İtalya, Fransa, İspanya, İngiltere. Açıkçası, oraları pek beğenmedim ama Almanya’nın karanlık tarafını çekici buldum. Yani, derin düşüncelerin atmosferini hissettim burada. Japonya’ya döndükten sonra, hocama Almanya’ya taşınmak istediğimi söyledim. O da taşınacağım yerin Berlin olması gerektiğini yoksa bunun bir anlamı olmayacağını söyledi.

BK: Alman kültürü hakkındaki izlenimlerini benimle paylaşır mısın?

YI: Almanya’ya yerleşmeden önce Almanlar hakkında yalnızca klişeleri biliyordum. Örneğin, Japon ve Alman kafa yapısı arasında bazı benzerlikler vardır. Almanlar ciddi insanlardır; her zaman yaptıkları iyi eğitim almaktır ve çok çalışırlar. Şimdi biliyorum ki o kadar da çalışkan değiller… Ama özellikle Berlin’de edindiğim sosyal deneyimlerim olumlu yönde. İnsanlar oldukları ya da olabilecekleri gibi kabul ediliyor. Japonya’da bu çok daha fazla yapısal, özellikle aynı yaşlardaki kadınlardan sosyal normları yerine getirmeleri bekleniyor. Japonlar oynadıkları rolü hesap etme eğilimindedirler. Burada olduğun gibi olabiliyorsun. Japonya’da olduğun gibi olabilirsin, ama insanlar bunun hakkında konuşacaklardır.

BK: Kariyerin büyük ölçüde Berlin’de gelişti. Peki ya Berlin’de çalışma deneyimlerin?

YI: Tokyo’yu Berlin’le kıyaslarsak, Tokyo çok daha büyük bir şehir. Burada insanlarla bağlantı kurmak daha kolay. İlk geldiğimde, tanıdıklarımın birçoğu burada yaşayan diğer Japonlardı. Bu da diğer insanlarla tanışmamı kolaylaştırdı. Ayrıca Japonya’da bir şey yapmak istediğinde bu çok fazla para, zaman ve bağlantı gerektirir.  Berlin’de sahne almak daha kolay; örneğin Theaterhaus Mitte’de. Alman seyirciler, geniş bir deneyim yelpazesine Japon seyircilerin olabileceğinden daha açıklar. Fakat bunlar yalnızca benim izlenimlerim, Japonya’da henüz performans sergilemedim. Orada yaşarken performanstan çok resim ve video ile ilgileniyordum.

BK: Japonya’da resim ve video eğitimi aldın. Performansa dönüşünün ardındaki hikâye nedir?

YI: Japonya’da dört yıl resim eğitimi aldım, ama Almanya’ya geldiğimde artık resim yapamıyordum. Yabancı yerlerde yaşamak çok stresli; malzemeleri satın almak maliyetliydi. Aynı zamanda benim için çok fazlaydı. Resmi iyi yapamayacağımı hissettim. Zaten performans benim için hareketli bir resim; yani bir tür bağlantı var.

Çocukken dans ettim. Sonraları Almanya’da performans sanatını gerçekleştirmeye karar verdiğimde bu benim için yepyeni bir fikir değildi. Bu şekilde çok daha fazlasını ifade edebileceğimi keşfettim. Oldukça tatmin edici olduğu için devam ettim.

BK: Milletin, Japon kültürü veya geleneğinin çalışmalarına bir şekilde tezahür ettiğini düşünüyor musun? 

YI: İlk olarak milliyetimle tanımlandığım Almanya’ya gelmeden önce milli kimliğim hakkında hiç düşünmemiştim. Sonra çalışmalarım “fazla Japon” ya da Japon etkisiyle dolu olarak tanımlandı. Ama bu bağlamda ne yaptığım hakkında hiç düşünmedim. Bunlar benim için yalnızca çalışmalarım ve hissettiklerim.

BK: Çalışmalarınla neyi keşfediyorsun?

YI: Çalışmalarımda genellikle keşfettiğim tema ölüm gerçekliği. Bunu televizyonda, kitaplarda ve filmlerde görürsünüz. Ölüm her zaman orada olan bir şey. İnsanlar onu anlamaya çalışıyorlar ama kolay değil. Bizim ölüm anlayışımız bir tür kurgu, ölümün yaşamın bir parçası olduğunu biliyorsun ama onu gerçek bir şeymiş gibi algılamıyorsun. Ölümle, tanımlanamayan ve anlatılamayan bir deneyim olarak ilgileniyorum.

