Türkiye’nin dünya çapında sanatçılarından Selma Gürbüz’ü kaybetmemizin ardından ilk paylaşım son sergisine ev sahipliği yapan İstanbul Modern‘den geldi. Sanatçı dostu Prof. Azade Köker ve Sanatatak kurucusu Ayşegül Sönmez de Gürbüz’e yazılarıyla veda etti:
İstanbul Modern kendi sözleriyle uğurladı
“Sanatçı Selma Gürbüz‘ü zamansız kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz. Kırk yıla yaklaşan kariyerinde zamandan ve mekândan bağımsız, masallar ve mitlerle örülü yapıtlar ortaya koyan sanatçıyı, ‘Selma Gürbüz: Dünya Diye Bir Yer‘ sergisi devam ederken kaybetmenin hüznünü yaşıyoruz. Ailesi, sevenleri ve tüm sanatseverlere başsağlığı diliyoruz. Serginin açılışında yaptığı konuşmada ‘Benim için her sergi bir hesaplaşmadır’ diyen Gürbüz’ü, kendi sözleriyle sonsuzluğa uğurluyoruz: ‘Yaptıklarımı izleyiciyle paylaşmak, dünyamı korkusuzca önlerine sermek tarif edilemez duygular verir bana … Her sergi aynı zamanda yeni bir düşünce, yeni bir duygudur benim için. O bazen kendimi tısladı, çünkü kafamın içi hep doludur. Sonu gelmeyen bir doluluk … Hiçbir sergimin oğlu olmadığını bilirim bu yüzden. Her seferinde yeni bir arayışla, yeni bir yutkunmayla, yeni bir sözleme ihtiyacı tıslayan… ‘”
Azade Köker: Dünyasındaki yalnızlık ve gözyaşını hissetmiştim
Bu gönderiyi Instagram’da gör
İnsan sadece birkaç kere karşılaştığı bir sanatçı hakkında niçin yazmak ister ve ne yazabilir? Büyük bir üzüntü içerisindeyim. Sanki dalgaların uçurduğu kıymetli bir mektubu yakalamak istersiniz ama ulaşamadan o elinizden uçup gitmiştir. Bu genellikle rüyalarda olur. Uyanırsınız ama kağıt içeriğiyle birlikte siz onu okumadan sizden uzaklaşmıştır. Aslında ne kağıt kaybolmuştur ne de içeriği. Ama siz ona ulaşamamışsınızdır. Selma Gürbüz’le bir araya gelecektik. Yazışıyorduk. Ben onunla eserlerinde buluşuyordum. Oralarda yarattığı dünyalar vardı. Bir dünya resmi çiziyordu. Bu dünyalarda yaratılan simgelerde insanlık dramatiğini bulmuştum. Onun dünyasındaki yalnızlık ve gözyaşını hissetmiştim. Her sanatçı yaralıdır. Selma yaraları örtmeden gösteriyordu. Çünkü dünya içinde olmanın bilinciyle bu dünyanın bütün yaratıklarıyla bir bütün olduğumuzun farkındalığı ve dramatiğini sürekli ve planlı bir şekilde çiziyordu. Bu dünyada kadın dünyasına mesajlar var. Teslimiyet, güç, doğanın bütün ögeleriyle bütünleşme, doğum, kırılganlık, kayıp, yas, ölümle hesaplaşma ve onu kabul etme. “Dünya diye bir yer” cümlesi dünya ötesinden gelen bir ses olarak kulaklarda şimdi anlam kazanıyor ve bize ne kadar ölümlü ve kırılgan olduğumuzu bir kere daha hatırlatıyor.
Güle güle Semra, güzel insan, güzel kadın
Ayşegül Sönmez: Çok eğlen Selmacığım!
Kadın hazzını aktarmada epey güçlük çekmiş Türkiye resminde, kim olduğunu sorar Selma Gürbüz. Aslında bunu bir kadın sanatçı olarak da sormaz. Feminist olarak da! Sadece kimdir o? Nereden gelmiştir? Ve bunları sorarken karşısına nice diğer sorular dikilir. O varsa öteki kimdir? Bu soruları yanıtlarken Gürbüz’ün bitkisel vahşi ve evcil hayvanlı ormanlarında karşımıza haz almaya açık bir imge çıkar. Benzerliğin, benzemenin hiçbir öneminin olmadığı. Gözümüzü kalbimiz kadar uyaran bir imge serisi…
Gürbüz’ün pek çok kültüre karşı zaafı vardır. Nereden geldiğiyle birlikte belki öteki nerede duruyor sorusunu sormasıyla ortaya çıkan birkaç coğrafya. Birbirlerine uzak coğrafyalar. Gürbüz tarafından bir fantastik edebiyat yazarı gibi yakınlaştırılan, şahsileştirilen dünyalar. İstanbul Modern’de 30 Haziran 2021’e kadar sürecek sergisinin başlığını hatırlamalı: “Dünya Diye Bir Yer.”
Ona bir seferinde “Bir parti versen sanat tarihinden kimleri çağırırdın? Kimlerle dans ederdin?” diye sormuştum. Şöyle yanıtlamıştı: “Picasso da olurdu, Hokusai de bir yerde otururdu. Picasso’yla kesinlikle dans ederdim. Dervişlerden Siyah Kalem’i çağırırdım. Şeyh Hamdullah’ı da masanın başına alırdım. Bol bol şampanya ve havyarlı bir parti olurdu. (Giorgio) De Chirico baş davetlilerden. (André) Derain de davetli olurdu. (Francis) Picabia kesin olmalı. (André) Malraux olmalı. Sonia Delaunay da gelmeli. Camille Claudel gelmek isterdi ama gelemezdi herhalde. (Lukas) Cranach’sız olmaz. Levni’siz de. Levni’yle Sonia flört ederlerdi. Fahrünnisa Zeid de saraylı olarak onur konuğu olurdu. Leonardo (da Vinci) davetimi kabul eder miydi bilmiyorum. Vakti olmayabilirdi…”
Parti başlamış olabilir. Çok eğlen Selmacığım! Sevgili dostum, kuş ol! Kuş gibi bak bize! E’ mi?