Radikal Rus grup AES+F ile 2007 tarihinde İstanbul’da söyleşi yapma fırsatını bulmuştum. Grubun en büyük özelliği cesur ve dijital dünyadan çok beslenen hiper gerçekçi ifadesinin kifayetsiz kalacağı melez bir dil üretmesiydi. Venedik bienaline paralel projeleri Inverso Mundus’da yine dev ekranlarda etkileyici görselliğe sahip filmleriyle bu dili konuşmayı üretmeyi sürdürüyorlar. Her zamankinden daha görkemli ve bu kez dev sanat tarihinin içinden konuşuyorlar sanki…
Ayşegül Sönmez: 2007 tarihli söyleşimizde bana İstanbul’da şöyle demiştiniz: "Yumuşak işler yapmak isterken kendimizi sert bir iş yapıyorken buluyoruz." Sanki Venedik’te bu kez izlediğimiz en serti. Ve sizi tanımam uzun bir yol Ars Electronica’da keşfetmiştim. Sonra İstanbul. Şimdi Venedik. Uzun bir aradan sonra her şey nasıl? Daha hırslı olduğunuzu söyleyebilir misiniz? Yoksa hırslı olan sanat dünyası mı?
AES+F: Birinin ne kendisinin ne de başkasının hırsı hakkında yargıda bulunması güç. Her zaman ne istersek onu yapıyoruz. Tabii fırsatlar varsa…
A.S: Peki Venedik Bienali izlenimleriniz neler? Neleri beğendiniz? Ukrayna ve Rusya katılımlarını nasıl buldunuz?
AES+F: Eğer asıl sergiden bahsetmemiz gerekiyorsa, politik çerçeve hayli skolastik bir şeye dönüşmüş. Giardini ve Arsenale sergilerinin yanısıra ulusal katılımlar özellikle Rusya Pavyonu çok güçlü. Bu arada paralel sergilerden Palazzo Grassi’deki Martial Raysse ve Palazzo Fortuny’deki Proportio sergileri çok etkileyici gerçekten. Ukranyalılar da varlık göstermişler ki bu politik olarak büyük önem taşıyor.
AS: Ben bu çağda ulusal katılım kadar sorunlu bir sergi katılım olmadığını düşünüyorum. Sanatçılar açısından da dertli bir katılım dolayısıyla. Sizce de değişmeli mi?
AES+F: Kesinlikle hayır. Size katılmıyoruz. Ulusal pavyonlar küratoryal sergiye iyi bir karşıtlık oluşturuyorlar. Öte yandan bugün küreselleşmiş çağdaş sistemde kimse sadece kendi ülkesinin sanatçısını göstermiyor ki…
A.S: Kosta Rika pavyonunun İtalyan küratörünün 3000’er bin Euro’ya sanatçılardan pavyon sergisine katılım ücreti aldığını duydunuz mu?
AES+F: Eğer bu doğruysa elbette bu bir yozlaşmadır ama aynı zamanda zeki ve sinik bir strateji olarak da düşünülebilir bütün bir sanat dünyasını eleştiren.
A.S: Bence Venedik filminiz tamamen bunu anlatıyor, yozlaşmayı ve oligarşiyi ki Rusya ve Türkiye bu konuda çok fazla birbirini anlayabilir…
AES+F: Evet o da var ve aynı zamanda polisler, hırsızlar, kadınlar ve erkekler, gençler ve çocuklar ve hayvanlar ve kan ve pisliği de içeriyor.
A.S: Filmdeki sanat tarihi referansları en çok Bosch ve Michelangelo’ya mı?
AES+F: Inverso Mundus adında Avrupa’da 16. yüzyıldan beri bilinen bir gravürden yola çıkarak buradaki sahneleri kullandık. Bir eşeğin bir adama bindiği ve bir domuzun kabası doğradığı… Bu projede dünyadaki resimlere referans vermekten çok filmlerle daha çok ilgiliydik. Mesela Orson Welles’in Dava’sı, Kafka’nın aynı adlı romanından yola çıktığı, Romy Schneider’ın da oynadığı ve ana karaktere karşı mutasyonunu gösterdiği bir tür amfibi gibi…
A.S: Zaten filmlerin de bugün bir Rönesans resmi gibi işlediğini düşünmüyor musunuz? Ben buna "yeni ekran Rönesansı" demek istiyorum bayağıdır.
AES+F: Evet ama tamamlamak gerekirse yeni bir ekran Rönesansı, Manyerizm ve Barok.
A.S: Venedik Bienali’ni gezerken en çok Hito Steyerl’in filminde – Washington’da ya da Kobane’de- ve sizin filminizde aktivist imgesinin prototipleştiğini fark ettim. Siz filminizde de onları oligark’larla önce karşı karşıya sonra iç içe getiriyorsunuz. Optimist mi pesimist misiniz?
AES+F: İmgelerle ilgili söylersek evet. Ama ileri gidip bu filmimizde onlar, otoritenin tuhaf ikizleri bu anlamda pesimistiz.
A.S: Hans Haacke’nin anketine katıldınız mı?
AES+F: Maalesef hayır.
A.S: Neredeyse 80 yaşında ve hala yaptığı işler taze ve radikal. Sanat dünyasının daha çok Hans Haacke’lere ihtiyacı yok mu?
AES+F: Evet, kesinlikle. Onun işleri yüksek seviyede politik sanatır ifadeleri. Maalesef biz genelde politika arkasına saklanmışları görüyoruz sanat dünyasında.
www.aesf-group.com