Alternatif dünya ideallerinin en görkemli zamanlarından 1960’larda bastıkları gece kulüplerinin duvarlarına “Ya herkes dans edecek ya da hiçkimse” yazıp da kaçmışların liderlerinden Jose Mujica artık pek de dans edemediği bir zamanda Türkiye’ye gelip beklemediği bir ilgiyle karşılaşınca hayatında bir şey değişti mi bilinmez ama bizim hayatımız sanki aynı kaldı.
Uruguay halkının ona uygun bulduğu “Pepe” lakabını ve medyanın ona taktığı “Dünyanın En Yoksul Devlet Başkanı” unvanını taşıyan eski devlet başkanı ve daha eski gerilla Jose Mujica; İstanbul, İzmir, Eskişehir gibi kentlerde toplantılar, söyleşiler, paneller, imza günleri gerçekleştirdi. Yerel yönetimlerin himayesinde ve medyatik isimlerin desteğiyle gerçekleştirilen etkinliklerde Jose Mujica, hayata ve devrime dair hikâyelerinin yanı sıra yoksulluktan, adaletten, sosyal sınıfları anlamanın öneminden, tüketim toplumunun sorunlarından, toplumu iyileştirmek için öncelikle kendimizi iyi kılmanın gerekliliğinden, yaşamı yakalamak yerine kazanma hırsının peşine düşmenin anlamsızlığından, özgürlüğün gündelik hayatımızla ve zaman mefhumu ile ilişkisinden, savaş karşıtlığından, barıştan söz etti.
Jose Mujica İzmir kentinde iki söyleşi gerçekleştirdi. Kendisini bir medya ordusunun yanı sıra yerel yöneticiler; siyasetin çeşitli kademelerinde yer bulmuşlar ya da yer bulmak isteyenler ve onların “protokol” olarak tanımlanan çevreleri; “eski devrimci ve hâlâ devrimci”, “eski devrimci ama inzivaya çekilmiş”, “eski devrimci ama devrimin yolundan dönmüş”, “yeni devrimci”, “modaya göre devrimci” gibi nitelemelerle çeşitlenebilen birey ve topluluklar; Jose Mujica’nın hayatı, düşünceleri, ideallerine gerçekten yakınlık duyduklarından adamın peşine düşmüşler; Jose Mujica ile bugüne kadar hiçbir düşünsel ilişki kurmadıkları halde eleştirdikleri ülke gerçeklerine bir çare olacakmış gibi kısa süreliğine adama sarılmışlar; ülkemiz medyasında Jose Mujica rüzgârı başlayana kadar adamdan haberleri olmasa da sosyal medya adreslerinde paylaşacakları bir özçekim elde edebilmek için önlerinde bekleyen kalabalığı çekinmeden yarmışlar izledi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen “Destek İle Yoksulluğu Önleriz” başlıklı birinci söyleşi Ahmet Adnan Saygun Kültür Merkezi’nde, Ece Temelkuran’ın moderatörlüğünde gerçekleşti. Söyleşiye girebilmek için yaşanan izdiham, unvanların havada uçuşmasına bağlı tartışmalara konu olan ayrıcalık talepleri ve sosyal medyadaki yorumlar dolayısıyla kentin insan hallerinin bir panaroması ya da eşitlik, adalet gibi mefhumları gündelik hayatımıza nasıl eklemleyebildiğimiz de ortaya çıkmış oldu. Jose Mujica diğer söyleşilerinde de tekrarladığı ve ana hatları yukarıda sıralanmış olan yoksulluk, barış, adalet odaklı söyleşisini bu koşullar altında gerçekleştirdi. Söyleşiyi tıklım tıklım dolu salonun yanı sıra dışarıya konulmuş ekran civarında yer bulabilenler izlerken diğerleri mecburen geri döndüler.
Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen ve gerek Uruguay CNT ve PIT Sendika Federasyonu Başkan Fernando Mario Gambera Orta’nın katılımı gerekse Jose Mujico rüzgârından kendilerine gelip geçici bir uçuş alanı yaratmaya kalkanların büyük kısmının ortadan yok olması dolayısıyla ötekinden daha gerçek olan ikinci etkinlik ise Konak Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşti. Birgün önceki izdiham düşünüldüğünde salonun üçte birinin neden boş kaldığı, en azından daha yirmi dört saat önce Jose Mujica’nın peşine düşüp onu izleyememiş olanların nerede bulundukları akıllara takılan bir soruyu teşkil ederken kentlilerin Uruguay eski devlet başkanı, devrim ve yoksulluk konulu meraklarının gelip geçiciliği de anlaşılmış oldu. “Emek, Demokrasi ve Barış” başlıklı ve milletvekili Özgür Özel ile DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun da dahil olduğu panelde, Fernando Mario Gambera Orta ülkelerindeki işçi sınıfının örgütlenme ve çabasından söz ederken Jose Mujica diğer konuşmasında dile getirdiği söylemlerin yanı sıra işçi örgütleriyle geliştirdiği iş birliğine değindi. “İktidarda Bir Kara Koyun: Saraysız Başkan Jose Mujica” kitabının yazarları olan gazeteciler Andres Darza ve Ernesto Tulbovitz ise ancak kitap imza masasında izleyicilerle karşılaşabildiler ve seslerini duymak pek de mümkün olmadı. Dünyanın bir bölümünün Uruguay adlı bir ülkenin varlığından haberdar olmadığı günlerden Jose Mujica’nın yönetim şeklinin dünyada çeşitli etkiler yaratmasına uzanan bir süreci inceleyen ve asla başkan olmayacağını söyleyen, iktidar mefhumunu eleştiren bir liderin dünya çapında ün kazanarak uluslararası siyasette sürüdeki “kara koyun” konumuna gelmesine yönelik ironiyi anlamlandırmayı deneyen kitabın yazarları, ön sayfayı Jose Mujica ile birlikte imzalamakla yetindiler.
Devrimci geçmişi, yoksulluk ve kaynak paylaşımı konusundaki görüşleri, “protokol” kavramı ve bu kapsamdaki seçkincilik ile lüks tüketime dair eleştirileri bolca gündeme gelen Jose Mujica’nın söylemleri ve davranışları ülkemizde pek de bir şey değiştiremedi. Jose Mujica’ya İstanbul’da kendi talebi paralelinde, üç yıldızlı otel, 1973 model vosvos gibi mütevazi olanaklar tahsis edilmesi, bir milletvekilinin şoförlüğünü üstlenmesi durumuyla birleşince medyaya epeyce konu çıkmış olsa da kentlerimizde “protokol” ve “protokol çevresi” olarak anılanlar bundan pek etkilenmedi. Tüm kentlerde olduğu gibi İzmir’de de protokol kapılarından sayısız kişi içeriye girdi. Normal kapılardan girmeye kalkışanlar ise sırayı ihlal etmek, kalabalığı yarıp öne geçmek, salona girmiş olanlar ayakta beklerken dışarıdaki arkadaşlarına yer tutmak için büyük çaba gösterdiler. Jose Mujico ile yan yana çektirilmiş ve sosyal medyada paylaşabilecekleri bir fotoğrafa sahip olmak isteyenler ise itiş kakışın bir başka boyutunu oluşturdular. Kendilerini seçkinci bir sınıfa koymuş ya da organizasyonda tanıdığı olan çok sayıda kişi ise kitap imza kuyruğunu delip geçmekte hiçbir sakınca görmedikleri gibi onların kimileri kendilerini ikaz edenlere bağırmaktan da geri durmadı.
Jose Mujica’nın “Mesele üstesinden gelebilmek” cümlesi ve daha başka cümleleri günlerce dillerde dolaşıp durdu. Uruguay’ın yoksulluk mefhumu ile özdeşleştirilen eski devlet başkanı üzerine kopartılan bunca hengâmenin arasında şu basit cümle bir türlü kurulamadı: “Ya herkes sıraya girecek ya da hiç kimse…”