J.J. Abrams patronluğundaki Westworld remake’i Anthony Hopkins, Evan Rachel Wood, James Marsden ve Ed Harris gibi süperstarlardan oluşan kadrosuyla HBO’nun yeni Game of Thrones’u olmaya çalışıyor. Peki, başarıyor mu?
Jonathan Nolan ve Lisa Joy Nolan’ın yarattığı, J.J. Abrams‘ın prodüktörlüğünü yaptığı Westworld‘ün ilk bölümü sonunda yayınlandı. Aslen Jurassic Park‘ın yazarı Michael Crichton tarafından yazılmış Westworld, zenginlerin fantezilerini yaşaması için tasarlanmış bir similasyon alanı. Tatilde Westworld’ü ziyarete gelen turistler (Newcomers), robotlardan oluşan vahşi batıda diledikleri gibi sevişiyor ve öldürüyor. Robotlar ise insanların tüm zulümlerine karşın sineği bile incitemeyecek şekilde tasarlandığı için tüm bunlara tepkisiz kalıyor. Fakat her şeyin tıkır tıkır işlediği dünyayı bir program güncellemesi değiştiriyor.
-Hafif spoilerlı alana geçiş uyarısı!-
Dizinin daha önce birçok kez izlediğimiz yapay zeka üzerine kurulu olması (2001: Space Odyssey, Blade Runner, Ex Machina, A.I.) böyle büyük bütçeli bir yapım için riskli bir zemin. Fakat izleyicinin bu kadar tanıdığı bir alanda bile yazım o kadar başarılı ki, dizi özdeşlik kurduğumuz karakterin robot olduğunu gösterek bizi daha onbeşinci dakikada sarsmayı başarıyor. Dizinin bize bir robot dışında özdeşlik kurabileceğimiz herhangi bir karakter sunmaması da ‘bir senaryonun içerisinde kurallara uygun yaşayan sıradan insanların artık uyanması gerek’ alt metnini taşıyor. Her seferinde tekrar kurulan karakterimiz Dolores’in rüyasında programlanması, rüyasında aksanından kurtulabilmesi belki de bu yüzden.
Sanal dünyamızın kuralları ise, bu tarz yapımlarda çok kullanılan dış ses yerine, görsel bir anlatım ile seyirciye aktarılıyor. Bir robot nasıl durdurulur? Ziyarete giden insanlar niye oraya gidiyor? Oradayken nasıl davranıyor? Tüm bunların cevabını birer sahneyle alıyoruz. Tehlikeler için de aynı şey geçerli. Sırayla dünyanın tehlikelerini görüyoruz. Siyahlar içinde gizemli bir kovboy (Ed Harris), yapay zeka belirtileri gösteren robotlar, amacını henüz bilmediğimiz Westworld’ün asıl sahipleri gibi dizinin akışını direk etkileyebilecek birkaç etken daha ilk bölümden ustaca anlatılıyor. Burada yaratılan gizemler ise Lost‘un gizemlerini andırsa da yazımın sadeliği, seyircide bu gizemlerin bir cevabı olduğu güvenini veriyor.
Seyirciye istediğini veriyor
Orijinali 1973 yılında vizyona giren Westworld, aslında günümüz için biraz yabancı kalıyor, arada hâlâ vahşi batı filmleri çekilse de 70’lerdeki spagetti western dünyasından oldukça uzağız. Bu yabancılık aslında dizinin yaratmak istediği tedirginliğe katkı veriyor. Seyircisini arada rahatlatmak isteyen Nolan’lar da hiçbir nefes alma olanağı sunmayan senaryoda zekice bir çözüm ile müziği kullanmayı tercih ediyor. Herkesin bildiği şarkıların piyano coverları, izleyicide ufak bir rahatlama sağlıyor. Böylece hafızasında tanıdığı bir hikayenin yeniden yorumunu izlerken tamamen de diziden uzaklaşmıyor.
Westworld, Game of Thrones‘dan sonra HBO’nun amiral gemisi olmayı hedefliyor. Bunu başarması için bir süperstar kadrosu kurulmuş fakat konunun kolayca takip edilememesi, ortadan girdiğinizde bazı şeyleri kaçıracağınız gerçeği, seyirci sayısını olumsuz yönde etkileyebilir. Westworld HBO‘nun büyük beklentilerini karşılayamasa da seyircilerin beklentisini karşılayacak gibi.