BK: “Like a flower” (2010) ya da “A story about a book” (2011) gibi ortak projeler geçekleştirdin. Ortak çalışma sana ne ifade ediyor?

YI: Bahsettiğin parçalar özeldir. Dansçılar ve diğer performansçılarla çalıştım. Fakat ortaklıklarım genellikle sezgiseldi. Sonuçta, o kadar çok ortaklık yapmadım, çünkü ifade etmek istediğim birçok şey benim bireysel çalışmamdan geçiyor. Tek başına çalışmak diğer insanlarla çalışmaktan daha kolaydır. Ortak çalışmanın doğası uzlaşmadır. Bazen bu zordur, çünkü genelde başta planlanan sonradan gerçekleşmez. En azından, bireysel çalışma benim için daha fazla şey ifade ediyor.

BK: Müzisyen Tetsuya Hori ile çok fazla çalıştın. Performansınla müziği birleştirme ve bu öğeleri bir araya getirme süreci nasıl gözüküyor?

YI: Onun müziğinden ve müziği sadece enstrümanla değil “şeyler”le yapmasından gerçekten hoşlanıyorum. Canlı müzik ile performans sergilemek zor, çünkü bedenim göremediğim videolara entegre oluyor; yani kontrol edilecek iki önemli faktörüm var. Müzik önceden kaydedildiğinde yönetmek daha kolay.

BK: Performanslarını izlerken hayret ediyordum; her bir performansını genelde nasıl hazırlıyorsun?

YI: Videolarla çalıştığım zaman düşüncenin özü doğuyor. Nerede ve nasıl hareket etmem gerektiğini zaten biliyorum. Tabi ki birkaç prova yapıyorum ve kendimi kaydediyorum; böylece bakıyorum ve hatalarımı düzeltiyorum.

BK: 2013 için planların neler?

YI: Theaterhaus’ta bir gösterim olacak. Bunu daha çok prodüktör ve direktör olarak yapacağım. Çünkü bir grup insan davet etmek ve videolarımla onlar arasında etkileşim durumu oluşturmak istiyorum. Fakat bunun üzerine çalışmaya yeni başladım, konsepti hala geliştiriyorum.

BK: Bununla ilgili daha fazla detay verebilir misin?

YI: Eğitimli performansçılarla çalışmayacağım. Daha çok tiyatro ya da dans alanından gelmeyen sıradan insanlarla çalışacağım. Bunu daha önce “Mars”ta yaptım. Üç profesyonel olmayan kişiyi kullandım: ergen bir kız, bir kadın ve bir adam. Gerçek hayatta; adam, sağlık çalışanı; kadın, ressam ve kız da öğrenci. Şimdi daha geniş bir grupla çalışmayı planlıyorum.

BK: Sanat dışından insanlarla çalışmak nasıl?

YI: Mesela, “Mars”ı hazırlarken video ses ve hareket ile başlamıştım. Provalar boyunca bazı hareketlerin performansçılar için çok zor olduğunu anladık. Örneğin, dans tekniğinde eğitimli olmadığın zaman hareketleri yavaşça yapmak ve ayak uydurmak kolay değil. Kayda değer bir başka şey de dansçılar izleyiciler tarafından gözlendiklerinin her zaman farkındalar. Duruş tarzının oyunculuk olduğunu biliyorlar ve bunu gerçekten profesyonel olmayan insanlardan farklı bir şekilde yapıyorlar. Dansçılardan bu tekniği enteresan bulduklarına dair geri bildirimler alıyorum. Öte yandan, bu profesyonel gözükmüyor. Yani ufak bir risk var, ama iyi dans efekti benim ana hedefim değil. Performanslarımda videoları, sesi ve insanları bir araya getiriyorum. Dansı kendi başına bir unsur. Bana bu kombinasyon için çok güçlü geliyor.

BK: Sohbet için teşekkürler.

 

Çeviri: Ece Dericioğlu

İlk olarak, BLICK Berlinerpool’da yayınlanan bu röportajın özgün haline aşağıdaki bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.

http://blick.berlinerpool.de/yurie-ido/

 

Görsel: BLICK Berlinerpool üzerinden; “black-and-white”, Theaterhaus Berlin Mitte 2011. Fotoğraf: Roland Spratte

Daha fazla yazı yok
2024-09-20 09:50:42