A password will be e-mailed to you.

 

62. Selanik Film Festivali sona erdi… Altın ve Gümüş İskender ödülleri sahiplerini buldu, eleştirmenler kendi ödüllerini verdi… Genç yönetmenler ilk filmleriyle seçkin bir izleyici kitlesine ulaşmanın gururunu tattı… Ama festivalin kazandığı ödül, bence hepisini gölgede bıraktı. Europa Cinemas En İyi Programlama Ödünü Selanik Film Festivali salonlarına verildi.

 

Avrupa Birliği’nin farklı fon ve kurumlarıyla sinemayı destekleme çabasının önemli bir bölümü de salonları ayakta tutmaya dayanıyor. Europa Cinemas da hem gelişen teknolojiye ayak uydurarak izleyiciye en konforlu izleme olacağını sunmaları hem de programlarını ticari kaygılarla değil sinemasal değeri yüksek filmlere öncelik tanıyarak yapabilmeleri için çalışan bir kurum.

Festivalin ortasında, 9 Kasım Salı günü Selanik’in denize açılan güzel meydanı Aristotelu’nun bir köşesinde bulunan Olympion Sineması’nda düzenlenen törenin çok dokunaklı bir yanı da vardı. Festival genel direktörü Elise Jalladeau’ya ödülü veren festivali bugün bulunduğu düzeye taşıyan en önemli kişilerden, eski direktörlerden biri olan Michel Demopoulos’tan başkası değildi. AB tarafından desteklenen, Avrupa çapında 1200 sinemada, 3000 salondan oluşan bir ajans olan Europa Cinemas’ın Yönetim Kurulu üyesi olan Demopoulos,  Selanik Film Festivali’ni uluslararası hale 1992 yılında getirdi. 1998 yılında ilk kez Selanik’e gittiğimde, Olympion Tiyatrosu, festivalin gala salonu olmuştu. Limandaki binaları sinemalara dönüştüren ve Selanik’i sinemayla özdeşleştirilen bir kente dönüştüren efsanevi ekibin başkanı ise, zamansız kaybettiğimiz ama her köşede varlığını hatırladığımız usta yönetmen Theo Angelopoulos idi.

23 yılda kuşaklar değişti ama izleyici kalitesi değişmedi

Pandemiden hemen önce 60. yaşını kutlayan Selanik Film Festivali, 61. yılını çevrimiçi düzenlemek zorunda kaldı. 62. Festival’de ise salonların dezenfekte edilip havalandırılması için seanslar arasında ikişer saat süre bırakıldığoı için toplamda 193 seans film gösterebildi. Aşı, test ve maske kontrolü de çok sıkı tutuldu. Buna rağmen salonlar, yüzde 88 doluluk oranına ulaştı festival ve toplam 68.000 bilet satıldı. Öte yandan hemen hemen bütün filmlerin sadece Yunanistan içinden izlenebilen, ücretli çevrimiçi gösterimleri de yapıldı. Yıllardır Selanik hakkında yazdığım her yazıda, izleyici kitlesinin yüksek kalitesinden söz ederim, 23 yılda kuşaklar değişti, ama bu kalite hiç düşmedi. İstanbul kadar kalabalık bir şehirde bile bazı filmler ve çoğu toplu gösteri için salonları dolduramayız ama Selanik’te sinemaseverler öylesine meraklı ve açık fikirli ki, sayelerinde festival programcıları coşkularını yitirmiyor.

Binka Zelyazhkova Retrospektifi programın en can alıcı kısmıydı

Programın en can alıcı yanı ne Yunan Filmleri Festivali ne Uluslararası Yarışma‘ydı. Bulgar sinemasının arşivlere mahkum edilmiş öncüsü ve ustası Binka Zelyazhkova Retrospektifi ve dünyaca ünlü kurgucuların ustalık sınıflarından oluşan In the Cut: Editing and its Secrets (Kesiyoruz: Kurgu ve Sırları) etkinliği özellikle öne çıktı. Özellikle sinema öğrencileri ve amatörler yoğun ilgi göstermiş ve masterclassların biletleri yok satmış. Yunanistan sineması ekonomik krizle ve yaratıcıları diasporadan gelen Tuhaf Dalga ile şaha kalkmıştı, belli ki bir kuşak daha yükselecek.

Binka Zelyazhkova

Varolan seçkiden filmlere ödül vermek başka, resmi yarışma koymak başka

Genel program anlayışına tek eleştirim yarışma sayısının arttırılması, dolayısıyla odak noktasının flulaşması ve hangi filmin hangi yarışmada hangi ödülü kazandığının belirsizleşmesi olacaktır. Varolan seçkiden filmlere ödül vermek başka, resmi yarışma koymak başka… Zaten komşu ülkelerden filmlerin yarıştığı Meet the Neighbours eklendi, bir de Film Forward, bir de Podcast biraz fazla oldu… Örneğin bunu, festival, ayrı bir etkinlik olarak gerçekleştirebilirdi. Seçilen filmlerin kalitesine hiçbir diyeceğim yok! Film sahipleri afişlerine bir laurel (defne dalı içinde ödül yazısı) daha eklemekten gayet memnundur ama ödül listesi o kadar uzuyor ki okuyanın aklında kalmıyor!

