20. yüzyıla damgasını vuran sinema sanatı 21. yüzyılda da en etkin değilse bile en kalıcı kitle iletişim aracı olarak varlığını sürdürüyor. Genç kuşağın ezici çoğunluğu dünyayı bir telefon ekranı çerçevesinden görüyor ve savaşlar misali en vahim politik meseleleri arkadaşlarının maskaralık videoları arasında takip ediyor, ama bir filmin hala olumlu ya da olumsuz dönüştürücü bir gücü var! Yunanistan’ın 2021 yılındaki yangınla büyük bir felakete uğrayan Eğriboz Adası’ndaki gözlemlerim yeşil sinemanın ve yeşil festivalin anlamını pekiştirirken son günlerin önemli bir ifade özgürlüğü sorununu da etraflıca öğrenmemi sağladı. Bir de Alexandre Payne’den yeni filmi The Holdovers’ın müjdesini aldık!
Selanik Film Festivali ekibinin, Kültür ve Spor Bakanlığı’nın desteği ve İstiya – Edipsos Belediyesi işbirliğiyle düzenlediği ‘yeşil eylem’ Eğriboz Film Projesi / Evia Film Project, ikinci kez Edipsos, Limni ve Aya Anna kasabalarında düzenleniyor. Eğriboz’u ekolojik açıdan koruyarak yeniden canlandırmak için Kültür ve Spor Bakanlığı, Fotodotes programını başlattı. Uluslararası film festivali deyince Yunanistan’ın en deneyimli ve etkin ekibi olan Selanik FF de iklim değişimiyle sarsılan dünyada Eğriboz’u yeşil sinemanın beşiği yapma hedefini önüne koydu.
Geçen yıl ilk kez düzenlenen, ancak katılamadığım bu proje, kalıcı olabileceğini kanıtlayan bir organizasyonla bölgeye değer katacağı sinyallerini veriyor. Film endüstrisini bölgede yeşil üretime yönelik toplantılarda buluşturmak için Selanik’teki film marketi Agora’yı bu büyük adaya taşıdı. Bir yandan atölye çalışmaları ve ustalık dersleriyle özellikle öğrencileri bilinçlendiren, eğitsel yanı güçlü bir girişim EFP. Film gösterimleri ve sinemacılarla izleyicileri buluşturan etkinlikler ise yeşil sinema, yeşil festival hedefine uygun programlanmış. Filmler, bir zamanlar hem Hollywood’da hem Yunanistan’da sinema işletmecisi olarak servet kazanan işadamı Alkiviadis Triantafyllou’nun mirası olan Apollon Açıkhava Sineması’nda gösteriliyor. Triantafyllou, sinemadan sadece birkaç metre ötede şık bir kaplıca oteli bulunan Edipsos’ta Greta Garbo, Charlie Chaplin ve Winston Churchill’i ağırlamış.
