Toprak, mantar gibi her yerden türeyen HES’lerin (HES demişken; #heslerekarsısesver #munzuradokunma! ), nükleer santrallerin, AVM’lerin ve bilumum doğa karşıtı yerin inadına toprağın, suyun kıymetini bilen bildiren bir roman. Aslında bir noktada iklim edebiyatı kapsamında da değerlendirilebilir.
Gezi Direnişinin akılda bıraktığı sorulardan biri de edebiyatın bundan nasıl etkileneceğiydi. Nitekim aradan neredeyse üç yıl geçti ve Gezi Edebiyatı meyvelerini vermeye başladı. Ancak direniş kendine has bir edebiyat oluşturmakla kalmadı; doğumları 90’lar ve 2000’ lerin başlarına denk gelen Z kuşağını da meta haline getirmekten çekinmeyen bir endüstri yarattı. Kültürün bir parçası olan edebiyat da haliyle bu endüstriden payına düşeni alıyor.
Buket Uzuner’in Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları dizisinin ikinci kitabı olan Toprak, gazeteci Defne Kaman’ın kaçırılması ve devamında gelişen olaylarla polisiyenin sınırında geçen bir roman. Polisiyenin ‘sınır’ında geçmesi boşuna değil; Kaman Defne’nin kaçırılış hikâyesi gerilim dozunu yer yer yükseltse de nihayetinde arka planına temel olarak mitolojiyi alıyor.
Metin Şamanizm gelenekleri ve mitoloji dersleri arasında ilerliyor. Bu noktada insanın aklına Toprak’ın kurgu bir roman değil de ilginç detaylarla kurulu bir ders notu olduğu geliyor. Sahiden de karakterlerin diyalogları başlı başına Türk Şamanizmi üzerine birer konferans niyetinde.
Toprak aslında bir anlamda Z kuşağı parodisi romanı.
Direnişin sembolleştirdiği; pratik zekâları, dijital dünyayla kurdukları güçlü bağ, çevre meselelerine olan duyarlılıkları gibi nedenlerle övülen Z kuşağı, Uzuner’in elinde metalaşmaktan kurtulamıyor. Tek boyutlu, iç dinamizmden yoksun karakterlerin romanın kurgusuna hizmet etmekten ötede bir rolü yok.
Mesela, romanın ana karakterlerinden Karaca’nın en büyük işlevi okuyucuya bir Z kuşağı tipolojisi sunması: teknolojiyle adeta bütünleşen, sanal ortamda örgütlenen ve de apolitizm çemberini çoktan kırmış duyarlı bir kuşak ve de elbette kendisinden önceki kuşakların çok daha ilerisinde.
Buna bir örnek de romanın arka planından: Defne’nin kaçırılmasından sonra gençler sosyal medyada örgütlenir ,Twitter’da gündem yaratılır -#DEFNEKAMANNEREDE-, en sonunda da örgütlenip direnişe geçerler.
Bunlar Gezi döneminden de aşina olduğumuz tipik Z kuşağı hareketleri. Peki, bu kuşağın hiç mi çelişkileri yok? Bir roman kişisi olarak alışılmış vitrin görüntüsünün dışına çıkamazlar mı, hep ‘direniş’ halinde sürü olarak mı hareket ederler?
Bu noktada soru şu: Roman kimin için?
İnsan, hikâyelerinin bir malzeme olarak görüldüğü kurgu yani kendisi için mi yazar veya yoksa okuyan için mi?
Bütün bu eksilerine rağmen, Toprak mantar gibi her yerden türeyen HES’lerin (HES demişken; #heslerekarsısesver #munzuradokunma! ), nükleer santrallerin, AVM’lerin ve bilumum doğa karşıtı yerin inadına toprağın, suyun kıymetini bilen bildiren bir roman. Aslında bir noktada iklim edebiyatı kapsamında da değerlendirilebilir.
Sahiden de bugün kıymetini bilmeye en çok ihtiyacımız olan şey değil mi toprak? Bu yüzden romanın anlatısında ders notuna kaçan yerler olsa da toprağın kıymetini özünü bildirmeye çalışması çok anlamlı.
En son not da Toprak’ ın dipnot kısmına ilişkin:
Genelde okuyucu için roman boyunca ismi geçen kitaplar, müzikler vs merak konusudur. Yeteri kadar azimli olanlar yanlarında not defteri taşırlar bu isimleri not etmek için ama çoğu durumda da yazmaya üşenilir. İşte burada Uzuner okuyucu için çok hoş bir jest yapmış. Kitabın sonunda meraklısına not diye bir liste var ve burada kitap boyunca ismi geçen bütün kitapları görebiliyoruz. Özellikle de ekoloji konularına ilgi duyanlar için faydalı bir liste. Umalım da Uzuner’in bu jesti diğer yazarlara da örnek olsun.