Masumiyet Müzesi, bir yaşına girdi… Nurinisa Eroğlu, bu vesileyle Cevdet Bey ve Oğulları’nda olup müzeye giremeyen duyguları, zeytinyağlıları ve kahramanca jestleri yazdı…
Füsun ve Kemal’in ve elbette yanı sıra İstanbul’un hatıralarıyla dolu Masumiyet Müzesi’nden ilhamla… Cevdet Bey Müzesi oluşturuyoruz! Müzenin şehirleri: İstanbul, Ankara ve Erzincan- Kemah. İstanbul ‘yerleştirmesinde’, baş köşede Cevdet Bey’in henüz genç bir damat adayı iken müstakbel kayınpederi Şükrü Paşa’nın evinde karşılaştığı, ona bir ‘aile’yi hatırlatan sarkaçlı büyük duvar saati duruyor. Şöyle demekte- Refik gibi: ‘Hepimiz ölücez!’ Saatin hemen yanında, Cevdet Işıkçı’nın vakti zamanında çocukluk komşusu Zeynep Hanım Teyze’nin evinin bahçesinde görüp Nişantaşı’ndaki konağın kapısına bağladığı boncuklu çıngırak var. Cevdet Bey’e her bayram muhasebecisi Sadık Bey’den gelen Türk Hava Kurumu tebrik kartları açık rafta sergilenecek: Kartlarda bulutlar arasında yol alan bir uçak resmi var. ‘Amcaoğlu Ziya’nın yine her bayram Işıkçı Ailesi’ne gönderdiği ve mütemadiyen can sıkan mektupları,THK kartlarının hemen yanında. Diğer bir rafta, Refik Işıkçı’nın hatıra defterleri ve mektupları duruyor: Karısı Perihan’a ve bürokrat Süleyman Ayçelik’e, Erzincan’dan yazdığı mektuplar… vd… Mektup ve defterlerin bir sonraki rafında, Refik Işıkçı’nın Erzincan- Kemah’ta kaleme aldığı ve zor zahmet Tarım Bakanlığı’na bastırdığı kitabı var. Kısaca ‘Ne olacak bu memleketin hali?’ şeklinde özetleyebileceğimiz içerikteki bu kitabın eşlikçisi, Refik’in üniversiteden arkadaşı Muhittin Nişancı’nın 250 adet satılan ve hakkında yayınlanmasının üzerinden altı ay geçtikten sonra bir gazetede ‘babacan görünüşlü ama aslında düşmanca ve sinsice bir yazı’dan başka hiçbir şey çıkmayan şiir kitabı: Zamansız Yağmur. Karşı köşeye, bir semaver koymak gerekiyor: Rastignac Ömer, Şair Muhittin Nişancı ve Tüccar- hayalperest! Refik Işıkçı’nın, Nişantaşı’ndaki evde seneler boyunca sohbetlerine eşlik eden unutulmaz eşya olarak. ‘Yerleştirme’nin orta yerinde ‘hiç kullanılmayan’ piyano olacak. Üzeri Nigan hanım’ın bibloları, porselenleri ve envai çeşit süs eşyaları ile dolu… Saka için balkon korkuluğuna bağlanan beyaz kumaş parçası müzemizin öteki ‘şeylerinden’… Refik Işıkçı’nın kütüphanesinden bazı kitaplar: Rıza Nur, Yakup Kadri, Rousseau vs.. Ayrıca Cevdet Bey’in ölümünden sonra evin duvarına asılan resmi. Nigan hanımın iyice yaşlandıktan sonra ama henüz ayakta iken elinden hiç düşürmediği anahtar destesi. Ahmet Işıkçı’nın Goya tutkusuna atıf için ressamın ‘Kurşuna Dizilenler’ tablosu. Müzemizin Ankara köşesinde; Nazlı’nın kül renkli kedisi. Nazlı’nın babası milletvekili Muhtar Bey’in evinin duvarındaki Venedik tablosu. Ömer’in Erzincan’dan Nazlı’ya yazdığı mektuplar.. Ve… Müzenin Erzincan- Kemah bölümünde Herr Rudoph, Ömer ve Refik’in Kemah’ın karanlık gecelerinde hiç durmadan oynadıkları satranç takımı. Üçlünün aynı geceler boyu haber, vals ve.. Hitler’in konuşmalarını dinledikleri radyo. Herr Rudoph’un Amerika’ya giderken demiryolu şantiyesindeki küçük barakaya bıraktığı Çerçevelenmiş Goethe resmi. Bir Hölderlin kitabı.
Açık Büfe!
Bir de açık büfemiz var, üzerinize afiyet! Şöyle: Bir tabakta Cevdet Bey’in çok sevdiği, emektar Zeliha hanımın ona her sabah hazırladığı vişneli ekmek. Yanında eski komşu Zeynep Hanım’ın ikramı: Vişne şurubu. Cevdet Işıkçı’nın Serkldoryan Kulüpte henüz yolun başında gencecik bir tüccar iken arkadaşı Fuat Bey ile yediği yemeğin tıpkısı: Salçalı et, zeytinyağlı patlıcan silkme ve ‘supanglez denen şey’
Nişantaşı’ndaki evde her bayram sabahı yenen büyük aile yemeğinin mönüsü: Üzeri bezelyelerle süslü pilavdan yapılmış küçük kulelerle kubaşı et. Salata. Zeytinyağlı fasulye ve tatlı: Evin aşçısı Nurin Bey’in kendi buluşu; portakallı ekmek kadayıfı.
