Farkındasınızdır. Zaman zaman sosyal medyada paylaşılıyor Posta şairleri. Çok gülüyoruz; şaşırıyoruz; bu kadar da olmaz diyoruz!
Posta gazetesi bu ülkenin en çok satan gazetelerinden; tam anlamıyla “halk” formatında yayınlanıyor. Kısa yazılar, bol foto ve renk. Ama her şeyden önemlisi okuyucularının çocuklarının fotolarını ve de şiirlerini yayınlıyor “yurdum şairleri” köşesiyle. Yani her gün okuyucusuna dokunan bir yönü var. Çocuk fotolarını anlamak kolay; birbirinden uzak dede torununun fotosunu görüyor binlerce kilometre öteden. Tanıdıklara haber uçuruyor ebeveynler. Gelelim şairler köşesine. İşte asıl fırtına burada kopuyor.
Posta başta eğitimli emekliler olmak üzere AB grubu dediğimiz geleneksel orta sınıftan alt sınıflara geniş bir hedef kitleye sahip. Yani TV’de reytingleri belirleyen asıl kitle. Politikayı da belirleyen kitle diye eklemek gerekiyor tabii…. Yurdum Şairleri; bir duygu saflığı formatında işliyor. Yüksek ve edebi şiirin içine girmeyecek kafiye, duygu patlaması, sağduyu ve direkt anlatım gibi kolaylıklara sahip. Bir emekli öğretmenin, tamirci çırağının, muhasebecinin, hatta bir annenin saf duygulanımlarını gösteriyor. Yani sadece Posta şairlerine bakarak; modern ve “yüksek” şiirin ne olduğuna dair bir kuram rahatlıkla oluşturulabilir. Örneğin 20 yaşında bir muavin “Otomobilim” diye bir şiir yazabiliyor. İşte bir küple size:
Seninle giderken bana bakar kızlar
Camını da açarım düzelince havalar
Aman yetişmeyim bozulmasın aralar
Bu yoldan geçemem sevdiceğim bağlar karalar
Evet! Gülümsedik hep beraber; paylaş düğmesine uzandı mauslarımız! Peki ne oldu? Bize komik ya da küçümseme ihtiyacı duyduğumuz duygulam nedir? Cevaba lüzum yok arayışa da… Şimdi de Edip Cansever’den bir küple ekleyelim ve bir poetika oluşturmaya çalışalım basitçe
Adını funda oteli koy
Aklından gelip geçen bir yazın
Ve akşam güneşlerinde orda burda
Bir deniz kıyısında, eski bir yıkıntıda
İnce ince gezinen turuncu adamların
Cansever’i yüksek şiire sokan nedir o zaman? Elbette bu karşılaştırma bazılarına saygısızlık gibi gelecek. Durmuyorum ve devam ediyorum. Öncelikle dil içinde bir kıvrılma, ritm, devriklik ve belirsizlik var karşımda. En önemlisi ise modernizmin en büyük kazanımlarından olan “belirsizlik” çoğul okumaya davet eden görelilik… Posta şairinin direktliği yok ve saf duygulanımı karşımızda. İmbikten geçirilmiş, kendi üstüne yani dile kıvrılmış bir işçilik ve uğraş var Cansever örneğinde. Şunu da sorabiliriz; bir mum ya da daktilo şiirsel olurken, neden bir Comodore oyun konsolu ya da ı phone olamıyor?
Neyse bu uzun bir tartışma gerektiriyor. Ben sadece soruyu şuraya bırakıyorum ve yazının asıl derdine geliyorum. 1990’dan itibaren başta Türk filmleri olmak üzere melodramların parodileştirildiği uzun bir dönem yaşadık. Geçmişin ağlatan filmleri “nolamaz” nidalarıyla madara ediliverdiler. Oradan “her güne bir Apaçi” sayfasına sıçradık ve yeni orta sınıf keyifli dakikalar yaşadı. Şimdi “her güne bir yeni gelin odası” var karşımızda. Alt-orta sınıfların habituslarını (yatkınlık-alışkanlık) didiklemekten keyif yaşamaya devam ediyoruz. Dünyada bu kadar olmasa da Türkiye güncel sanatı da kayıtsız kalamıyor bu parodi ve kiç dalgasına… Büyük bir lezzet ile ve de dantellerle tonlarca tatsız yapıt üretip duruyoruz. Aşağı bakmanın yukarıya özenmenin tatlı lezzeti. Leziz ceset oyunu!
Şimdi Posta’nın yurdum şairleriyle dalga geçmek eskisi gibi yaygın değil elbet. Arada bir düşüyor zaman tünellerimize lezzetli bir et parçası. Sanatçı Bager Akbay buna kayıtsız kalmamış bir robot üretivermiş. Deniz Yılmaz adını verdiği bu şair robot Posta Gazetesi’nde Yurdumun Şairleri köşesine girmek için aylarca kendi elleriyle şiirler yazmış, şiirlerini zarflara koyup yollamış ama yayınlatmayı başaramamış. Robot 29 Ocak’ta Blok Art Space’de görücüye çıkmış; ben gidememiştim. Ama aynı gösteri daha önce kasım ayında hem amberFestival‘de hem de Contemporary İstanbul‘da birbirinden tamamen ayrı formatlarda sergilenmişti.. Ayrıca Contemporary İstanbul’un Plugin Yeni Medya Bölümünde; Deniz Yılmaz, ilk üretildiği halinde şiir yazarken sergilenmiş ve birçok şiiri sanat eseri olarak koleksiyonerler tarafından alınmış. Kısacası Bager Akbay Posta şiirlerinden bir yazılım oluşturmuş, ki bu o kadar zor olmasa gerek! Posta şiirleri yazmak zor değil çünkü. Burada da aynı “kasıtlı kiç” stratejisi işliyor; ve paraya dönüyor kendince. Alt-orta sınıfların samimi-direkt duygularını (affekt) ti’ye alma yöntemi. Oysa sanatçı-maker Bager Akbay’a önerim bir daha sefere Lorca, Cansever ya da Joyce şiirleri yazacak bir motor yapması ve adını Stephan Dedalus koyması. İşte o zaman aferin diyeceğim. Ama sıkar! Anlayan anladı!