Çolpan İlhan. Yalnızlar Rıhtımı. Kamelyalı Kadın. Aklımızda gözleri. Sigara tutuşu. Simetrik fakat soğuk olmayan yüz hatları. Çok sıcak bakışları. Efsane bir ağabey. En az onun kadar efsane bir eş Sadri Alışık. Tatlı bir oğul. Sofistike eller. Maharetli. Oyunculuk. Aşk. Annelik. Moda tasarımı. Ne yaparsa işin içine tutkusunu katmış bir kadın. Başımız sağolsun.
"Kamelyalı Kadın teklifi geldi"
Bir keresinde anneannemin gözlüklerini aldım, nineyi oynamak için, sahnede düşürüp kırmıştım.Sevgili ağabeycim Atilla İlhan’ın kendine ait bir evi vardı. Yaz tatili için geldim İstanbul’a. Atilla İlhan ağabeyim ile planlar yaptık. İşte Mimar Sinan’a başvurdum. Konservatura başvurdum ve hazırlandım. İlk imtihanımı hiç unutamam 39 derece ateşim vardı. Bebek Evi, Nora rolünü hazırladım. Antigone’den bir pasaj hazırladım ve girdim. Çok kalabalık bir jüri vardı. Çok heyecanlıydım. Çok kararlı ve istekliydim. O nedenle çok iyiydim. Ben akademinin 2. sınıfındayken, biz bir amatör heyecanıyla Modern Antigone’yi sahnelemeye karar verdik. Vedat Demircioğlu yönetmenliğinde oyuncularla kadro yaptık ve Antigone oynanmaya başlandı. Müthiş bir ses getirdi. Burada tevazu gösteremeyeceğim ben çok ön plana çıktım ve basın çok bahsetmeye başladı. O sene bir şey yapamadım ama. İkinci sene aynı oyunu Balıkesir Gençlik Festivaline götürdük.
"Antigone’ye modern yorum getirdik"
Yazar Orhan Hançerlioğlu beni seyretmiş. Bizim sinema piyasasından çok iyi bir yönetmen, "Kamelyalı Kadın’ı çekmek istiyorum, fakat bir kamelyalı kadın bulamadım" demiş. Orhan Hançerlioğlu da "Balıkesir’de bir kız seyrettim, senin istediklerine çok uygun bir yetenek" demiş. Bana o sırada ondan teklif geldi. Ancak ben o Antigone’den sonra bütün tiyatrolardan teklif aldım. Fakat işte izin meselesinden ertelemek durumunda kaldım ve sonuçta 3. sınıftayken, hem İstanbul Küçük Sahne şimdiki Sadri Alışık Tiyatrosunda, Sevgili Gölge Oyunu ile Münir Özkul’la provalara başladım, hem de adada çekimine başladığımız Kamelyalı Kadın setinde Fikret Hakan ile çalışmaya başladım. İzin için ağabeyimle biz sömestrde İzmir’e gittik. İki ağabeyim, babam annemi almadılar toplantıya duygusal davranır diye. Benim bu oyunculuk kariyerim konusunda iki-üç gün toplantı yaptılar.
"Bizim meslek çileli meslektir"
Şimdi Atilla İlhan ağabeyim benim yanımdaydı. Ben çok heyecanlıydım o toplantılarda. Babamın endişesi ya başarılı olamaz mutsuz olursa, o zaman yıkılabilir, üzülebilir, diye. Ağabeyim de, o şimdiden başarıyor bunları, demiş. Bana izin çıktı fakat son sınıfta kesinlikle bitirmesi lazım diye. Ancak ben o sırada oyunculuğa başlamış oldum.
"Ağabeyim yanımdaydı"
Bizim meslek çileli bir meslektir. Mutsuzlukları çok daha ağır basar. Küçücük mutluluklarla yetinmesini biliriz. Yani mesleğimiz çok acılıdır, hayallerinizi yakalayamazsınız. Bir mücadele, bir savaştır. Ona rağmen hiç mutsuz olmadım diyebilirim. Her zaman mesleğin çok güzel bir yanı insanı yeniler, sürekli farklı heyecanlara atar. Sürekli değişik kimlikler oynamak, kişilikler oynamak. Zaten benim için en cazip tarafı oydu. Hayatın monoton akışının içinde çok farklı bir şey yaşamak. Bu çok önemli bir şey.
"Kim bu küçük kız, sahnede ne işi var?"
