René Magritte, sıra dışı tarzıyla müze veya galeri gezme alışkanlığı olmayan birinin bile sıkça karşılaştığı ressamlardan. Bazen bir filmde arka fonda, bazen bir kupanın üzerinde veya posteriyle duvarlarda… San Francisco Museum of Modern Art’da (SFMOMA) başlayan yeni René Magritte sergisi ise onun alışageldiğimiz sürreal çizgisinin biraz daha dışındaki eserlerine, son 25 yılına odaklanıyor.
“René Magritte: The Fifth Season”da (René Magritte: Beşinci Mevsim), sanatçının karakteristiğinin değiştiği 1940’lar ve 60’lar arasındaki dönemden 70’in üzerinde tablo yer alıyor. Bu yıllarda tekinsiz resimler, net çizgiler ve yumuşak renklerden uzaklaşan ressamın; izlenimciliğin gevşek fırça darbelerinin içine çekildiği görülüyor.
Özellikle 1940’ların sonlarına ait; cafcaflı renklere sahip “Seasickness” ve sergiye adını veren “The Fifth Season” sanatçının günlük hayatında yaşadığı sorunların sanatına yansıması gibi. Avrupa’da Nazilerin hakim olduğu yıllarda sarfettiği, bir sözü ise bu ani değişimi aydınlatacak nitelikte: “Beni bir akıl hastanesine kapatmalarına sebep olabilecek ‘pipo’yu sunma konusunda emin değilim.”
Bu değişimde II. Dünya Savaşı’nda Almanya Belçika’yı istila ettiği sırada Magritte Brüksel’de kalması ve işgal sırasında Paris’te arkadaş olduğu, onu gerçeküstücülerin arasına sokan André Breton ile arkadaşlığının kopması da etkili oldu.
Sergide, René Magritte‘in Nazilerin korkusuyla izlenimciliğe yöneldiği bu dönemin dışındaysa yine onun doğasına daha yakın; melon şapkalı meçhul erkekler, iç rahatsızlığın dağınık manzaraları ve Magritte’nin çok iyi yaptığı diğer gerçeklik saptırmaları da göze çarpıyor.