A password will be e-mailed to you.

Orkestrasını geçtiğimiz günlerde Cappadox festivalinde dinlediğimizde sevgili Mehmet Uluğ’nun düşü, ortak bir düşe dönüşürek gerçek oldu. Sun Ra Arkestra, Kapadokya’nın gerçeküstü atmosferini bu kadar tamamlayabilirdi. Sonra şunu öğrendik Ahmet Uluğ’dan… Sun Ra’nın son günlerinde İstanbul’da keşfettiği Mevlana felsefesinden etkilenen Bilgi Kitabı’ndan çok etkilenip onun yapraklarını sevdikleriyle paylaştığını… Bu New Age fantastik Afrofütürist sanatçıyı yakından tanımanın hatırlamanın yeryüzü gezegeninde iyiliğin kazanması için bir kez daha dilemenin tam sırası diyoruz.

Orkestrasını geçtiğimiz günlerde Cappadox festivalinde dinlediğimizde sevgili Mehmet Uluğ’nun düşü, ortak bir düşe dönüşürek gerçek oldu. Sun Ra Arkestra, Kapadokya’nın gerçeküstü atmosferini bu kadar tamamlayabilirdi. Sonra şunu öğrendik Ahmet Uluğ’dan… Sun Ra’nın son günlerinde İstanbul’da keşfettiği Mevlana felsefesinden etkilenen Bilgi Kitabı’ndan çok etkilenip onun yapraklarını sevdikleriyle paylaştığını… Bu New Age fantastik Afrofütürist sanatçıyı yakından tanımanın hatırlamanın yeryüzü gezegeninde iyiliğin kazanması için bir kez daha dilemenin tam sırası diyoruz.


"Ben gerçek bir fantezi değilim Ben sahte bir fanteziyim ama varım bulunduğum yerde gölgeler yok çünkü ben şimşeğin ateşiyim ve güneşin koru benim adım güneş … Sun Ra, “Gökten Gelen Yabancı”

Bu makale bir caz müzisyeni, besteci, şair, orkestra şefi, mistik ve bir mit olan Sun Ra’nın (1914-1993) 100. Doğumgününü kutlamak amacıyla yazılmıştır. Amacım Sun Ra’nın ve onun eserinin bilim-kurgusal ve Afrofütürist yönlerini; bilimi ve teknolojiyi ve bilim-kurgusal imgelemi kullanışını keşfetmektir.

Bu eserin ne olduğunu tam olarak saptamak güç, ama bana göre Sun Ra ile ilgili çok şaşırtıcı, büyüleyici ve sevimli olan bir şey var, beni tekrar tekrar onun filmlerine, müziğine ve şiirine götürmeye devam eden bir şey… Biyografisini yazan John Szwed üzerinde benim üzerimde yarattığı etkinin aynısını yaratmış olduğunu anladığımda buna hiç şaşırmadım.

Szwed, Sun Ra’yı “ne insan olarak ne de söylemiş olduğu bir sözü okuduğunuzda asla kolaylıkla takip edilemeyecek” biri olarak tanımlıyor, “o her şeye rağmen etkileyici ve sürükleyici ve hatta saygı uyandıran biridir ve söylediklerini derinlemesine düşünmek algınızı değiştirir, olağan dışı hissedersiniz, ama bu algıyı başkalarına kolayca aktaramazsınız”.

Buna karşın, bir bilim kurgu eğitmeni nasıl olup da artık imkansızı düşünmenin vaktinin geldiğini iddia eden biriyle ilgilenmez, “çünkü mümkün olan herşey yapıldı ve dünya değişmedi”.

Sun Ra hakkında ilk kez bir şeyler okuduğumda Helsinki Üniversitesi’nde master tezimi bitirmek üzereydim ve daha sonra Afrikalı Amerikalı Bilim Kurgu Yazarları üzerine verdiğim doktora tezimde ise, Sun Ra ve onun orkestrası, the Arkestra hakkında söylenenlere takılıp kaldım. Ve Szwed biyografisinde Sun Ra’yı uykusuzluk hastalığı nedeniyle “genellikle provaların ortasında klavyenin üzerinde yapılan kısa kestirmeler dışında asla uyumuyormuş gibi gözüken” biri olarak tarif ettiğinde, bilgisayarının üzerine eğilmiş yeni bir ilginç araştırma konusu yakalamak için internette gecenin geç vakitlerine kadar gezinen yorgun bir doktora öğrencisi için bu bilgi kesinlikle önemli birşeydi. O öğrenci bu kişiyle kolayca özdeşlik kuracaktı.

