Bu sezon gönülleri kaptıracak, her hafta heyecanlı bir beklentiye sokacak yabancı bir diziyle tanışamadık. Bu ‘vasat’ günlerden kurtulmamız yakındır. Yakında başlayacak beş yeni dizi umut vaad ediyor.
“Bu sene yeni başlayan yabancı dizilerin hepsi vasat!” Son 1 aydır dizi severlerin en sık kurduğu cümlelerden biri bu herhalde. Ne diyelim, sonuna kadar haklılar. Aylar öncesinden yapım haberleri çıkan, fuarlarda fragmanları gösterilen, her yerde reklamı yapılan dizilerden şu ana kadar yayınlanan bir tanesi yok ki, hakkında “eh, bu fena değilmiş” diyelim ya da en azından sezon sonuna kadar – bir hafta daha nasıl geçecek diye her bölümde ölüp bitmesek de – takip edelim.
Bu senenin ‘sinema filminden televizyon ekranına taşıma’ kontenjanından çıkarılıp paketlenen iki proje de hayal kırıklığı. Örneğin Minority Report’u dizi yapmak kimin aklına geldi ve daha da ötesi birileri bunun iyi bir fikir olduğunu nasıl oldu da düşündü bilmiyorum. Açık konuşalım; son zamanlarda bu kadar iddialı olup da bu kadar içi boş çıkan başka bir iş daha görmedik televizyonlarda. Limitless’ı diziye uyarlama fikriyse ayrı bir fiyasko zaten. Spielberg’in Minority Report’u bir sinema filmi olarak tanınan ve büyük hayran kitlesi olan bir filmdi. Peki Limitless’a ne demeli? Sinema filmi bile vasatın çok da üzerinde olmayan sessiz sedasız bir işti Limitless. Zamanında izledik, eğlendik. Büyük bir iç rahatlığıyla da unutmaya hazırdık onu. Unutmamamız gerekiyormuş demek ki! Sinema filminin başrol oyuncusu Bradley Cooper bile bir iki görünüp ‘el vermeye’ çalışmış beyaz camın Limitless’ına ama; seyircinin o ‘hapı’ daha önce yuttuğu, bir daha da yutmayacağı unutulmuş maalesef.
Sinemadan devşirme projelerde hal böyleyken, ‘orijinal’ projelere dönüp baktığımızda; orada da durumun pek iç açıcı olduğunu söyleyemiyoruz maalesef. Blindspot, her sahnesiyle izleyicide bir “ben bunu daha önce görmüştüm hissi” uyandırıyor örneğin. Bir an geliyor; bir zamanların kenarda köşede kalmış televizyon işi Kyle XY’a benzetiyorsunuz onu, sonra bambaşka bir sahne görüyorsunuz dizide ve bir anda ‘sıradışı’ intikam hikayesi Oldboy’u çağrıştırıyor dizi size. Dövmeler meselesini ise Prison Break’e bağlamamak mümkün mü zaten? ABC’nin yeni dizisi Quantico için ise çok da fazla söze gerek yok. Dizinin aklı yeteri kadar karışık çünkü. “Gençlik dizisi mi olsam, polisiye bir öykü mü anlatsam? Bir de üstüne hikayemi doğrusal olarak anlatmasam da geri dönüşler üzerine mi kursam?” sorularına yanıt ararken muhtemelen sezon ortasında boğulup gidecek dizi. Dizinin yaratıcısı Joshua Safran kendini hala Gossip Girl yazıyor sanmasa bir şansı olabilirdi belki.
Gençlik dizilerinden söz açılmışken, bu sezon yayınlanmaya başlayan ve şimdiye dek belki de eli yüzü düzgün tek proje olan Scream Queens’den de bahsetmemek olmaz elbette. Mesele Gossip Girl’ü illa bambaşka bir türle harmanlamaksa, kendi projesinde neyi nasıl yapması gerektiğini öğretmek için Safran’a izletilebilir Scream Queens.Projenin perde arkasında Ryan Murphy ismini görüp Nip/Tuck veya American Horror Story kalibrasinde bir iş beklemeyin tabi. Scream Queens öyle büyük ve ağır bir proje değil çünkü. Yine de izlemesi hafif, son derece absürd sahneler barındıran ve muhtemelen bu bahsettiğimiz diziler içerisinde yeni sezon onayı kapabilecek tek dizi o.
