“Youthquake” Oxford Sözlüğü’nün bu yıl için seçtiği yeni kelime.
“Gençlik depremi” olarak çevrilebilecek sözcüğün anlamını şu şekilde veriliyor: “Gençlerin eylemleri ya da etkilerinden doğan, kayda değer kültürel, politik ya da sosyal değişim.”
Sözcüğün ön plana çıkmasında, genç seçmenlerin İngiltere ve Yeni Zelanda’daki seçimler sırasında muhalefet partilerini destekleyerek seçim sonuçlarını değiştirecek güce sahip olduklarını göstermesi gibi sebepler var.
Oxford Sözlüğü’nün “youthquake” seçiminin hemen öncesinde, bu yıl Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen Kazuo Ishiguro “My Twentieth Century Evening” başlıklı Nobel konuşmasında edebiyatın geleceği bakımından gençliğin gücüne işaret ederek şu ifadeleri kullandı:
“Ben, yorgun bir yazar, entelektüel olarak, yorgun bir nesilden gelerek, bu tanıdık olmayan yere bakma enerjisini bulabilecek miyim kendimde? Bir bakış açısı verebilecek bir şeyim kaldı mı; toplumlar büyük değişimlere uyum sağlamaya çalışırken gelecek savlara, kavgalara ve savaşlara duygusal bir katman getirebilecek bir şeyim kaldı mı? Devam etmek ve elimden geleni yapmak zorundayım. Çünkü hâlâ edebiyatın önemine inanıyorum. Ama gelecek nesillere de bize ilham vermeleri ve yol göstermeleri için bakıyor olacağım. Bu onların çağı ve ona ilişkin bende olmayacak bir bilgi ve içgüdüye sahipler.
(…)Gelecek nesil, önemli, muhteşem hikâyeler anlatmak için her türlü yeni, bazen de şaşırtıcı olan yollarla gelecekler. Zihnimizi onlara açık tutmalıyız, özellikle de tür ve biçim konusunda, böylece en iyilerini besleyebilir ve takdir edebiliriz. Çok tehlikeli bir şekilde artan bölünmüşlük dönemlerinde, dinlememiz gerekiyor. İyi yazı ve iyi okuma engelleri yıkacaktır. Etrafında toplanacağımız yeni bir fikir, büyük insani görüşümüzü bile bulabiliriz.”
Edebiyatın yeni nesilden beklentisi büyük
Ishiguro’nun konuşmasından yola çıkarak edebiyatın yeni nesilden büyük beklentileri olduğunu söyleyebiliriz. Bu beklentinin eski alışkanlıklardan kaynaklanan bir yanı olduğu aşikâr. Tarih ‘büyük dönüşümler’e öncülük etmiş, esin kaynağı olmuş bir edebiyatı hafızasına kazımıştır sanıyoruz.
Bir bakıma her değişim kendi edebiyatıyla birlikte geliyor. Tıpkı 2018’de 50.yılını kutlayacak 68 Hareketi’nde olduğu gibi. Örneğin 68 Kuşağı Albert Camus’nün Başkaldıran İnsan’ına ne çok şey borçludur! Kitabın girişinde, “Kimdir başkaldıran insan?” diye sorar Camus, “Hayır diyen biri,” diye devam eder ve tüm o savaşların ardından yön duygusunu kaybetmiş gençliğe sorgulayıp talep edebilecekleri şeyler olduğunu hatırlatır.
Yurda dönecek olursak gençliğe duyulan ‘güven’ ya da ‘güvensizlik’ en son Gezi zamanında güncellendi. X, Y, Z kuşağı gibi tarifler gündeme geldi. Edebiyatta X kuşağının eserlerini gördük ve görmeye devam ediyoruz. Bazı belirgin özellikleri var: Umut, hayal kırıklığı, tükenmişlik, arada kalma hissi, toplumsal hareketlere duyarlılık, mizah ve daha nicesiyle edebiyata yön veriyorlar.
Sırada yaratıcı Y, hatta 2000’den sonra doğanları kapsayan ve derin duygusallık sıfatıyla betimlenen Z kuşağı var. Belki de Ishiguro’nun ifade ettiği “etrafında toplanacağımız yeni bir fikir” oluşturacak yahut yeni youthquake’lere öncülük edecekler…