Sun Ra’yı, metinlerini, müziğini ve filmlerini daha yakından tanıdıkça, bu adamı Afrofütürizm’in ve Afrikalı Amerikalı Bilim Kurgu’nun köklerinin bir parçası olarak “profesyonel” olarak tanıma yönündeki arzum da arttı. Satürn’den Gelen Adam, 1914 yılında Alabama eyelatinin Birmingham kentinde dünyaya gelmiş ve ailesi ona Herman Poole Blount adını vermiş olsa da, öncü Afrofütürist ismini Le Sony’r Ra olarak değiştirdi ve bilim kurgu içinde yaşadı, bilim kurguyu oynadı ve bilim kurgunun felsefesini öyle yaptı ki Satürn’den geldiğini iddia ediyordu. Bu iddiaya genellikle kelimesi kelimesine inanıldı, öyle ki Sun Ra bu sayede eğer deli diye damgalanmadıysa da tuhaf, egzantrik bir adam olarak ünlendi. Lock, Sun Ra’nın 1993 yılındaki ölümünden sonra verilen ölüm ilanlarında onu bir “çatlak” ve “galaktik sabuklama” olarak tarif edenlerden alıntılar yapar (Lock13). Fakat Lock’un da parmak bastığı gibi, Sun Ra somut anlamda Satürn’den gelmiş olduğu konusunda asla ısrar etmedi –bunun yerine, Sun Ra’nın mitsel kimliği ve Satürn kökenli olduğu hakkındaki iddiaları metaforikti. “Ötekilik üzerine bir söylem geliştirmeyi” amaçlıyordu.

Ra için uzaylı, farklı ve yalnız olmanın bir metaforudur: Sun Ra 76 yaşındayken bir söyleşi sırasında kendini tanımladığında:

“Ailemi terk ettim, arkadaşlarımı terk ettim. Onları gerçekten terk ettim. Kendim olabilmek için her şeyi terk ettim, ‘çünkü onlar gibi olmadığımı biliyordum. Siyahlara ya da beyazlara benzemiyordum, Amerikalılara benzemiyordum. Hiçkimseye benzemiyordum. Bu gezegende yapayalnızdım.”

Ve konuşkan kardeşleri olan herkesin çok iyi bildiği gibi, haddi aşan tuhaf iddialarda bulunmak çok anlamsızdır çünkü gerçek hep ortaya çıkar: Szwed Sun Ra’nın büyük kızkardeşinin onun kökenleri hakkında sağlam delillerle desteklenmiş yorumlarını alıntılar:

“Benim annemin teyzesinin tren istasyonunun yakınındaki evinde doğdu… biliyorum, ‘çünkü dizlerimin üzerine çökmüş ve anahtar deliğinden içeriye bakmıştım. O Mars’lı falan değil."

1936 yılında güya Uzaylılar onu kaçırınca, uzaya çıkmış olduğunu iddia etti –gelin görün ki 1953 yılına kadar bu deneyimden hiç kimseye bahsetmedi. Sun Ra “uzaylıların” ondan nasıl kendileriyle birlikte gelmesini istediklerini ve bir ışık huzmesi tarafından nasıl yukarıya çekildiğini anlatır:

“Sanki üzerime vuran dev bir sahne ışığı gibiydi, ben onu transmolekülleşme olarak adlandırıyorum, bütün bedenim değişerek başka bir şeye dönüştü”.

Sun Ra’nın yolculuğu Satürn’de nihayetlenir. Burada uzaylılar ona “dünya bütünüyle bir kaosa sürüklenip, kıyamet kopuyor gibi olduğunda” onun insanlarla konuşması gerektiğini “dünyanın onu dinleyeceğini” söylediler. Szwed Sun Ra’nın uzaylılar tarafından kaçırılma hikayesini, onun geçmişi ve geleceğini mantıklı ve tutarlı bir hikayede birleştiren bir “kişisel mitoloji eylemi” olarak yorumlar. İster Sun Ra bir kaçırılma deneyimi yaşadığına gerçekten inanmış olsun, ister hikaye onun sanatsal yaratısının bir sonucu olsun, hikayenin etkisi değişmez, onun hayatının parçalarını anlaşılabilir, mitik bir bütünün içine toplamak.