Küçülmenin önemi
Eğriboz Film Projesi’nin açılışını 20 Haziran akşamı Alexander Payne yaptı. Yunan asıllı, iki Oscarlı Amerikalı yönetmen tüketim toplumu eleştirisi fantastik filmi Küçülen Hayatlar / Downsizing’i bizzat sundu ve izleyicilerin sorularını yanıtladı. Küçülen Hayatlar, 2017 Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaptı, ancak gişede yönetmenin önceki filmlerinin performansını gösteremedi; Matt Damon ve Christoph Waltz’un başı çektiği, Kristen Wiig, Hong Chau, Jason Sudeikis ve Udo Kier’in de rol aldığı kadrosunun başarısına ve bir hiciv olarak ilginç yaklaşımına rağmen… Bir terapist olan ana karakterinin varoluşçu bunalımı biraz daha baskın çıktığı için olsa gerek, filmdeki eleştirinin yöneldiği tüketicilerden oluşan izleyicilere yeterince cazip gelmedi. Film eleştirmenleri de hiç cömert davranmadı bu filme başladığı tempoyla sürmediği ve mizahının keskinliği finale doğru azaldığı için… Fakat, zaman geçtikçe ve gezegenimizin kaynakları sandığımızdan daha hızlı tükendikçe filmdeki fantastik ‘küçülme’ kavramının isabetliliği, ilginçliği ve çok iyi düşünülmüş ayrıntıları git gide öne çıkıyor. Doğal kaynakların nüfus artışına yeterli gelmeyeceği kadar yüksek olduğu, insanlarınsa hep daha iyi yaşamak, daha çok gezip eğlenmek ve yiyip içmek istediği bir gezegende Küçülen Hayatlar her daim referans alınacak bir film olacak…
Alexander Payne bu filmin senaryosunun çıkış noktasının “Küçülebilsek ne kadar çok şeye sahip olabileceğimiz fikrinin komikliği” olduğunu söyledi. “Eninde sonunda bilim insanları dünyayı aşırı nüfus artışından ve doğal kaynakların tükenmesinden kurtaracak bir çözüm bulacaklardır fikriyle devam ettik. Her ne kadar film birçok politik ve çevreye dair görüşlerimizi yansıtsa da spesifik bir mesaj verme kaygısı gütmedik. Ortak senaryo yazarım Jim Taylor da ben de didaktik olmak istemedik. Hicvettik ama asla didaktik olmadık,” diyen Payne, her zamanki alçakgönüllülüğü ve dürüstlüğüyle yedi yıl sonra ilk kez izlediği filminde bazı fikirleri yeterince geliştiremediklerini, “yüksek idealler ve insana dair basit meseleler arasındaki dengeyi sağlayamayarak filmde bir iç çelişki yarattıklarını” belirtti ve bir dizi yapılsa daha iyi olacağını söyledi.
Payne’den yeni film: The Holdovers
Amerikan bağımsız sinemasının önde gelen yönetmenlerinden olan Payne’in Küçülen Hayatlar’dan önceki kariyeri çok parlak. Citizen Ruth, Seçimler / Election, Schmidt Hakkında / About Schmidt, Gerçek Şaraptır / Sideways, Senden Bana Kalan / The Descendants ve Nebraska ile önemli başarılar kaydetti.
Yeni filmi The Holdovers’da, iki Oscar kazanan Sideways ile büyük bir çıkış yapan Paul Giamatti ile yeniden çalıştı. “Film ’70’li yıllarda, Massachusetts’te bir yatılı erkek okulunda geçiyor. Öğrencilerden biri (Dominic Sessa), babasını kaybettiği, annesi de zengin yeni eşiyle bir yolculuğa çıktığı için Noel tatilini tek başına okulda geçirmek zorunda kalıyor. Noel’de okulda sadece iki kişi daha var. Biri, Paul Giamatti’nin canlandırdığı katı ve disiplinli öğretmen. Diğeri de oğlunu Vietnam’da yeni kaybetmiş olan Afro-Amerikalı aşçı (Da’vine Joy Randolph). Komediyle dram arasında salınan bu film, üç uyumsuz karakterin karlı bir bayram süresince bir arada kalma zorunluluğu etrafında gelişiyor”. Kasım ayında ABD’de gösterime girecek olan bu filmin Venedik ve / veya Toronto’da prömiyer yapması bekleniyor.
Film merkezi yakan ağaçlar!
