A password will be e-mailed to you.

Feminist kuramcı Donna Haraway, 14. İstanbul Bienali küratörünün ‘ondan çok etkilendim’ referansı ve bienal kataloguna "benim için çizimler her zaman canlı gerçekliğin gücü ile biyolojik ve edebi ya da sanatsal olanın bir araya geldiği yerdir. Kendi bedenim de tam anlamıyla işte böyle bir çizimden ibarettir" sözlerini bienal kataloguna alıntılamasıyla yeniden ilgi alanımıza girdi. Haraway’in meşhur Siborg Manifestosu’nu tekrar okumak şart oldu. Ve elbette bazı bölümleri sizler için taze taze yeniden çevirmek…  Çevirmenlerimizden Billur C.Yılmazyiğit’e derin teşekkürlerimizle…

 

 

Bütünlüklü bir devrede kadınlar için ortak dil oluşturmaya dair ironik bir düş

(Simianlar, Siborglar ve Kadınlarda "Siborg Manifestosu- Yirminci Yüzyıl Sonunda Bilim, Teknoloji ve Sosyalist-Feminizm": Doğanın Yeniden İcadı (New York; Routledge, 1991), s.149-181. )

Bu bölüm, feminizm, sosyalizm ve materyalizme inanan ironik bir politik mit oluşturma çabasıyla ilgilidir. Bu mit belki de saygıyla tapınmak ve özdeş olmaktansa dine küfretmeye inanmaktan daha inandırıcıdır. Dine küfretme, hala topluluk gereksinimini dayatırken, kişiyi içinde yer aldığı ahlaki çoğunluktan da korur. Dine küfretme, dinden dönmek değildir. Buradaki ironi -diyalektik olarak bile- daha geniş çaplı bütünleri çözüme ulaştırmayan çelişkilerle, uyumsuz şeyleri birarada tutma gerilimiyle ilgilidir. İroni gülmeceyle ve ciddi oyunla ilgilidir. İroni ayrıca, sosyalist-feminizmde daha fazla görmekten mutluluk duyacağım retorik bir stratejidir ve politik bir metottur. İronik inancımın, dine küfretmemin merkezinde yatansa siborg imgesidir. Siborg, sibernetik bir organizmadır, makina ve organizmadan mamul bir melez, bir kurgu yaratığı olduğu kadar bir sosyal gerçeklik yaratığıdır. Sosyal gerçeklik, en önemli politik yapılanmamız olan, dünyayı değiştiren bir kurgu olan yaşayan sosyal ilişkilerdir. Uluslararası kadın hareketleri, hayati öneme sahip bu kollektif nesneyi keşfetmenin veya açığa çıkarmakla kalmayıp ‘kadınların deneyimi’ kavramını da kurmuşlardır. Bu deneyim bir kurgudur ve en hayati/politik bir gerçektir.

Özgürleşme, bilinçliliğin, imgesel kavrayışın, baskının ve dolayısıyla olasılığın kurulmasındadır. Siborg bir kurgu meselesi,canlı bir deneyim meselesidir. Yirminci yüzyılın sonunda kadınların deneyimi olarak bilinenleri değiştirir. Bu bir ölüm-kalım mücadelesidir ama bilim kurguyla sosyal gerçeklik arasındaki sınır, optik bir ilüzyondan, bir göz yanılmasından ibarettir. Çağdaş bilim kurgu, siborglarla, yani dünyayı belirsiz bir biçimde doğal ve yaratılmış yaratıklarla kalabalık kılan, simultane olarak hayvan ve makina olan yaratıklarla doludur. Aynı şekilde modern tıp da siborglarla, her biri kodlanmış cihazlar olarak tasarlanmış olan makina ve organizma arasında, cinsellik tarihinde üretilmemiş bir yakınlık ve güçle yaşanan çiftleşmelerle doludur. Siborg ‘seksi’, omurgasızlarla (örneğin heteroseksizme karşı hoş organik koruyucular) eğreltiotlarının hoş görünümlü ve kopyalanabilir süslü tarzının (barok) bir kısmını restore eder. Siborg çiftleşme organik üremeden ayrılmıştır. Modern üretim, siborg kolonileştirme çalışmasının bir düşü gibidir.