 

BİR TÜR UZAYSAL METAFİZİK FELSEFİ SÜRREALİST BOBFUNK

Uzay Müziği, Sun Ra, Birmingham’ı terk ettikten sonra ilk olarak Chicago’ya taşındı. Sun Ra, Chicago’da geçirdiği yıllarda kendi orkestrasını, the Arkestra, kurdu. Grup, Mitlerin Bilimi Arkestra’dan Galaksiler Arası Araştırma Arkestra’ya kadar çeşitli isimler aldı –Swed bu isimlerin düzinelercesini listelemiştir. Arkestra’nın bizzat kendisinin aldığı isimlere ilaveten uzay ve bilim kurgu terminolojisi Arkestra’nın müziğinin önemli bir parçası oldu, şarkıların ve albümlerin adları ve soyut ve fütüristik albüm kapakları… Sun Ra’nın çalgıları bile fütüristikti. Amiri Baraka’ya göre, Sun Ra, “değişik –ve çok tuhaf- elektronik aletleri kullanmakta çok mahir olan bir öncüydü” (254). Bir Minimoog sintisayzırına ve Dış Mekan Görsel Bağlantısı’na (Outer Space Visual Communicator –OVC) sahip olan ilk insanlardan biriydi. Bhob Stewart aleti şöyle tarif etmiştir:

“OVC 1930’ların bilim kurgu yazarları tarafından en çok göklere çıkarılan renk aletiydi” ve icatçısı Bill Sebastian tarafından yalnızca Sun Ra’nın kullanımı için geliştirilmişti."

OVC ile Sun Ra’nın müziği, duvara yansıyan renkler biçimine dönüşebiliyordu. Bir tür sinestezi etkisi yaratıyordu. Uzaylılardan ve antik Mısır’dan ilham alarak tasarlanmış egzotik pelerinler ve cüppeler içinde avangard caz yapan –ya da Baraka’nın ifadesiyle “bir tür uzaysal metafizik felsefi sürrealist bop funk yapan- Sun Ra Arkestra’nın konserleri kendi başına bir deneyim gibi yaşanmaktadır. Fantastik giysilerin, uzay temalı şovun, ışıkların ve müziğin kendisinin sonucu seyirci üzerinde daima bir etki uyandırmıştır –hatta 1970 sırasında sıkça rastlandığı gibi konserlere “halüsinojenler ve uyarıcılar alarak hazırlanarak gelen” konser izleyicileri açısından çok daha etkileyici olmuştur.

Sun Ra için müzik “pozitif titreşimler” yaratarak dünyanın hüzünlü halini düzeltebilecek bir araçtı. Sun Ra, müziğin, özellikle kendi “uzay müziğinin” “imkansızın ve tüm diğer gizemlerin anlamını” kavramak için bir araç olduğunu düşünüyordu.

Sun Ra hiçbir zaman müziğinde uzay imgelemeni ve uzay temasını kullanan tek insan değil iken, bu ütopik özellik, müziğinin daha iyi bir dünya yaratabilecek kadar güçlü olduğuna dair duyduğu saf inanç, onun kendi zamanının caz sanatçılarından ayrı bir yer edinmesini sağlamıştır. The Sun Ra Arkestra, Amerika Birleşik Devletleri’nde hiçbir zaman büyük bir şöhret kazanmadı ama 1970’lerin başlarından itibaren oldukça kapsamlı bir dünya turuna çıktılar. Tüm Avrupa’da pek çok kentte konserler verdiler. Bunların arasında Nordik devletlerin başkentleri olan Helsinki ve Stockholm de yer almaktadır. Nijerya ve kuşkusuz Mısır gibi Afrika devletlerini de ziyaret ettiler. Daha sonra, 1990’larda deneysel müzikte yaşanan canlanmayla birlikte Sun Ra yeniden keşfedildi –Camille Norment’ın belirttiği gibi, bu keşif bir biçimde kanıtlıyordu ki Sun Ra kendi müziğinin gelecekten geldiğini söylemekte haklıydı.