Apollon Sineması, 21 Haziran akşamı oligarşiyi fena halde rahatsız eden bir filmi beyaz duvarına yansıttı. Gürcistan ormanlarından sökülerek Gürcü Rüyası partisinin kurucusu, 2012-13 yıllarında ülkenin başbakanlığını yapan milyarder Bidzina İvanişvili’nin bahçesine dikilen anıt ağaçların sökülüp taşınma sürecini anlatan, Salome Jashi imzalı Taming the Garden’ı. 2021 yılında Sundance Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan Taming the Garden dünyanın prestijli festivallerinde 17 kez ödüle aday gösterildi, yedi ödül kazandı. Avrupa Film Ödülleri’ne En İyi Belgesel dalında aday gösterildi. Ancak Gürcistan’da politikacıların hedefi oldu… Orman yangınlarında yanan ağaçların ilk kez bir ulusal film merkezini yaktığına geçen yıl tanık olduk. Taming the Garden, geçen yıl Nisan ayında Gürcistan Ulusal Merkezi yöneticisi, dünya çapında tanınan ve sevilen bir sinemacı olan Gaga Chkeidze’nin görevden alınmasının arkasındaki asıl sebep olarak değerlendirildi. Chkeidze, 2019 yılında göreve getirildiğinde bu film için çoktan destekleme kararı çıkmış olduğu halde… Aslen diplomat olan ve sinema alanında deneyimi bulunmayan Kültür Bakanı yardımcısı Karlo Sikharulidze’nin Gürcistan Ulusal Merkezi yöneticiliğine atanması üzerine, 400 Gürcü sinemacı, Kültür, Spor ve Gençlik Bakanı Thea Tsulukiani’ye hitaben Chkeidze’ye destek veren ve yeni yönetimi protesto eden bir açık mektup yayınladı. Gürcü sineması, son yıllarda müthiş bir ivme kazanmasına ve dünya festivallerinde çok beğenilen filmler üretmesine rağmen yeterli devlet desteği görmüyor.
İvanişvili, filme dair herhangi bir açıklama yapmamış olsa dahi hükümet ve bazı politikacılar Taming the Garden’ı utanç verici bulduklarını, desteklenmiş olmasını da onaylamadıklarını sosyal medya üzerinden dile getirdi. Salome Jashi, İvanişvili’nin ülkenin gölge başkanı olduğunu söylüyor. “Ülkedeki tek sinema zincirinin sahibine filmin vizyona girmesi için teklif götürdüm. Önce onun onayını almak istedi. Bir korumasına ulaştı. Altı ay cevap gelmeyince, filmin gösterilmesini istemediği anlamına geldiğine hükmetti. Filmimi özel girişimlerle gösterebildim…”
Jashi’nin bu şiirsel gözlemsel belgeseli çok büyük bir çaba ve mühendislik bilgisi gerektiren anıt ağaçları sökme ve taşıma işlemine odaklanıyor. Ağaçların arazi sahiplerinden satın alınmasının onlarda yarattığı memnuniyeti de es geçmemiş. Bir yandan yüzyıldan fazladır orada bulundukları için köylerin simgesi haline gelen ağaçların taşınması yoksul köylülere hüzün verirken bir yandan da ellerine toplu para geçmesinin hayatlarında yarattığı farkın altını çizmiş. Ağaçların dallarının taşınırken büyük ölçüde budanması ve eski görkemlerini yitirmeleri, geçecekleri yollara sığamadıkları için iki yanlarındaki ağaçların da kesilmesi gereği ve bir tanesinin sala yüklenerek denizden taşınması gibi çarpıcı imgeler Taming the Garden’ı son derece etkileyici kılıyor.
Film bu muazzam çabayı ve masrafı yorumsuz gösteriyor… Öte yandan kamuya açık olarak gezilebilen dendroloji bahçesinde anıt ağaçların toprağa halatlarla sabitlenmiş olarak durabilmesi, bahçedeki toprağın yetiştikleri ormanların aksine sulama sistemleriyle yeşertilen ve düzenli biçilen çimenle kaplı olması gibi ayrıntılar bu işlemin ardında doğa sevgisinden çok doğaya hükmetme, doğayı sahiplenme duygusu yattığını ima ediyor.
Jashi, ağaçların sökülüp taşınması sürecinde köylülerle görüşmeye gittiğinde çoğu çekimlerde görünmekten ya da konuşmaktan çekinmiş, aralarında “Ben kimim ki İvanişvili karşısında” diyenler olmuş. Bu yüzden filmde isimleri verilmiyor. Ancak bazı işçiler aralarında durumu konuşuyor… SSCB’nin yıkılmasından sonra ortaya çıkan, politik nüfuzu yüksek iş insanlarına azınlık yönetimi anlamına gelen oligarşiden yola çıkılarak oligark denmesinin ardındaki sebebi Taming the Garden yeşil yeşil gösteriyor.