Manyetik Alanlar bütün ödülleri topladı

Tabii bazı filmler hemen öne çıkıyor bu ödül bolluğunda: Yorgos Goussis imzalı “Magnetic Fields” (Manyetik Alanlar) Film Forward ödülüyle birlikte Yunan yapımlarına verilen bütün ödülleri topladı. Hem eleştirmenlerin hem ulusal film endüstrisinin üzerinde birleştiği film oldu. FIPRESCI – Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu, PEKK – Yunanistan Eleştirmenler Derneği, ERT – Yunanistan Yayın Kurumu ve Yunan Film Merkezi ödüllerini alarak parlak bir başarıya erişti.

Petite Nature, Aliocha Reinert

Altın İskender “Softie”ye

62. Festival’de Uluslararası Yarışma Jürisi pandemi koşulları nedeniyle küçük tutuldu. Hollandalı yönetmen Nanouk Leopold, ses tasarımcısı Roland Vasi ve oyuncu Michelle Valley’den oluşan jüri, Theo Angelopoulos adına verilen ve 10 bin Euro nakit ödülün eşlik ettiği Altın İskender’i Fransız yapımı, Samuel Theis imzalı Softie adlı filme değer gördü. 2014 yılında Marie Amachoukeli ve Claire Burger ile birlikte yönettiği Party Girl ile Cannes Film Festivali’nde en iyi ilk filme verilen Altın Kamera’yı kazanan Samuel Theis’in tek başına imza attığı Softie’nin dünya prömiyeri, bu yıl Cannes Film Festivali’nde 60. yılını kutlayan Eleştirmenlerin Haftası bölümünde özel gösterim olarak yapıldı. Yönetmenin doğup büyüdüğü Forbach kasabasında çektiği film, 10 yaşındaki Johnny’nin büyüme yolunda attığı ilk adımı, aşk ve cinsellik üzerine ilk keşfini ve duygularını onun gözünden anlatan ve yaşadığı ortamı eleştirel biçimde ele alan bir film olarak dikkat çekiyor. Konu itibariyle ince buz üzerinde yürüyen Theis’in hassas yaklaşımı takdir edildi. Aliocha Reinert de bu filmdeki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu seçildi. En İyi Kadın Oyuncu ödülü ise Yunan sinemasının Uluslararası Yarışma’daki temsilcilerinden Moon, 66 Questions’ın (yönetmen: Jacqueline Lentzou) başrol oyuncusu Sofia Kokkali’ye değer görüldü.

Costa Rica’da geçen ataerkil eleştirisi

Gümüş İskender ve 5000 Euro ödül kazanan Natalie Alvarez Mesen imzalı Clara Sola da dünya prömiyerini Cannes’da yapan bir film. Yönetmenlerin On Beş Günü’nde gösterilen film Costa Rica kırsalında geçen, Hristiyanlık ve batıl inançların birbirine karıştığı bir coğrafyada, cinselliği baskılanmış, özgürlükleri kısıtlanmış bir kadının hayatına odaklanıyor. Filme adını veren kadının zihinsel / ruhsal sorunlarını onun bir şifacı olmasına bağlayan annesi evi bir mabede çevirerek para kazanıyor, insanlarla iletişim kurmakta zorlandığı gözlenen Clara’nın arzularını dini gerekçelerle bastırmaya çalışıyor. Bölgenin yoğun florası içinde Clara’nın hayvanlarla kurduğu iletişim filme lirik bir boyut katıyor. Kadınların doğaya yakınlığını ya şifacı olmalarına yoran ya da cadı ya da büyücü olarak tanımlanmalarına yol açan ataerkil din anlayışı günümüzde bir kez daha ortaya çıkıyor.

Altın Aslan’ı alan Bronz İskender’i de aldı

En İyi Senaryo Ödülü’nü kazanan Laurynas Bareiša imzalı, Litvanya yapımı Pilgrims (Hacılar) ise ataerkil toplumda kanıksanmış ayrımcılık, nefret ve şiddet eylemlerini, bir kurbanın erkek kardeşi ve kızarkadaşının yaptığı soruşturma aracılığıyla irdeleyen, izleyiciyi diken üstünde tutan bir duygusal gerilim filmi. Geleneksel anlamda protagonist ve antagonistlerin bulunmadığı, bütün bir çevrenin / kültürün olumsuz etkisinin filmin atmosferinden yansıtıldığı bu film dünya prömiyerini yaptığı Venedik Film Festivali’nde Ufuklar bölümü ödülünü kazanmıştı. Bronz İskender En İyi Yönetmen Jüri Özel Ödülü Meksika – ABD ortak yapımı La Caja (Sandık) adlı filmiyle Lorenzo Vigas’a verildi. Venezuelalı yönetmen ilk uzun metrajlı filmi Uzaktan / Desde Alla ile 2015 yılında Venedik Film Festivali’nde Alfonso Cuaron başkanlığındaki jüriden Altın Aslan almıştı. Bu yıl Berlin Film Festivali’nde FIPRESCI Ödülü kazanan Alexandre Koberidze imzalı Gökyüzüne Baktığımızda Ne Görüyoruz? / Ras Vkhedavt, Rodesac Cas Vukurebt? Jüri Özel Ödülü’nün sahibi oldu.

Daha fazla yazı yok
2024-11-21 23:09:41