Sun Ra daha çocukken bile bir kitap kurduydu ve okumaları arasında bilim kurgu ve popüler bilim kitapları da yer almaktaydı. Aynı zamanda bilim kurgu filmlerini izlemekten hoşlanıyordu. Ama bu erken bilim kurgu filmlerinin önermelerine katılmıyordu: Garip ve dehşete düşüren, berbat filmler yapıyorlar ve ben uzayın dehşet verici bir yer olması için hiçbir neden göremiyorum. Ben daha çok, bu filmleri yapan insanların bir bakıma Dünya’nın bir portresini gösterdiklerine inanıyorum. Üstüne üstlük bu filmlerde faydalı bir iş yaptıktan hemen sonra insanoğlu tarafından fethedilen uzaylı halkları sıkça görürüz. Ben bir gün Dünya’nın uzaydan gelen yaratıklar tarafından istila edileceğine inanıyorum. Uzaylı halklarla insanoğlunun birbirlerine öğretmeleri gereken şeyler olacak aksi takdirde bu durum herkese yıkım getirecek. Bu filmler onu pek çok açıdan etkiledi, kimi zaman bu etki gösterilerinde “Darth Vader kıyafetine bürünmüş bir cücenin bar sahnesindeki uzaylılar gibi giyinmiş karakterlerle eskrim kılıçlarıyla düelloya tutuşmasında olduğu gibi” üstü kapalı olarak görülebilirdi. Bununla birlikte, bilim kurguyla ilgileniyor olmasına ve ondan ilham ve etkiler alıyor olmasına rağmen, 1966’da Leroy Jones’un iddia ettiği gibi: “Sun Ra aslında bilimsel olgularla ilgileniyordu, bilim kurguyla değil”.

Sun Ra teknolojik ve bilimsel bilgiyi, Afrikalı Amerikalılar için Amerikan toplumunun hızına ayak uydurabilmekte kullanacakları bir anahtar olarak görüyordu. Teknolojiyi yakalamakta başarısız olanlar, yani “beyaz toplumun araçlarını hem kullanmakta hem de yeniden şekil vermekte başarız olanlar” Sun Ra’nın gerisine düşerler (Kreiss 61). Dolayısıyla, o insanlara daima uzay çağına ve geleceğin teknolojisine hazırlanmalarını ısrarla tavsiye etmiştir, orkestrası bile provalar sırasında bu eğitimden kendilerine düşen payı almıştır. Gelgelelim Lock ve Szwed’in belirttiği gibi, Sun Ra’nın biliminin aynı zamanda oldukça bilimsel olmayan belli yönleri vardır. Szwed’in ortaya koyduğu gibi Sun Ra için “ ‘bilim’, bilim kurgu ile bilimin arasında ya da ötesinde bir yerde durmaktadır. Bir ‘usa vurma’ yöntemi ve bir dizi laboratuvar pratiği olmanın çok ötesinde, bilim aynı zamanda mistik bir süreçtir ve… bir tür gizli ya da bastırılmış bilgidir, bu bilginin yeni mitler yaratma, eski mitleri yok etme, birbirimize olan ve evrenin geri kalanıyla aramızda olan nisbeti değiştirebilme gücü vardır”.

 

SİYAH PANTERLER VE SUN RA

Sun Ra’nın menajeri ve iş ortağı Alton Abraham bir eğitim kurumu olan Thmei Araştırma grubunun arkasındaki motivasyonu tarif ederken aynı zamanda Afrikalı Amerikalıların da gelecek tarihin bir parçası olduğunu teminat altına alır: “Güneyli Siyahlar hala geçmişte yaşıyorlar çünkü gelecek onlar için çok çetin: Siyahlar disiplinli olmak ve gelmekte olan Uzay Çağı’na hazırlanmak zorundalar çünkü Birleşik Devletler’in uzayda oynayacağı bir rolü var. Sonny işleri doğru yapmak istiyor, ama başka bir yolla, daha iyi bir yolla. Uzay ve teknoloji Sun Ra’nın çağdaşlarının politikalarının da içinde yer almaktaydı –örneğin İslam Ulusu’nun öğretileri arasında gökyüzünde dünyayı kendi elleriyle yok etmek üzere hazır olarak beklemekte olan dev bir Ana Gemi’nin varlığından söz edilmektedir.

Sun Ra ve Siyah Müslümanların her ikisi de Chicago’daki Washington Parkı’nda birlikte vakit geçirdiler. Burada 1950’lere kadar olan etkileri tartıştılar, görüştüler ve aynı zamanda paylaştılar. Arkestra’nın saksafoncusu John Gilmore’a göre Siyah Müslümanlar “Sun Ra’nın felsefesinin önemli bir bölümünü benimsemiş ve bunu kendi gazetelerinde kendi fikirleriymiş gibi yayınlamaya başlamışlardır” (Corbett “Herşeyden Biri,” 5 içinde).

1970’lerin ilk yıllarında Sun Ra ve orkestrası Arkestra’yı kısa bir süreliğine misafir eden Siyah Panterler de teknoloji ve uzay imgeleminin fanatik kullanıcılarıydılar (Kreiss 74). Bununla birlikte bizim dışımızdaki uzay, Sun Ra için de neredeyse bütünüyle olumlu ve ütopik bir konsept olarak ulaşılmaya gayret etmeye değer bir yerken, Siyah Panterler, uzayın keşfini beyaz kapitalizm tarafından sürdürülen sömürgeciliğin bir devamı olarak görüyorlardı (Kreiss 73).