“Peki bu seneyi böyle sadece ‘paketi süslü’ dizilerle mi geçireceğiz? Hiç mi gerçekten iyi çekilmiş yeni bir diziye başlayamayacağız?” diyenlerdenseniz, şimdilik paniğe kapılmaya gerek olmadığını söyleyebilirim. Çünkü yayına girmek için gün sayan birkaç yeni proje var ki, onların iddiası yazıda bahsi geçen tüm projeleri gölgede bırakacak cinsten. Geçtiğimiz senelerde yayınlanmaya başlayan ve yeni sezonlarıyla hala ilk günkü gibi ‘taze’ kalmayı başaran Homeland ya da The Walking Dead gibi dizilerin yanına yenilerini eklemeye hazır olmanızda fayda var bu sebepten. Eski bir TV efsanesinin yeniden ekranlara döndüğü, zombileri bir ekran fenomeni yapan ‘abi’nin yeni projesiyle bir şeytan çarpması hikayesi anlattığı, Netflix’in geçtiğimiz yıl içine dahil olduğu Marvel evrenini yepyeni kahramanıyla biraz daha ‘karartığı’, 80’lerde kapanan Ölüler Kitabı’nın kapağının yeniden açıldığı ve sinema tarihinin en tuhaf tema parkının televizyona transfer olduğu bir seçki var önümüzde. Yayına girdiklerinde artık hepsini mi izleriz yoksa bunların arasından birkaç tanesini mi seçeriz karar vermek için gelin, isterseniz kısaca bir göz atalım bu yeni dizilere.
Ash vs Evil Dead
Sam Raimi’nin uzunca bir süredir dördüncü bir Evil Dead filmi üzerinde çalıştığından haberdardık zaten. Bu uzunca çalışma süresi sonunda o kadar uzadı ve Raimi, senaryo dosyasına o kadar çok şey yazdı ki ortaya çıkan proje tam bir malzeme bolluğu yarattı. Bu denli bolluk bereket de bir sinema filmine fazla geldi. İyi ki de öyle oldu. Çünkü bu sayede önümüzdeki günlerde Starz kanalında yayınlanmaya başlayacak olan bir Evil Dead televizyon dizisi izleyebileceğiz artık. Üstelik yirmi küsür seneden sonra başrolde yine Bruce Campbell’i meşhur kahramanımız Ash rolünde göreceğiz yeniden. Fragmanlardan ve yayınlanan kısa görüntülerden anlaşıldığı kadarıyla ton olarak serinin ikinci filmini kendine kılavuz olarak seçmiş bir dizi bekliyor bizleri. Bu da işin korku ve komedi dengesini tutturmak adına son derece sevindirici bir gelişme tabii. Ash’in bir ‘engizisyon mahkemesi’nden aşırılmışa benzeyen korsesine şimdiden vurulduk mesela.
Fragman: http://www.youtube.com/watch?v=unnLg1TPCYM
Jessica Jones
Marvel çizgi roman dünyası, televizyon ekranında bir yandan Agents of Shield ve Agent Carter gibi dizilerle genişlerken bir yandan da geçen sene Daredevil ile oyuna Netflix’in dahil olmasıyla DC Comics’in ekrandaki ‘boyalı’ karakterlerinin hakimiyetine bir son vermişti. Önümüzdeki günlerde ise yine Netflix’ten çıkma, Daredevil’in mahallesi Hell’s Kitchen’da gezinen bir süper kahraman hikayesi daha izleyeceğiz ekranlarda. İşin tuhaf yanı ise bu kez süper kahramanımızın güçlerini kullanmaktan vazgeçmiş, bir nev-i o işten emekliye ayrılarak ‘faniliği’ seçmiş olması. Hell’s Kitchen’da ‘gürültüsüz’ bir şekilde özel dedektiflik yapmaya başlayan kahramanımız Jessica’nın, dizinin geneli itibariyle geçmişte işlediği günahlarla hesaplaşacağı fragmanlardan ortada. Dizinin, ilk bakışta son derece ilginç duran kötü adamı da bu ‘günahlar’ meselesinden ortaya çıkıyor zaten. Çünkü Jessica’nın “şeytanın ta kendisi” dediği gizemli adamımız, insanların düşüncelerine yön verip onlara istediklerini yaptırabiliyor.Bu rolde ise; özellikle Doctor Who hayranlarını mutlu edecek bir isim karşımıza çıkıyor. Efsane dizinin doktorlarından David Tenant’ın bu kez bir kötü adama hayat verecek olması için bile izlenebilir Jessica Jones.
