A password will be e-mailed to you.

 

Duygu Asena’nın doğum günü, 19 Nisan’da Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Araştırmaları Merkezi ve İletişim Fakültesi işbirliğiyle "Duygu Asena ile Düşünmek” başlıklı sempozyumda anıldı. Konuşmacılardan biri de Duygu Asena’nın kardeşi, şair, yazar ve yayıncı İnci Asena’ydı. İnci Asena’nın konuşma metnini yayınlıyoruz. 

Hoşgeldiniz arkadaşlar… Ben de burada bir konuğum ama Duygu söz konusu olunca kendimi hep evsahibi gibi hissediyorum. Duygu Asena, ablam. Elli sekiz yıl birlikte yaşadık; ayrı yollardan gidip aynı noktalarda kesiştik. Son günlerde bir kitap hazırlığı içinde olduğumuz için onun yazılarını peşpeşe okudum, pek çok şey tazelendi kafamda. Ama daha önce dikkatimi çekmeyen bir şeyin ayırdına vardım. İkimiz de belli bir dönemde aynı sıkıntıları yaşamışız.

O bir yandan feministlerin, bir yandan sosyalistlerin, bir yandan yazarların gazabına uğrarken ben de bir yayınevinde yöneticilik yapmaya çalışıyordum. Ünlü, çok sevdiğim bir şairimiz “ben İnci’nin yönetici olduğu yerde çalışmam” diyerek işten ayrıldı. Benim söylediğim işleri yapmak istemediğini söyleyen sevdiğim bir sekreter arkadaş bunu psikiyatristine anlattı. Başka bir şair dost karşıma oturup “sen ne hakla şiir yazıyorsun” diye hesap sordu.

Duymadıklarımız bilmediklerimiz bir yana yalnızca bildiklerimiz bile yaralayıcı.

Aynı dönemlerdi ama Duygu daha da yoğun bir saldırıyla karşı karşıya kaldı.

Duygu kendisiyle yapılan söyleşide diyor ki:

“Kadın edebiyatçılar, yazarlar hakarete varan ifadeler kullandılar benim için” ya da “Kokteyllere gidiyorum mesela karşıdan gelen yazarlar beni görünce yollarını değiştiriyorlar. Böyle bir düşmanlık, kötü kadın muamelesi…” 

Bir gazetecinin bu tutum karşısında ne düşünüyorsunuz sorusuna “Çok okunduğum, çok sattığım için özür diliyorum,” diyor Duygu. Aziz Nesin’e yakınıyor bu durumdan. “Aynı şeyi bana da yaptılar” diyor Aziz Nesin “Hiç üzülme. Asıl mesele kalıcı olmaktır.”

Bu konuyu o günlerden yakınmak için değil, aslında bunu söylemek için açtım bugün. Pes etmemek gerek.

Akıllı insanlar gerçeği görür nasıl olsa. Duygu öleli on yıl oldu. O zaman 60 yaşındaydı. Şimdi de o yaşta.

Bir yazısında “Yazı yazacağım yaşlılığımda da,” demiş, belki 60 yaşında şimdi yazdıklarımdan çok daha cesur yazacağım.”

60 yaş kimbilir ne kadar uzakta görünüyordu ona bunu yazdığı sıralar. Düşünüyorum da Duygu yaşasaydı, şu geçirdiğimiz kanlı, tecavüzlerle, dayaklarla, cinayetlerle yüklü, üstüne çocuğun hatta bebeğin, can acısı, korkusu, kanı sinmiş, devletin hiçbir acıya sahip çıkmadığı, hatta üstünü örttüğü bu on yılda. Duygu yaşasaydı söylediği gibi daha cesur olabilir miydi?

Ben "olurdu" diyorum… O zaman yazı yazacak gazete bulabilir miydi? Ya da bugün hapiste olan ya da hapis istemiyle yargılanan akademiklerle, gazetecilerle aynı durumu mu paylaşırdı!

Duygu yaşasaydı ve gerçekten daha cesur yazabilseydi bugünün yürekli kadınlarının yaptıklarından fazla birşeyler yapabilir miydi? Duygu’yu saygıyla anıyor, tüm yürekli kadınların ellerini sıkıyorum. Ve bize bu günü düzenleyen Kadir Has Üniversitesi iletişim fakültesi dekanı Sevda Alankuş’a, emeği geçen tüm çalışma arkadaşlarına ve değerli konuşmacılara teşekkür ediyorum.

Daha fazla yazı yok
2024-12-04 08:18:56