Bir süre sonra, the Sun Ra Arkestra üyeleri Panterler’in evinden kovuldular, Kreiss bunu “bilinç ve teknolojiye yönelik bu iki uyuşmaz yaklaşımın birbirleriyle çarpıştığı o sembolik an” olarak yorumluyor. Sun Ra ve onun çağdaşlarının bizim dışımızda yer alan uzayı bir ilham kaynağı olarak kullanmaları da Afrikalı Amerikalı kültürel gelenek içinde bütünüyle yeni olan bir şey değildir. Lock Sun Ra’nın sanatının ve öğretisinin, bir çok bakımdan “onun etrafındaki Afrikalı Amerikalı entelektüel bağlamla” ilişkili olduğunu iddia eder: Lock, 20.yy’ın başlangıç yılları boyunca uzayın, Güneyin Baptist kiliselerinde verilen vaazlarda kutsal bir semavi yol biçiminde ortaya çıktığını belirtir. Örneğin, Szwed, Birmingham’daki bir Baptist vaizi olan Reverend A. W. Nix’in 1927 yılındaki bir vaaz sırasında, nasıl olup da cemaatini güney sisteminde bir yolculuğa çıkardığını tasvir eder: “kuyruklu yıldızları ve uçuşan meteorları gördüler ve hemen ardından Mars ve Merkür’ün ve Jüpiter ve Venüs’ün yanından geçtiler…” Dolayısıyla delikanlı Sun Ra, bilim kurgu kitaplarının ve çizgi romanlarının yanı sıra pekala da katı ve dindar büyükannesinin kendisini götürmekte olduğu kilisede dinlediği uzay yolculuğu metaforlarından ilham almış olabilir.

 

AFROFÜTÜRİSTLER KENDİ HİKAYELERİNİ YAZARLAR

Afrofütürizm terimi Mark Dery’nin 1992’de yapmış olduğu kültürel eleştiri sonunda icat edilmiş ve tanımlanmıştır “Afrikalı Amerikalı temaları ele alan ve Afrikalı Amerikalıların yirminci yüzyıl teknokültürü bağlamındaki kaygılarını –ve daha genel olarak teknoloji ve birbirine eklenerek genişleyen gelecek imgelerini sahiplenen Afrikalı Amerikalı yorumunu- dile getiren kuramsal kurgu”. Estetik hareketlerde çoğu zaman görüldüğü üzere, bunlar ancak çok daha sonraları adlandırıldılar ve kökenleri çok daha sonra ortaya çıkarıldı. Bu durum, Afrofütürist sanatın bir öncüsü konumundaki Sun Ra için de geçerlidir. Ytasha Womack’ın vurguladığı gibi, “estetiğin kökleri her zaman on yıllar öncesine dayanır, ama bir felsefi çalışma olarak Afrofütürizmin ortaya çıkışı söz konusu olduğunda, avandgard cazın efsanesi Sun Ra gibi sanatçılar yeniden keşfediliyorlar ve Afrofütüristler tarafından toplumsal değişim özneleri olarak yeni bir çerçeveye oturtuluyorlar".

Sun Ra’nın genellikle bilimsel olmayan bilimi, çok etkili bir Afrofütürist strateji olarak görülebilir, özellikle de Afrofütürizmi Rollefson’ın tanımladığı gibi tanımlarsak: “Afrofütürizm, Voodo’nun ya da kara büyünün ilkel sembolleriyle ve bu sembollerle ironik biçimde örtüşen bir beyaz büyü olarak bilim kurguyla bir oyun gibi ilgilenerek hem siyahların haklarını savunan duruşa (özcülük olarak da okunabilir) hem de beyaz yapısalcılık sonrası tartışmalara (özcülük karşıtları olarak da okunabilir) darbe vurmuştur”. Dahası Sun Ra söz konusu olduğunda Womack’ın Afrofütürist strateji tanımı da en açıklayıcı tanımlar arasına girebilir: “Afrafütürizm özünde hayalgücünü zamanımızın uylaşımlarının ve beklentilerimizin ufkunun çok ötesine doğru zorlar, tüm güneş sisteminde normallikle ve siyah taraftarlığıyla ilgili fikirlerin kıçına tekme vurur…Afrofütüristler kendi hikayelerini yazarlar”.