Fragman: http://www.youtube.com/watch?v=nWHUjuJ8zxE
Outcast
5 senedir televizyon ekranlarından izlediğimiz ve izlerken ölüp ölüp ‘dirildiğimiz’ The Walking Dead’in yaratıcısıdır Robert Kirkman. Çizgi roman dünyasının ve televizyon ekranlarının George Romero’su olarak anabiliriz bugün onun ismini. Bunca yıldır her yeni bölümüyle izleyiciyi kendine bağlamayı başaran, geniş bir hayran kitlesi yaratan ve kalitesini artıran bir dizi yaratan bu adamın yeni projesi de merakımızı uyandırmaya yetiyor elbette. Outcast, tıpkı The Walking Dead gibi bir çizgi roman aslında. Üstelik The Walking Dead kadar köklü ve eski bir çizgi roman da değil, ilk sayısı bundan henüz 1 yıl önce yayınlanmış bir iş. Yayınlanır yayınlanmaz ise yaratıcısı Robert Kirkman’ın popülerliği ve televizyondaki başarısı sebebiyle Cinemax kanalı tarafından hakları satın alınmış. Önümüzdeki aylarda, 10 bölümlük ilk sezonuyla karşımıza çıkacak olan dizinin fragmanından anladığımız kadarıyla Kirkman’ın bu kez saf korku türünde bir işe imza attığını söylemek mümkün. Şeytan çarpması ve ‘ele geçirilme’ temalarını tıpkı The Walking Dead örneğinde olduğu gibi bir salgın durumuyla birleştirip birleştirmeyeceği ise diziyle ilgili asıl merak ettiğimiz mesele.
Fragman: http://www.youtube.com/watch?v=gS20D-UKKcY
Westworld
Jurassic Park’ın da yaratıcısı olan ünlü romancı Michael Crichton’un 1973 yılında yazıp yönettiği aynı adlı filmin bir yeniden çevriminin yapılması uzun yıllardır gündemde olan bir projeydi. 90’lı yılların başından beri Warner Bros’un masasında bir belirip bir kaybolan proje, sinema filmi olarak bir türlü hayata geçirilemedi. Fakat bir televizyon dizisi olarak ekranlarda yeniden dirilmeyi başardı. Projenin başında ise daha önceki projesi Person of Interest ile bize çok da ümit vermese de Jonathan Nolan var. Yine de Westworld, gerek yapım bütçesi gerekse yıldızlar geçidi oyuncu kadrosuyla yeni sezonun en büyük ve gösterişli televizyon projesi. Anthony Hopkins ve Ed Harris gibi usta oyuncuları televizyon ekranlarına taşıyan kaç proje gördük ki bugüne dek? Tek endişemiz belki; yayınlanan kısa fragmandan da anlaşılacağı üzere dizinin, hikayesini biraz dağınık anlatma olasılığı olabilir. Zira o kısacık görüntüden bile anlaşılıyor ki fazlaca karakter ve yan hikayesi var Westworld’ün. Umalım da HBO, Game of Thrones’da başarıyla altından kalktığı çoklu hikaye kurgusunu Westworld’e de uygulayabilsin.
Fragman: http://www.youtube.com/watch?v=OM8HNuRLIBI
The X-Files
Dizinin ismini başlıkta görür görmez “bu dizinin bu listede ne işi var?” demeniz gayet normal. 90’lı yıllarda bir televizyon efsanesine dönüşen ve Ajan Mulder ile Ajan Scully’ı hayatlarımıza konuk eden The X-Files sadece 6 bölüm sürecek olan bir macera için – belki de artık son kez – ekranlara geri dönüyor. The X-Files projesinin de tıpkı Ash vs Evil Dead ya da Westworld’e benzer biçimde ilk başta bir sinema filmi olarak planlandığını; fakat sonradan bu projeyi bir mini diziye çevirmenin daha doğru olacağı düşünülerek televizyonda karar kılındığını söylemek gerek. Yani aslında karşımızdakinin 6 saatlik yeni bir The X-Files filminin parçalara bölünmüş hali olduğunu iddia edebiliriz. Her nasıl olursa olsun böyle büyük bir fenomenin aramıza dönüyor olması oldukça sevindirici. Fragmanda Mulder’ın ayağının altındaki yırtık ‘I Want to Believe’ afişi bile hepimizi fazlasıyla heyecanlandırmaya yeter de artar bile.