Son dünya savaşı bitmek üzere… Barış haberi en çok Türkiye’nin kuzeyindeki bir nükleer santralin yöneticilerini korkutuyor. Savaş sırasında sorulamayan hesaplar şimdi gündeme taşınacak… Can Evrenol’un çocuklar, distopya ve yolu bir araya getiren yeni filmi “Peri, Ağzı Olmayan Kız” bu ortamda geçiyor.
Yönetmeni ve ekibiyle birlikte Başka Sinema Ayvalık Film Festivali’ne konuk olan “Peri, Ağzı Olmayan Kız” akıcı kurgusu, sempatik çocuk oyuncuları ve çevre mesajıyla öne çıkıyor. Tabii bu çevre mesajı 7. Kıta temsilcisi olarak devasa bir çöp poşetini karşılayan ama bir kez daha suya sabuna dokunmadığı için “oh” çeken (Bakınız: Eczacıbaşı röportajı) 16. İstanbul Bienali’ni hatırlatmıyor değil.
Peri (Perihan) nükleer santralin toksik atıkları yüzünden ağızsız dünyaya gelmiş bir çocuk. Eksik doğan çocuklar santral yöneticileri tarafından çoktan avlanmış, kaçırılmış ve yok edilmiş. Peri hayatta kalmak için dünya savaşından arta kalan dünyada kendi gibi arkadaşlar buluyor. İlk olarak karşısına Kaptan çıkıyor, gözleri olmayan kaptanın bir korsan gemisi ve biri burunsuz biri kulaksız iki tayfası var. Olayların hepsi distopya Türkiye’sinde geçmesine ve tamamen Türkiye’de çekilmesine rağmen film “korsanlar” gibi nedense Can Evrenol’un bitmek tükenmek bilmeyen Hollywood referansları ile dolu.
Peri ile tanıştığımız açılış sahnesi A Quiet Place ve Shelter’ı fazlaca hatırlatırken, başkahramanın yeni arkadaşları ve onları bulması Oz Büyücüsü’ne selam yolluyor. Çünkü her Amerikan filmi bir yerinde Oz Büyücüsü’ne gönderme yapmak zorundadır ve Can Evrenol yine nedense bir Amerikan filmi çektiğini düşünmektedir. Öyle ki kahramanların karşılaştığı sert mizaçlı teyze üstünde dantel örülü emektar tüfeğini alıp onları kovalarken arkalarından “piç kuruları” diyerek bağırıyor. Ardından bir yankee gibi genzinden balgamını çekiyor ve yana tükürüyor. Filmde Amerikan kültürüne referans vermeyen tek objeyi ve sahneyi de o teyze tüfeği alırken görüyoruz. Evrenol tüfeğin üzerindeki danteli biz sıradan Türkiye izleyicisine bahşediyor ve tekrar Türkiye’de olduğumuzu hatırlıyoruz.
Filmleri ve dizisi şimdiye dek kişisel karizmasının altında kalsa da Can Evrenol, Türkiye sinemasında yeni işlerini göreceğimiz bir yönetmen. Ama ciddiye alınabilmesi için Sinan Çetin’in “beyni vaftizlenmiş” diye tabir ettiği, tamamen batı kodlarıyla büyümüş ve sadece o kodları referans alan dar kitleye hitap etmeye çalışmaktan vazgeçmek zorunda. Özellikle Avrupa’da doğan ve ilk filmi “Oray” Ayvalık Film Festivali’nde onunla aynı gün gösterilen 32 yaşındaki Mehmet Akif Büyükatalay’ın kendi içinden çıktığı topluluğu resmederek 69. Berlin Film Festivali’nde en iyi ilk film ödülünü aldığı düşünülürse Evrenol’un ne kadar geriden geldiği daha net görülüyor. Ya Peter Pan sendromu ve korsanlarla ait olduğu topraklara dokunamayan bir yönetmen olmak ya da kendi gerçeğini kabullenmek. Evrenol sinemasının gidişatını bu karar belirleyecek…