Sun Ra da aslında kendi hikayesini yazdı ve “normal” terimi onun için hiçbir biçimde anlamlı bir hale gelemedi.

Sun Ra’nın hayatının tüm bu yönleri –onun bilimle, mitle ve bilim kurguyla olan ilişkisi- Mekan Uzaydır (1974) isimli bilim kurgu filminde az ve öz olarak gösterildi. John Coney tarafından yönetilen film bana göre Sun Ra’nın geride bıraktığı en ilginç Afrofuturist eser. Su götürmez bir biçimde bilim kurgu ama pek çok başka unsuru da içinde barındırıyor. David Kerekes onu şöyle tanımlıyor: “Film, özellikle belgesel, sanat filmleri, blaxploitation ve konser filmi gibi başka kinematik biçimlerin, zenginliğinden de faydalanıyor”. Bilim kurgusal bir hikayeyi, Sun Ra’nın felsefi öğretileri ve müziği ile birleştiriyor. Sun Ra’nın müziği, hem film müziği olarak hem de uzay gemisinin yakıtı biçiminde hikayenin bir parçası olarak kullanılıyor. Mekan Uzaydır’ın başlangıcında Sun Ra’yı uzayda bir gezegende Mısırlı giysileri içinde görürüz, burada siyah insanlar için bir koloni kurabileceğini düşünmektedir derin derin. Ulaşım araçları “izotropik teleışınlanma, transmolekülerleşme ya da daha da iyisi müzik yoluyla bütün gezegeni buraya taşımak”. Ve müzikle çalışan uzay gemisinin rotasını 1970’lerde Oakland eyaletinin California kentine inmek üzere ayarlar. Misyonu Dünya’daki siyah insanları kurtarmaktır; ama siyah düşmanı bir “Müfettiş”ten tutun da NASA bilimcilerine dek varan bir dizi engelle karşılaşınca en sonunda siyahların yalnızca birazını kurtarmayı başarabilir. Siyahlar kurtarıldıktan sonra, geride kalan Dünya patlar.

Filmdeki en ilginç sahne belki de Sun Ra’nın bir cemaat toplantısını ziyaret edip orada siyahi gençlerle konuştuğu sahnedir. Toplantının ortasında ilk olarak ayakkabıları cisimleşen Sun Ra, kendisine ilk anda haklı olarak “gerçek olup olmadığına dair” bir şüpheyle yaklaşan, “Dünya gezegeninin siyahi gençliğini” selamlar. Sun Ra bu şüpheye şöyle karşılık verir: Ben gerçek değilim. Ben sadece sizin gibiyim. Siz bu toplumda varolmuyorsunuz. Eğer var olsaydınız, halkınız eşit hak talebinde olmazdı. Siz gerçek değilsiniz. Eğer gerçek olsaydınız, dünya ulusları arasında bir yeriniz olurdu. Dolayısıyla siz de ben de mitleriz. Size bir gerçeklik olarak gelmedim; size bir mit olarak geldim, çünkü siyah insanlar budur. Mittirler. Ben siyah insanların uzun zaman önce düşledikleri bir düşten geliyorum. Ben aslında atalarınızın size yollamış oldukları bir hayalim. Bunun arkasından ardından artık çok daha kabullenici olan izleyicilerine beyaz insanların “Aya düzenli ziyaretler yaptıklarını” anlatır. Bu yolculuklara apaçık görüldüğü gibi hiçbir siyahi genç davet edilmemektedir. Sun Ra onlara sorar: “Gelecekte var olabileceğinize nasıl inanırsınız -2000 yılı köşebaşında bekliyor”. Bu sene Sun Ra’nın felsefesini ve mit kavramını kullanışını çok iyi örneklemekle kalmaz, aynı zamanda Sun Ra’nın kendilerini çevreleyen dünyada teknoloji geliştikçe Afrikalı Amerikalıların geride kalacaklarına yönelik kaygısını da çok iyi ifade eder.

