A password will be e-mailed to you.

Galeri x-ist bircok defa kendini beyaz küplüğünden arındırmaya çalışsa da başarması zordu. Kimi zaman bir tiyatro sahnesini andırıyor kimi zaman bu kez içine ne aldıysa örneğin graffiti onu hijyenleştiriyordu.

Karşımızda olağan bir Ceren Oykut sergisi yok. Onlara bakamıyorsunuz bu kez. Kaldı ki bakarsanız ancak onların çizgilerden ibaret olduğunu görebilirsiniz. Ama içlerindeki şiddeti fark etmek ve sarsılmak için onları okumanız gerekir. Eğilmeniz. Yakın gözlüğü kullanırmışcasına ve gözlüğünüz yanınızda yokmuşcasına eğilmeniz… Hatta burnunuzu sokmanız işin içine, işlerin içine…

Galerinin duvarlarındaki müdahalelerinin içine adeta sakladığı, bir tür sırladığı bu çerçeveli kağıt işler hiç ama hiç komik değil. Durumları sıralıyor. Birbiri ardına pek çok tarihler, mekanlar, insanlararası durumu. Nice olay çizildikçe, giriş gelişme ve sonuçlarını kaybeden bir öz kazanıyor aslına bakarsanız asılsızlaşıyor. Asılsız durumlar bunlar…

Sanatçının çizgilerinı takip etmeniz için bakan değil okur olmanız gerekiyor.

Bu kez nasıl bu kadar dolayımsız anlattığını ama dolaylı aktardığını düşündüm Ceren Oykut’un. Hiç olmadığı kadar az hikaye anlatıyordu. Ve evet daha sertti. Yanıtını aslında galeriyi defterleşmesinde bulduğumu düşünüyorum.

Galeri x-ist bircok defa kendini beyaz küplüğünden arındırmaya çalışsa da başarması zordu. Kimi zaman bir tiyatro sahnesini andırıyor kimi zaman bu kez içine ne aldıysa örneğin graffiti onu hijyenleştiriyordu.

Ceren Oykut’ta bu olmadı. Beyaz küpte değildik. Sokakta da değildik. Bir defterin içindeydik. Galerinin duvarına çektiği siyahla, az, öz ve büyük kaligrafiyle ve çizgiyle galeriyi defter’i kılmıştı. Kendisi de o gönül rahatlığıyla, deftere çizermişcesine defterin içinde, onu açacak olana açılmak üzere, akıldışı, mahrem, konfor bozucu, yıkıcı imgelerini sıralayabilmişti. Ancak onu açacak olana ‘açılacağını’ bilmenin getirdiği konforla, konforsuz asılsız hikayelerini, ruhları didik didik edecek şehirlilik ve taşralılık hallerimizi göze getirebilmişti. Bakacak olanı okura dönüştüreceği kesin bilgisiyle hatta fiziksel olarak da başımızı döndürmek istedi. Bir dikey karenin yanı başında çiziverdiği yataylığı görebilmek uğruna kafamızı çevirecektik.

Çizginin en özgür olduğunu iddia edenler, boyanın tarihinden çekmişliklerini örnek gösterirler. Boya tarihinden uzakta olmak özgürlüktür, çizenler ne şanslıdır. Oysa mizah dergilerinin aşırı yetenekli çizerlerinde gördüğümüz defo hemen orada pusuda bekler çizeri. Çizginin bir tarihi yoktur ama çizgin bir anda imzan olur. İmzanı atmaktan çizgi çizemezsin.

Ceren Oykut’u uzun yıllardır takip ediyorum ve çizgisinin imzası olmasını engelliyor her seferinde. Belki hep deftere çizer gibi yaptığından galeriyi de bu kez defteri kılıp öyle astığından çerçevelileri, yakından gördüğümüzde titreyeceklerimizi, hiç de gülmeyeceğimizi… Yakından gördüğümüzde artık okumamız gereken imgelerini… Dolayısıyla sergi, aslında duvarları ve duvarların içindekiler ve çizgilerin sakladıkları ve açtıklarıyla katman katman…

Zafer Aracagök’ün katalog yazısında çok sevdim tam şurayı:

“Ve Ceren’in gorili kahve falının geleceğe uzanan müphem figürleriyle ilişki kurmamızı sağlamakla kalmıyor, düz-ara-ters katmanlarıyla, bu geleceğin aslında tam da şu anda varolduğna işaret ediyor eğer toplum denen şeyin bir vertigo olduğuna inancımız sağlamsa.”

Özellikle “gösterim”, “projeksiyon” saplantısı, bakarken başımızı döndürmemizi talep edişi ve kesinlikle “okuduklarımız” karşısında başdöndürücülüğüyle bilhassa Rüya 1’deki kadar bireysel, alabildiğine kendisi, çizgisini imzalaştırmayacak kadar şahsi çizebildiği için içten tebrikler Ceren Oykut.

 

Ceren Oykut

Tarlada Yüzenler

http://www.artxist.com/

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 21:30:03