Siborgu, sosyal ve bedensel gerçekliğimizin haritasını çıkaran bir kurgu olarak ve son derece verimli çiftleşmeler öneren hayali bir kaynak olarak tartışmaya açıyorum. Michael Foucault’nun biyopolitiği, siber politikanın zayıf bir uyarısıdır, çok açık bir alandır. Yirminci yüzyılın sonunda, içinde yaşadığımız zamanda, mitik bir zamanda, hepimiz ağzından ateşler fışıran birer canavarız, makina ve organizmanın teoriye dönüştürülmüş ve fabrikadan çıkma birer meleziyiz, kısacası hepimiz siborguz.

İşte bu siborgtur bizim ontolojimiz, bize politkamızı veren budur. Siborg, hem imgelemin hem de maddi gerçekliğin yoğunlaştırılmış bir imgesidir, tarihsel dönüşümün herhangi bir olasılığını oluşturan, birleşmiş iki merkezdir. Batı bilim ve politikasının geleneklerinde -ırkçı, erkek egemen kapitalizm, ilerleme geleneği, kültür ürünlerinin kaynakları olarak doğaya el koyma geleneği, ötekinin yansımalarından bir kendi’nin yeniden üretimi geleneği- organizmayla makina arasındaki ilişki bir sınır savaşından ibarettir. Sınır savaşında riske edilenler üretim, yeniden üretim ve imgelemin sınırlarıdır.

Bu bölüm sınırların karıştırılmasından ve sınırların oluşturulması sırasında üstlenilen sorumluluklardan alınan haz üzerine bir tartışmadır. Post modern, doğacı olmayan modda bir teoriye, toplumsal cinsiyeti olmayan, belki de doğumu olmayan, ama belki de sonsuz bir dünya düşleyen ütopya geleneğine ve sosyalist-feminist kültüre katkıda bulunma çabasıdır. Siborg reenkarnasyonu, sonsuz cennet tarihinin dışındadır. Zoe Sofoulis’in ileri sürdüğü gibi, siborg dünyasında hayatta kalmak için mutlaka anlamamız gereken en korkunç ve belki de en fazla umut vaadeden canavarlar, farklı bir baskı mantığıyla odipal-olmayan öykülerin içinde saklanmaktadır. Siborg toplumsal cinsiyet sonrası bir dünyanın yaratığıdır, biseksüellikle, odipal öncesi simbiyosisle, yabancılaşmamış emekle veya sonunda parçaların bütün güçlerinin el koymasıyla organik bütünlüğe ulaşan diğer baştan çıkaranlarla işi yoktur. Hilary Klein, emek ve bireyselleşme ve toplumsal cinsiyet kavramlarında hem Marksizmin, hem de psikoanalizin (bunun dışında, farklılığın kadın/doğa üzerinde yükselen bir egemenlik dramasında yer alması ve üretilmesi gerekir) özgün birlik temasına dayandığını ileri sürmüştür.