 

UZAY HİÇ BU KADAR DAVETKAR OLMAMIŞTIR

Filmin içinde Sun Ra’nın hayatından alınmış pek çok olay da yer almaktadır. Bunların arasında Siyah Panterler’le yaşanan patlama da yer almaktadır. Lock, Mekan Uzaydır filminin “1960’larda Afrikalı Amerikalıları meşgul eden ve Siyah Müsliman ve Siyahların Gücü hareketlerinin yükselişiyle kendisine geniş yankılar uyandıran, hararetli ulusçuluk ve ayrılıkçılık tartışmalarına belki de bir yanıt olduğunu” vurgular, Ayrıca, Arkestra’nın Siyah Panterler’le birlikte geçirdikleri zaman, filme çok sıradan bir olay gibi yansıtılmıştır: Siyah Panterler Partisi’ne ait olan bir evde yaşadıkları dönemde, Szwed’in iddialarına göre “hem FBI’ın hem de Oakland polisinin gözetimi altındaydılar”. Filmde, FBI ve NASA, Sun Ra’nın konser vermesine ve siyahi insanları biraraya getirmesine engel olmak için ellerinden gelenin en iyisi yapıyorlardı. Bu operasyonun ardındaki neden geleneksel bilim kurgu motivasyonudur, yani bir yandan uzaylıların teknolojisini ihtirasla arzularken öbür yandan ırkçı toplumsal yapıların korunması. Bu yorum filmde teşvik edilir, Sun Ra’nın uzay gemisi yere indikten kısa bir süre az sonra, radyodaki haberlerden şunları işitiriz:

“Bugün bir grup Zenci, gizli uzay yolculuğunu bildiklerini iddia ettiler. Söz konusu grup Dünya’nın en güçlü ulusunu, ekonomik ve sosyal yapısının altını oymakla tehdit etmekte ve yaşam tarzımızı yok etmektedirler. Bunlar FBI’ın en çok arananlar listesinde yer almaktadırlar". Ayrılıkçılık ya da yaklaşan kıyametle ilgili bir vaaz, Sun Ra’ya özgü çalışmalar arasında yer almaz, ama Mekan Uzaydır’da her iki tema da açıkça yerini almıştır. Lock bunu “yapılması gereken tercihteki katılığın bir belirtisi olarak görür. Siyah insanların yapmaları gerektiğini düşündüğü bu tercih, onları köleliğin tarihine ve insanlıkdışı ırkçılığa mahkum eden ‘gerçek’ dünya ile şaşalı antik Mısır uygarlığından gelecekteki bir cennete giden uzay yollarına kadar siyahi yaratıcılığı kutlayan ‘mit’ dünyası arasında olacaktır”. Mekan Uzaydır, bu iki seçenek arasındaki karşılaştırmayı çok açık bir biçimde yapar. Bir yanda, ütopik bir uzaylı dünyası vardır, öte yanda Afrikalı Amerikalıların bir geleceğe sahip olamayacak gibi göründükleri Dünya. Uzay hiçbir zaman bu kadar davetkar olmamıştır.

Röportajcılara mistik ve bir biçimde şaşkınlık uyandıran, tuhaf yanıtlar vermekten hoşlanırdı; örneğin bir keresinde “Bakın şu an burada değilim” demişti, “Sadece bir imge ve gölgeyim. Ölüme böyle bir gezegende yakalanmayacağım. Dolayısıyla gerçek ben başka bir yerde, ben bu benlikle konuşuyorum. Tıpkı sizin bir televizyonu seyrettiğiniz gibi”.

Bugünkü sanal gerçeklik terimleriyle konuşursak, Sun Ra “bir avatarın gerçekten cisimleşmesi” olarak görülebilir (Norment 25). Bununla birlikte Szwed’in yazdığı gibi, şok etmek Ra için kendi içinde bir anlam ifade etmiyordu: onun “hilekarlığının” ve kavranamaz belirsizliğinin daima bir nedeni vardı. Bunlar bir çok başka nedenin yanısıra, ikili açmazları maskeliyor ya da yok ediyorlardı. Lock, Sun Ra’nın birçok bakımdan Afrikalı Amerikalı tarihi ve geleneğine dayanan mitolojisini “siyah kültür içindeki en dahice ve kapsayıcı kendini temsil eylemlerinden biri” olarak adlandırır. Afrikalı Amerikalı kültürel gelenek ve tarih, bilim kurgu ve kişisel mit-üretiminin bu birleşimine verilebilecek en iyi örneklerden biri Sun Ra’nın (bu deneyimi gerçekten yaşamış olup olmadığından bağımsız olarak) uzaylılar tarafından kaçırılışını anlatışıdır.