Ben o sırada bir film çekiyorum Akçakoca’daydı set. İşte bir de Küçük Sahne’de oyun oynuyorum. O esnada Sadri de tiyatroda yok. Beni Küçük Sahne’den aradılar. Turne var Caddebostan’da kalk gel diye. Ben de otobüsle onca yolu geldim. Bir açık hava sineması oturuyorum orada. Akşam oyuna çıkacağız, Çayhane; ben o oyunda oynamıyordum. Ama oyundaki rollerden birini sen komponse et dediler onun için geldim. Sadri de o sırada bir kalem kağıt defter arıyor. Münir Özkul’la sahneleri var. Sadri o sırada aksesuarım yok diyor. "Sadri Bey bende var, kullanın" dedim. Beni görünce "bu küçük kız çocuklarını kim alıyor tiyatroya" dedi. Gecenin sonunda şaka falan dediler ama kızmıştım.
‘Yalnızlar Rıhtımı etkiliyeci bir kurguydu"
Yalnızlar Rıhtımı filminde biz iki mahalleli önceden birbirlerine aşık iki genci canlandırıyorduk. Yıllar geçiyor ve İzmir’de rıhtımda bir barda şarkı söylemek üzere kız çıkıyor. O sırada limana bir gemi geliyor. Gemiciler rıhtımdaki bara geliyorlar ve bu iki genç o barda karşılaşıyorlar. Etkileyici bir kurguydu. Ağabeyimin senaryosuydu. Bizim döneminde çok etkileyici bir aşk hikayesiydi. Bir sahnesi vardı. Ben bulunduğum bardan kaçmak isterken bir sahne vardı. Ben koşuyorum Sadri de beni kollarıyla yakalıyor. Birden kamera stop dedi. Plan değişti. Biz öyle sarılmış halde kaldık.
"Bir insanı yaşamak çok zordur"
Kimlik savaşında bulunmamak lazım. Ben benim, sen sensin davası olduğu zaman evlilikler yürümez. Bir orta nokta bulmak şart. Sırası geldiğinde erkek çekilmeli ve kadına yer bırakmalı, aynı şekilde kadın da böyle davranışlarda bulunmalı. Asla aralarındaki saygıyı kaybetmemeli ve ben o saygı aramızda kaybolmasın diye çok çaba vermişimdir. Çünkü insanlar istemedikleri şeyleri, küçük münakaşalarla başlayan kavgalar çok farklı yerlere gider. Çünkü ne öyle düşünüyorsundur, hissediyorsundur. Hep onlardan kaçmışımdır.
"İlişkide saygı ve sevgi esastır"
Sadri çok saygılı, terbiyeli ve mesafeli bir insandı. Onun için çok zor olmadı bunu ikimizin de götürmesi. Bu çok önemli bir şey. Biri bana hadi be sen de dese ben kaldıramam. Bunu dedirtmemem lazım. Onun için o saygı ve sevgiyi, şakalaşarak, üzüntülü ve gerilimli günlerinizi de paylaşmak diye düşünüyorum. Böyle bir ortamda evlilik budur diye düşünüyorum. Bir insanla yaşamak çok zor çünkü.
"Hazır alıp satmak hiç yaratıcılığı yok"
76-77’ler. Sinemanın kötü dönemi, türkücü ve seks filmlerinin revaçta olduğu yıllar, bir kısım sanatçıların sahneye çıktı. İşte o dönem bir boşluk oldu hayatımızda. Gelen senaryoları beğenmedik, içimize sinmedi. İşte o yıllarda, ünlü mimarımız Yılmaz Sanlı ünlüler pasajı yapmış. Sadri’ye de "size burada bir oda ayırdım" dedi. Sadri de "ben anlamam ticaretten ama Çolpan’ın canı sıkılıyor belki o yapar", dedi. Ben de "peki" dedim ama, "ne yapacağım diye düşündüm. Kitapçı mı yapayım ne yapayım" diye düşünmeye başladım. Benim o dönem giydiklerim çok beğenilirdi. İşte herkes dedi ki butik falan yap dediler. Butik yaptım, ama hiç sevmedim. Hazır alıp satmak hiç yaratıcılığı yok. Sonra oturdum, annemin çeyizime verdiği dikiş makinasını salonun ortasına koydum. Hadi bakalım Çolpan İlhan burada bir atölye kuruyorsun dedim. İşte çizdim, koştum, kumaşını buldum, modelist buldum, kalıbını çıkarttım. Şimdi 30 yıldır bu işi yapıyorum. Yaratıcılık, işte sezonda neler yapmalıyım diye düşünürken geceleri uykularım kaçar. Yaz için ayrı, kış için ayrı modeller hazırlarım. Geniş bir potansiyelim vardır. Hepsi beni çok sever, çünkü ben insan severim. Gözümden o ışığı alırlar. Böyle götürüyorum işte.
(Çolpan İlhan’la yapılmış çeşitli söyleşilerden derlenmiştir.)