Siborg özgün birlik, Batılı anlamda doğayla özdeşleşme aşamasını atlar. İşte bu yasadışı umut vaadi, siborgun kendi teleolojisinin yıldız savaşlarıyla yıkımına yol açabilir. Siborg, ironiye, yakınlığa, kısmiliğe ve sapkınlığa kararlı bir biçimde bağlıdır. Karşıttır, ütopiktir ve masumiyetten tamamen uzaktır. Artık kamu veya özelin kutuplaşmasıyla şekillenemeyen siborg, kısmen oikos, yani hane içinde gerçekleşen bir sosyal ilişkiler devrimi temelindeki teknolojik yoklamaları tanımlar. Doğa ve kültür yeniden işlemeye başlar, kimse ötekinin işbirliği öğesi veya kullanılma kaynağı değildir artık. Kutuplaşma ve hiyerarşik egemenlik dahil, parçalardan bütünler oluşturma amacıyla kurulan ilişkiler siborg dünyasında birbirlerine karşıdır. Siborg, bu kez olsun odipal proje olmaksızın organik bir aile modeline dair bir topluluk düşü görmez. Siborg Cennet Bahçesi’nin ayrımına varmaz; çamurdan yapılmamıştır ve toza dönüşmeyi de düşleyemez. Belki de bu yüzden siborgların Düşman’ı adlandırmak için manik baskı altında nükleer toza dönüşme kıyametini devre dışı bırakmaya çalışıp çalışmayacağını görmek istiyorum. Siborglar saygılı değildir, kozmozu hatırlamazlar. Bütünsellikten sakınırlar ama bağlantılara gereksinimleri vardır: Birleşik cephe politikasına doğal bir ilgileri var gibi duruyor ama bir öncü kolu olmadan.

Temel sorun elbette ki şudur: Babaerkil kapitalizm ve militarizmin yasadışı zürriyetidir siborglar (sosyalizmin adını bile anmaya gerek yok). Ancak yasadışı zürriyet, çoğu kere kendi kökenlerine aşırı derecede inançsızdır ve üstüne üstlük babaları da önemsiz bir ayrıntıdan ibarettir. Üç hayati sınır bozulmasına dikkati çekmek istiyorum ki bu noktalar daha sonra yapacağım politik-kurgusal (politik-bilimsel) analizi mümkün kılacaktır.

Yirminci yüzyılın sonunda ABD bilimsel kültüründe insan ve hayvan arasındaki sınır tamamen yıkılmıştır. Biricik olmanın son güvenilir mevkii, bir lunaparka dönmediyse bile kirletilmiştir: Dil kullanımı, sosyal davranış, mental olaylar, hiç bir şey gerçekten insanla hayvan arasındaki ayrımı ikna edici bir biçimde yerli yerine oturtamamıştır. Ve bir sürü insan artık böyle bir ayrım gerektiği hissine sahip değildir. Gerçekten de feminist kültürün bir çok dalı, insan ve diğer yaşayan yaratıkların birbiriyle olan bağlantısından haz almayı doğrular. Hayvan hakları hareketleri insanın biricikliğinin akıldışı bir reddi değil, itibarını kaybetmiş kültür ve doğanın ihlali karşısında bağlantının ileri görüşlü bir biçimde tanınmasıdır.

Son iki yüzyılı aşkın bir süredir, biyoloji ve evrim teorisi bilgi nesneleri olarak modern organizmaları simültane olarak üretmiş ve insanlar ve hayvanlar arasındaki hattı, hayat ve sosyal bilim arasındaki profesyonel tartışmalarda ve ideolojik mücadelede bozulup giden silik bir ize indirgemiştir. Bu bağlamda Hıristiyan yaratıcılığı öğretimiyle, çocuk tacizinin bir formu olarak savaşılmalıdır. Siborg, insanla hayvan arasındaki sınırı kesinlikle aşan mitlerde ortaya çıkar. İnsanları yaşayan diğer şeylerden ayıran bir duvarın göstergesi olmaktan uzak olan siborglar, rahatsız edici bir biçimde ve haz alarak, yakın cinsel ilişkilerin göstergesi olurlar. Hayvanla cinsel ilişki, evlilik değiş-tokuşunun bu çevriminde yeni bir konuma sahiptir.