Szwed bu anlatıyı kişisel bir mit yaratma olarak tarif ederken, Lock, Sun Ra’nın anlattığı deneyimle eski kölelerin din değiştirme ifadeleri arasındaki birçok benzerliğe dikkat çeker. Çok benzer olan bu ifadelerde aynı şeyler bilim kurgusal terimlerle ifade edilmiştir, meleklerin yerini uzaylılar ve cennetin yerini Satürn almıştır. Sun Ra, her ne kadar bütünüyle nev-i şahsına münhasır biri olsa da, aynı zamanda kendini Afrikalı Amerikalı geleneklere, Amerikan toplumuna ve etrafında gerçekleşen bilimsel gelişmelere oldukça yoğun bir biçimde kaptırmış durumdadır. Bunların hepsinden bir parça almıştır, kendi araştırmasını yapmıştır ve özgün düşüncesini katmıştır ve ardından tüm bunları Kreiss’ın “siyah bilgi toplumu” adını verdiği bir şeyde formüle etmiştir: bilim ve teknoloji tarafından kolaylaştırılan ve antik Mısır’ın kültürel değerlerini temel alan metaforik bir bilinç ütopyası ve uzayın gözümüzde yeniden canlandırılması. Sun Ra’nın enerji nesneleri ve metaforlarıyla, uzaya ve gelişmiş teknolojilere olan ilgisi, siyahi bir kültürel kavrayışı ve özgürlük ve güçlenmeyle ilgili köklü Afrikalı Amerikalı toplumsal anlatılar üzerinden soğuk savaş biliminin yeniden düşünülüşünü temsil etmektedir.

 

MİT BİLİMİ ARKESTRA: MUTLULUK

Sun Ra’nın Astro Siyah Mitolojisi, Afrikalı Amerikalı bilim kurgu yazarı Charles Saunders’ın vurguladığı bir noktayı paylaşır, Afrikalı Amerikalılar bilim kurgu yazmalı ve okumalıdırlar çünkü “dışarıdaki uzaydan ve diğer uzaylardan bir şeyler alabilmek için ona birşeyler vermemiz gerekiyor tıpkı burada Dünya’da yaptığımız gibi. Nasıl ki atalarımız Afrika’dan kaçırılıp getirilerek satıldıkları bu yabancı topraklarda şarkılarını söylemeye devam ettilerse, biz de şimdi ve gelecekte, yabancı yıldızların altında şarkılarımızı söylemeye devam etmeliyiz”.

Sun Ra gerçekten ilk Afrofütürist’ti. Kendi mitolojisini yaratmak ve daha güzel bir gelecek yönündeki umutlarını korumak için bilimi ve bilim kurgusal unsurları kullandı. 1966 yılında John Sinclair ile yapılan bir söyleşide, Sun Ra kendi mit ve gelecek kavramlarını anlattı: "Bu gezegen binyıllardır ölüm ve yıkımın kanunları altında olduğu için benim MİT, MİT BİLİMİ diye adlandırmayı tercih ettiğim başka bir şeye doğru ilerliyor çünkü bu insanların hakkında hiçbir şey bilmedikleri bir şey. Bu yüzden MİT BİLİMİ ARKESTRA ismini kullanıyorum, çünkü ben insanların mutluluklarıyla ilgileniyorum, bu da zaten yalnızca bir mit, çünkü onlar mutlu değiller. Mitin eşanlamlısının mutluluk olduğunu söyleyebilirim. Çünkü insanların gösterilere, filmlere gitmelerinin nedeni bu, onlar bir parça mutluluk alabilmek için bu mitlerin altında oyalanıp dururlar."

Bu alıntı, çok hoş bir biçimde bilim kurgunun ne ile ilgili olduğunu da özetlemiyor mu? Mutluluk. Ya tıpkı film izlerken ya da keyif veren bir kitabı okurken duyulan hazda olduğu gibi eğlenme biçiminde ya da aynı zamanda bilincimizi değiştirme, geleceğin tehlikeleri ve olasılıkları konusunda gözümüzü açma ve dolayısıyla geleceğin dünyasını şekillendirme hali olarak mutluluk. Sun Ra denklemleri severdi ve “kelimeleri belli bir olgu yaratacak biçimde biraraya getirmek” isterdi. Dolayısıyla, bu makaleyi bana ait bir denklemle sonlandıracağım. Bu denklem Sun Ra’nın kuramsal kurgu ile ilgilenen herkes için ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır: eğer mit mutluluğa eşitse ve mutluluk bilim kurgunun amaçlarından biriyse, yaşayan bir mit olduğu rahatça söylenebilecek bir adam güneş sistemindeki en bilim kurgusal adamdır.

(Bu yazı http://journal.finfar.org/articles/sun-ra-myth-science-and-science-fiction/ dan çevrilmiştir.

Daha fazla yazı yok
2024-11-01 01:31:28