Türkiye prömiyeri 8. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali’nin açılışında yapan “Özgürleşen Seyirci: Emek Sineması Mücadelesi” adlı belgesel, Emek Sineması için verilen mücadeleyi eylemcilerin ve seyircilerin gözünden aktarıyor. Altı yıl boyunca verilen mücadeleyi tekrar hatırlatan belgeseli izledikten sonra sormadan edemiyor insan. Bazen hayatta, yanımızda yöremizdeyken sormayız da kaybedeceğimiz ya da kaybettiğimiz zaman kendimize sorarız ya, “Değer verdiğimiz şeyler bizim için ne ifade ediyor?” diye. Emek Sineması’nı kaybedeceğimizi anladığımızda sorduk… Şimdi yerini Grand Pera’nın balmumunu andıran görüntüsü alırken, Emek bizim için neydi?
Şair Birhan Keskin son şiir kitabı “Fakir Kene”yle aklımızda ve ruhumuzda sarsıntılar yaratan şiirleriyle geçtiğimiz aylarda uzunca bir aradan sonra çıkageldi. Kendi bireysel varoluşunun sınırlarında gezen bir şair olan Keskin, bu kitapla toplumsal olayları ele alan şiirlerini net bir şekilde okuyucularıyla buluşturdu. O şiirlerden bir tanesi hiç kuşkusuz ‘Zillet’di. İlk önce anlam veremediğim bir şiirdi ‘Zillet’. Bir şiirin zamanla okurunu gelip bulmasını çok şiirde yaşadım. Ama Zillet’te mahcup bir şekilde yaşadım. Zamanla dilime dolanan ve beni etkisi altına bu şiirde Keskin sayıklar gibi 59 defa “İstanbul sana tepeden baktım” diyor. Ve şiiri “İstanbul sa” ile bitiriyor. Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘Bir Başka Tepeden’ adlı şiirinin “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul” dizesine nazire eder gibi.
Keskin, tarihiyle kültürüyle büyük bir değişim yaşayan İstanbul’a sayıklar gibi “İstanbul sana tepeden baktım” diyor. Keskin’in bu dizesiyle İstanbul’a baktığımda, her gün bir kâbustan uyanmayı bekleyen fakat rüya uzadıkça sayıklaması bitmeyen bir İstanbul’la karşı karşıya olduğumuzu görüyorum. Tepelerinin yerini gökdelenlerin aldığı, siluetinin gökdelenler tarafından bozulduğu, yeşil alanlarının gittikçe azaldığı, tamamen betona teslim olmuş bir İstanbul’la yüz yüzeyiz.
Bir kâbustan uyanmayı bekleyen kent
İstanbul’u bu kâbustan uyandıracak kimi tepkiler de zaman içerisinde gelişti. Kentine, İstanbul’un tarihine, kültürüne ve geleceğine sahip çıkmak isteyenler İstanbul’un rant talanına teslim olmaması adına bir araya gelerek, seslerini gür bir ağızdan haykırdı. Haykırmaya da devam ediyor. İstanbul’u derin bir kâbusa sokan aynı zamanda bu kâbustan uyandırmaya çalışan ilk gelişmelerden bir tanesi hiç şüphesiz Tarihi Emek Sineması’nın yeni bir rant projesiyle sermayeye teslim edilmesiydi. Bu projeye göre Tarihi Emek Sineması, yerinde yapılacak bir AVM’nin 3. katına taşınması planlanıyordu. Yani Emek’in sokakla ilişkisini kesip bir AVM’nin içine hapsediliyordu. Yani bilincimizden, kendi ve toplumsal belleğimizden sökülüp atılması isteniyordu. Kısaca, Emek Sineması’nın yıkılması isteniyordu.