İçki faslında yine bayram günleri Nişantaşı’ndaki konakta içilen likörler ve vakti zamanında Şükrü Paşa’nın ölçüsünü kaçırarak genç damat adayı Cevdet Işıkçı’nın gözünden düşmesine sebep olan çilek likörü Çay da olacak büfede. Bayram yemeklerinden sonra senelerce Fuat Bey’ler aileyi ziyarete geldiklerinde çıkarılan mavi güllü fincanlarda…
Ek olarak; Ömer, Muhittin, Refik üçlüsünün konuşmaktan- hesaplaşmaktan?- acıktıklarında ahçı Nuri’nin onlar için yaptığı sahanda İzmir köfte.
Başka bir büyük tabakta, aynı üçlünün ‘son akşam buluşmasındaki’ yiyecekleri: Bisküvi, peynir, salam, patlıcan kızartması ve bol içki!
Seneler sonra İstanbul’da bir Pazar.. aileyi bir arada tutmakta zorlanan ve bundan büyük üzüntü duyan Nigan Hanım’ın ‘artık yemekleri de mi ayrı yemeğe başladık?’ diye kederlendiği gün öğlen masaya gelen balık ki.. mutat,Pazar sabahı arabayla Boğaz gezisi dönüşü alınıp, pişirildi.
Ve… 1970 yılının son günleri…Konak çoktan apartman olmuş. En üst katta babasından kalan küçük dairede resim yapan Ahmet Işıkçı oturuyor, alt katlarda kuzenler ve ara katlardan birinde ‘yatağında ölmekte olan’ Nigan hanım.
Ahmet’in babaannesini ziyarete gittiğinde yediği kuru köfte ve yumurta ve kuzenlerinin evinde yediği bonfile- patates kızartması, salata ve aile yadigarı portakallı ekmek kadayıfı- yeniden- açık büfemizde meraklısını bekliyor.
Milletvekili Muhtar Bey’in- Rastignac Ömer’in kayınpederi malum- evinde yenen Cumhuriyet’in 15. yıldönümü özel yemeğinin etli pilavı, yoğurdu ve zeytinyağlı ıspanağını da yerleştirelim masamıza.. Öte yanda Ömer’in nişanlısı Nazlı’nın ayrılık günlerinde- o günün ayrılık günü olacağını bilmiyordu elbet- yaptığı zavallı köfteler ve Atatürk’ün ölümünden sonra İsmet Paşa’dan umduğu istikbali bulamayan- ‘Kendisine köle olmaktan başka hiçbir meziyeti olmayan’ Refik Saydam’ı tutup Başbakan yaptı İsmet Paşa ve daha bir sürü şey!…- milletvekili Muhtar Bey’in Ankara Palas’taki yemekte nefretle baktığı tavuk budu da…yerini alsın ve nihayet… Ömer’in içtiği bütün içkiler. Demiryolu müteahhidi Kerim Naci Bey’in tıka basa masasındaki testiler dolusu buzlu rakı-lar dahil olmak üzere… Unutmadan: Bir köşecikte mutlaka, Nigan hanımın pek sevdiği ve annesi ile yedikleri armut şekerlemeleri.
Yazının Notları
Cevdet Bey Müzesi’nin ‘şeyleri’ özet olarak yazıldı. Dahası var.. Füsun ve Kemal gibi detaya girersek.. paketlerce sigara da olur, takı, aksesuar, kılık- kıyafet ve bir dolu şey daha… Müzemizin ‘seslerini’ni – müziklerini- daha önce Orhan Pamuk Diskoteği-1 başlığıyla yazmıştık o yüzden bu yazıda bu bahse değinmedik.
Muhtar Bey’in Cumhuriyet’in 15. yıldönümünde ‘hiç utanmadan’ bir karış sakalla balkonda oturan ve bu saygısızlığı nedeniyle hakaret etmemek için kendisini zor tuttuğu komşusu albayın temsili bir resmini yaptırmak gerekecek. Nazlı’nın kedisi için de öyle!
Müzemizin bir bölümünde Dersim Harekatı görselleri bir diğerinde de taze Cumhuriyet’in bilumum kırtasiyesi yeralmalı esasında… Lakin işin bir de duygular kısmı var ki… Onlar nasıl halledilecek, henüz karar verilemedi…
Mesela: ‘Bir kaşık gözyaşı’, Nasıl gösterilecek?..
Veya genç Cevdet Işıkçı’nın akşamüstü sıkıntıları, Refik Işıkçı’nın bütün bir hayatına malolan iç daralmaları, Mühendis Ömer Bey’imizin büyük meydan okuması, Muhittin Nişancı’nın nereden nereye… hayatının öfke, tiksinti, ihanet, vazgeçme, başarma! Anlarındaki duyguları…
Herr Rudolph’un tuzu kuru suküneti, Nigan hanımın özellikle de yatağa bağlanmak zorunda kalışından sonra giderek artan merakı: Eve kim giriyor, kim çıkıyor, kimler neleri karıştırıyor..?
Masumiyet Müzesi, kendi fikriyle doğan bir roman. O nedenle diğer Orhan Pamuk romanlarından bu müzeleşme bahsinde rol çalmakta! Görüldüğü gibi yalnızca Cevdet Bey Müzesi için bile ne kadar çok ‘şey’ var elimizde… ki.. Bunun bir de Sessiz Ev’i var, Yeni Hayat, Kar, Benim Adım Kırmızı, Beyaz Kale var… Bakın Kara Kitap’ı telaffuz bile etmiyorum.. Çünkü o, başlıbaşına başka bir ‘şey!’ Bir alem! ‘Hayat’ın kendisinden bile şaşırtıcı olan o! Son olarak, şunu söylemek gerekiyor: Orhan Pamuk, kendi imkanlarıyla Masumiyet Müzesi’ni yaptı. Türkiye, büyük yazarı için kendisine özel başka şeyler yapmalı. En az onun kadar çalışarak. Bir de şu var: Eşya, insanı teselli etmez! Yalnızca kederini artırır.