A password will be e-mailed to you.

 Bu defa: Şehrin değil, evin orta yerinde bir ağaç.
 Üstelik konuşuyor!
“Kitaplarını al, dallarımın altına gel!”

Bunalımlı günlerin, karabasan dolu rüyaların başlangıcıydı. Böyle günlerde köpeklerimle, eşyalarla, en çok da ağaçla konuşurdum ben.
“Ne yapacağımı bilmiyorum,” dedim. “Radyolar, televizyonlar, gazeteler hepsi ölüm, kin, yalan kusuyor ağaç; bense karşı duramayacak kadar yaşlı, yorgunum. Usandım. İnsanlardan nefret ediyorum. Kendi kendimden de. Kimseyi görmek istemiyorum, kimseyi sevmiyorum, sevemiyorum.”
Ağaç ilk kez konuştu. Dedi ki;
“Televizyonu açma, gazeteleri okuma, radyoları dinleme. Kitaplarını al, dallarımın altına gel; sakın canına kıymaya kalkma.”
(…)
Siz şimdi Ionesco’dan esinlenip bir şeyler uydurduğumu sanacaksınız. Öyle değil. Ağaç da ben de yaşamaya kararlıyız. Konuşmalarımız sürüyor. İlgisizlik yüzünden ne çok dost kaybettiğimi biliyorum. Az kalsın ağacı da kaybedecektim. Sevdiğimiz şeylere yalnız bakmakla olmuyor, görmek de önemli.’

 

“Ağaç”, küçücük bir metin.
“Melahat Hanım’ın Düzenli Yaşamı” başlıklı öykünün de bulunduğu ve onunla aynı adı taşıyan kitabın içine saklanmış!
Yazar: Peride Celal Hanımefendi.
Öykü kahramanımızın evine bir yılbaşı hediyesi olarak giren ve duvarları Magritte’in harikulade eserleriyle dolu salonda ikamet etmeye başlayan ağaç,  zaman içersinde öyle bir serpilip büyümeye başlıyor ki…
Salonu doldurmakla kalmayıp, uyku ilaçları ve içkiyle mutsuzluğunu iyileştirmeye çalışan evin hanımının bütün dertlerine derman oluyor.
İçki şişeleriyle ilaçlar çöpe giderken, evin içindeki görkemli ve yeşil asalet, bir insanın hayatını değiştiriyor. Onu tedavi ediyor. Usul usul, şefkatle ve utandıran bir tevazu ile başarıyor bunu.
Ağaç işte!
Bereketi,  bizatihi kendisinde saklı!
İster bir şehrin, ister bir evin… ya da bir meydanın, parkın… hangisinin orta yerinde olursa olsun, insanla beraber, iç içe ve sevgi ve saygıyla yan yana oldu mu…
Dünya değişiyor.
“Artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor!”

 

Bir Peride Celal okumasında, bu kadar güncel bir figürle karşılaşmak, takdir edersiniz ki; büyük ve çok hoş bir sürpriz.
Rahmetli hanımefendi 1998’in Ağustos ayında yazdığı bu minicik,  fantastik metinde neredeyse birebir içinde bulunduğumuz dönemi yazmış.
Yazının başındaki alıntıya bir daha bakalım: Fütürizmin edebiyat versiyonunu göreceğiz!
“Ölüm, kin ve yalan kusan” gazete ve televizyonlar…
Onların karşısında,  çaresizlikle,  kendisine olan sevgisini bile yitirecek noktaya gelen bir insan.
Ve…
İlk kez konuşan ve şöyle diyen bir ağaç:  “Televizyonu açma, gazeteleri okuma, radyoları dinleme. Kitaplarını al, dallarımın altına gel; sakın canına kıymaya kalkma.”
Hakikatten çok şaşırtıcı ve etkileyici.
Yanı sıra; yepyeni bir tarzı, tavrı tetikleyecek kadar kuvvetli.
Ne diyor ağaç?
Bir daha okuyalım:
Televizyonu açma!
Gazeteleri okuma!
Radyoları dinleme!
Kitaplarını al!
Dallarımın altına gel!
Sakın canına kıymaya kalkma!

 

Bu durumda sonsöz:
Peride Hanım; nur içinde yatınız!
Mesaj alınmıştır efendim!

 

Yazının Notları:

 

1.İtiraf ediyorum: Peride Celal’i – ne yazık ki- ilk kez okudum. Celal’in  Gecenin Ucunda adlı romanı,  yaşanan cinnet günlerine ilaç gibi geldi. Elimden tuttu. Hiç değilse belli aralarla sukünet-im için yardımcı oldu. Bir ağaç gölgesi gibi korudu, kolladı; büyük yalanların yarattığı öfke nöbetlerinden. Sırf bu yüzden,  kim bilir kaç kere rahmet okudum Peride Celal Hanımefendiye… Allah kabul etsin. 


2.Gecenin Ucunda 1963 yılında yazılıp, seneler sonra yine yazarı tarafından “revize” edilmiş bir roman. Romanın odağındaki Işık Ailesi’nin zenginliği de çok büyük, iç sefaleti de… Macide ise,  Cumhuriyetin yetiştirdiği idealist ve yoksul bir avukat. Işık Ailesi’ne gelin gidiyor. Ama nasıl? Nelerden sonra?.. Okuyan, öğrenir!


3.Romanda,  ilgili dönemin “burjuva” yaşantısına ilişkin son derece ilginç ipuçları var. İkramlar, giyim kuşam, eğlence tarzı… hepsi bir yana… Yaşı tutanlar hatırlayacaktır: Amerikan pazarları bile  var.


4.Romanın repertuarında, La Vien Rose öne çıkarken, -çok- şaşırtıcı olan şu: Zenginlikten çatlayacak!  durumda;  Cenevre senin, Paris benim, gelsin havyar, gitsin “viski!”, özel hayat desen… evlere şenlik vaziyetteki Işık Ailesi’nin ‘reisi’ Kazım Işık, duşta yıkanırken ıslıkla ne çalıyor dersiniz? ‘Fincanı taştan oyarlar!!!’


5.Peride Celal ile yapılmış söyleşileri, adı geçen romanı ve yanı sıra Melahat Hanım’ın Düzenli Yaşamı’nı okuduğumda, bu kadar vakar, mesafe – varsayımsal olarak: taassup?-  içersindeki bir yazardan  “kadın olma hali” üzerine duyduklarım en az “Ağaç” öyküsü kadar şaşırtıcı ve öğretici oldu benim için. Bir nevi, “Hayat Bilgisi” kıvamında ve ufuk açacak şekilde… Ezber  bozarak. Hatta bir miktar tehlikeli!? 


6.Son olarak şöyle: Önümüz   yaz. Kitabını alan, en yakınındaki ağaç altında okurken,
-direnirken-  Peride Celal Hanımefendiyi mutlaka ansın ve ruhuna Fatiha göndersin isterim. Ağaç, kitap, insan. Birbirine çok yakışan, birbirini taçlandıran  muhteşem üçlü.
Tasavvuru bile heyecanlandırıyor insanı.

Çünkü neden?
Ağaç-lar da, biz de… yaşamaya kararlıyız!
Büyük yalanları alt etmek için buna mecburuz!

 


Fotoğraf:Thomas Guignard

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 14:27:11