Türkiye sineması ile neredeyse yaşıt olan Tarihi Emek Sineması’na sahip çıkmak isteyenler yıllar içerisinde yaptıkları protesto yürüyüşleri, forumlar, hukuk mücadelesi ve yeri geldiğinde işgalle sinemayı savunmaya çalıştılar. Bu mücadele, kamuyu yok sayarak yapılan projelere tepki niteliğinde gelişerek yaşam alanlarına sahip çıkmanın önemine vurgu yapan süreçlerin başında geliyordu. Bu anlamda kamunun söz hakkının gelişmesinde ve çeşitlenmesinde önemli bir etkisi oldu. Geçtiğimiz cuma günü Şişli Belediyesi Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde bu mücadeleyi gözler önüne seren “Özgürleşen Seyirci: Emek Sineması Mücadelesi” adlı belgesel seyirciyle buluştu. Türkiye prömiyeri 8. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali’nin açılışında yapan belgeselin yapımını Emek Bizim İstanbul Bizim İnisiyatifi üstlenmiş. Fırat Yücel ve Zeyno Pekünlü belgeseli yüzlerce videodan kolaj yöntemiyle oluşturmuş.
Eylemcilerin ve seyircilerin gözünden aktarılıyor
2010 yılında başlayan eylemlere katılmış insanların birbirinden habersiz çektiği görüntüleri bir araya getirilerek oluşturulan film, Emek Sineması için mücadele veren eylemcilerin ve seyircilerin gözünden aktarılıyor. Bunun yanında yapılan protesto gösterileri, televizyon haberleri, İstanbul Film Festivali açılışlarında yapılan protestolar… Birçok filmden alınan görüntüler, 31 Mart 2013 günü Emek Sineması işgali, insanlar için Emek Sineması’nın ne olduğuna dair görüşler ve birçok yaşanan olay belgeselin içine kolaj tekniğiyle yedirilmiş.
Belgesel, Emek Sineması’nın tarihsel bağından kopartılıp yeni bir yere taşımak isteyenlerin gerekçeleriyle başlıyor. Televizyon haberlerinde Emek Sineması yerine yapılacak AVM’nin siyasiler ve yüklenici firma sahibi tarafından halkın gözünde meşrulaştırma çabaları var. Onlara göre ‘Emek Sineması’ yıkılmıyor, yapılacak AVM’nin 3. katına taşınacağı belirtiliyor. Ve bunun üniversitelerde bir ders olarak okutulan ‘moving’ sistemiyle yapılacağı söyleniyor. Belgesel, aklımızla dalga geçen bu meşrulaştırma çabaları karşısında, yıkılmaması ve başka bir yere taşınmasını istemeyenlerin haklı gerekçeleriyle devam ediyor. Kimi insan; Emek Sineması için sevgilisiyle film izlediği ilk yer olduğunu söylüyor. Başka bir insanda Kız Kulesi’nin yerinden alınıp bir gökdelenin üstüne koymak gibi bu yapılmak istenen diyor.
Diğer taraftan 1980 askeri darbesinden sonra Emek Sineması’nda ilk defa 1 Mayıs’ın kutlanması gibi birçok haklı nedenlere yer verilmiş belgeselde… Yıllar içinde Demirören AVM’de gerçekleştirilen protestolarda mağazaların kepenklerini indirmesi… Ünlü Yunan yönetmen Costa Gavras’ın Emek Sineması eylemlerine katılarak destek vermesi… İnci Pastanesi’nden keklerin taşınması…, Soğuk, kış, çamur demeden Emek’in sokağının terk edilmemesi… Tuncel Kurtiz’in “Emek’in kapısı sokağa açılır” demesi gibisi hafızalarımızda yer etmiş birçok olay ve görüntüyü belgeselde de görebiliyoruz. Ve belgesel; kentine, geçmişine, geleceğine, kültürüne, tarihine, sinemasına sahip çıkmak isteyen insanların yıllar içinde verdiği mücadeleyle devam ediyor. Gezi Direnişi ile birleşerek son buluyor.
Altı yıl boyunca verilen mücadeleyi tekrar hatırlatan belgeseli izledikten sonra sormadan edemiyor insan. Bazen hayatta, yanımızda yöremizdeyken sormayız da kaybedeceğimiz ya da kaybettiğimiz zaman kendimize sorarız ya, “Değer verdiğimiz şeyler bizim için ne ifade ediyor?” diye. Emek Sineması’nı kaybedeceğimizi anladığımızda sorduk… Şimdi yerini Grand Pera’nın balmumunu andıran görüntüsü alırken, Emek bizim için neydi?