Çok kesin olmayan ikinci ayrım insan-hayvan (organizma) ve makina arasındadır. Sibernetik-öncesi makinalar tekin olmayabilirdi, makinada her zaman için hayalet görüntüsü vardı. Keyfe göre ruh veya tarih adını alan diyalektik bir soy tarafından yerli yerine oturtulan bu ikilik, materyalizm ve idealizm arasındaki diyaloğu yapılandırdı ama makinalar temel olarak kendi kendine hareket eden, kendi kendini tasarlayan, bağımsız öğeler değildi, bir insanın düşünü gerçekleştiremez, sadece taklit edebilirlerdi. Kendilerini yazamazlardı, sadece o erkeklik yanlısı üretken düşün bir karikatürüydüler. Tersi olduklarını düşünmek sadece paranoyaydı. Şimdiyse o kadar da emin değiliz. Yirminci yüzyılın sonundaki makinalarda doğal ve yapay, beden ve zihin, kendini geliştirme ve dışarıdan tasarlanma arasındaki fark, ve organizmalara ve makinalara uygulanan diğer bir çok ayrım tamamen belirsiz hale geldi. Makinalarımız rahatsız edici oranda canlı ve bizler korkutucu derecede durağanız. Teknolojik belirleyicilik, dünyayı okuma-yazma oyunuyla meşgul kodlanmış metinler olarak gören makina ve organizmanın yeniden kavramsallaştırılmasıyla açılan ideolojik alanlardan sadece biri. Post-kültürel, post-modernist teoride herşeyin ‘metinleştirilmesi’, gelişigüzel okuma ‘oyunu’na neden olan egemenliğin yaşayan ilişkilere olan ütopyacı saygısızlığı nedeniyle, Marksistler ve sosyalist feministler tarafından lanetlenmişti. Benim siborg mitim gibi postmodernci stratejilerin de (örneğin şiir, ilkel kültür biyolojik organizma gibi) sayısız organik bütünü parçaladığı kesinlikle doğrudur. Kısacası, doğa olarak adlandırılan şeyin kesinliği -bir içgörü kaynağı ve masumiyet umudu- olasılıkla, ölümcül bir biçimde sarsılmıştır.

Yorumun insan aklını aşan yetkisi kaybolup gitmiştir ve onunla beraber ‘Batılı’ epistemolojinin temeli olan ontoloji de kaybolmuştur ama bunun alternatifi, inançsızlık veya kötümserlik değildir, yani ‘makina’ yla ya da ‘anlamlı politik eylem’i ‘metin’le ‘insan’ı yokeden teknolojik belirleyicilik anlayışları gibi soyut varoluşun bazı versiyonları değildir. Siborgların kim olacağı radikal bir sorudur. Cevaplarsa bir hayatta kalma meselesidir. Şempanzelerin de, el yapımı nesnelerin de birer politikası vardır, öyleyse bizim neden olmasın (de Waal, 1982; Winner, 1980)? Fiziksel ve fiziksel olmayan arasındaki sınır bizim için kesinlikten fazlasıyla uzaktır. Kuantum teorisinin sonucu olarak ortaya çıkan popüler fizik kitapları, beyaz Amerikalı heteroseksüelliğindeki radikal değişimin belirleyicisi olan Harlequin romanslarına eşdeğer türden bir popüler bilimselliktir: Konu doğrudur ama, olayı yanlış anlarlar. Modern makinalar temel olarak mikro-elektronik aletlerdir: Aynı anda her yerdedirler ve göze görünmezler.

Modern makina mekanizması, babanın ruhsallığı ve her yerde varolmasıyla alay eden saygısız, yola girmez bir tanrıdır. Yazmak, güç ve teknoloji, medeniyetin kökeninin Batılı öykülerinde yeralan eski ortaklardır ama minyatürleştirme, mekanizma deneyimimizi değiştirmiştir. Minyatürleştirme güçle ilişkili bir hale gelmiştir, Kruz füzelerinde olduğu gibi, küçük, çok tehlikeli olabilir, o kadar da güzel değildir. En iyi makinalarımızsa gün ışığından yararlananlardır, her biri hafif ve temizdir çünkü sadece sinyallerden, elektromanyetik dalgalardan, spektrumun bir kısmından mamuldür ve bu makinalar kolayca taşınabilir, hareketlidir ama, Detroit ve Singapur’da bu makinaları monte eden insanların yoğun bir acı çekmesi pahasına. Hem maddi hem donuk olan insanlar, hiç bir yerde bu denli akışkan değildir. Siborglarsa havadır, saf özdür.

(Devam edecek)

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 08:41:32