A password will be e-mailed to you.

Leonardo da Vinci sanatçılığının yanı sıra o bilinen meziyetlerinin dışında iyi de bir müzisyendi. Lir çalıyordu ve çalışma seans aralarını notalarla besliyordu. Besin diyorum çünkü kendisi de öyle olduğuna inanıyordu. Hatta mucit refleksiyle bir müzik aleti de tasarlamıştı. Yalnızca Leonardo değil elbette sanat tarihinde pek çok sanatçı, sanatıyla birlikte ya müzikle dinleyici olarak ilgilendi ya da “beslendi”. İçinde bulunduğumuz 2 bin yirmi yılının henüz başlarından itibaren bütün dünyayı kasıp kavuran Covid-19 pandemi süreci elbette sanatı ve sanatçıları da etkiledi. Farklı ülkelerde sanatçıların bu süreci nasıl atlattıklarına dair Sanatatak’ta görüşlerine yer vermiştik.

Bu kez sanatçılara müzikle ilgilerini sorduk. Ama özellikle bu Corona günlerinde acaba atölyelerinde, üretimlerinde daha doğrusu yaşamlarında müziğin yeri nasıldı? Bu izolasyon sürecinde müzikle ilişkileri nasıldı? Hangi müzik türlerini dinliyor, nelerden hoşlanıyorlardı? Kendilerinin bir icrası, enstrüman tutkusu var mıydı? İşte yanıtları…

 

Mustafa Horasan:

Biliyorsun müzikle aram sadece dinlemekle sınırlı değil icra etmekle de bağlantılı. Ortaokuldan beri saz çalıyorum. Müziği şunu severim bunu sevmem diye pek ayırmam yerli ya da yabancı ve iyi olan her şeyi dinlerim.

Bu salgın günlerinin başlarında atölyemdeki müzik aletlerimi ve ses düzenimi çek ettim; sazla ve davulla yeni sesler çıkartmak, yeni ritimler bulmak konusunda da epey bir yol katettim. Tabii bir de Spotify sayesinde hiç tanımadığım yeni sanatçıları dinleme olanağım oldu. Hatta Instagram üzerinden Ali İbrahim Öcal ile birlikte perküsyon ve sazla canlı yayın olarak küçük bir konser de verdik.

Beyza Boynudelik:

Müzik hayatımın her döneminde bir şekilde var oldu. 1999 yılına kadar süren 4,5 yıllık bir “İstanbul Oda Korosu” geçmişim var, soprano olarak bu koroyla birçok konsere katıldım. Şefimiz Yeşua Aroyo’ydu, “a capella” söylüyorduk ve skalası oldukça geniş bir repertuara sahiptik, müzikalite ve yorum anlamında koro döneminde çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim.. Yine uzun zaman önce olsa da çeşitli dönemlerde piyano dersi aldım, kısa bir süre keman dersi aldım, hatta bir ara da çok sevdiğim Okay Temiz’in ritim atölyesine devam ettim. Bu arada 2000 yılından başlayarak tango yaptım, dansın yanı sıra müziğini dinlemek de benim için oldukça ciddiye aldığım bir uğraş haline geldi. Müzik bu karantina döneminde çok fazla sığındığım bir liman oldu diyebilirim.

Genelde olduğu gibi bu dönem de birbirinden çok farklı tarzlarda müzikler yer aldı listelerimde. Cesaria Evora, Michel Petruccianni, Sena Şener, TNK, Eric Satie, Chet Baker, Miles Davis, Nina Simone, Etta James, Buzuki Orhan, Evgeny Grinko, Soraya Ksontini, Yann Tiersen, 70’lerin Türkçe müzik kayıtları, Üçüncü Yeniler, Kovacs, Carlos Libedinsky, Soha, Amy Winehouse, Jacob Gurevitsch, Handel, Pergolesi, Swingrovers, Iza, bazı film soundtrackleri gibi bayağı karışık bir listem var. Bir de sürekli farklı versiyonlarını araştırıp dinlediğim “La Llorona, Take Five, Flores del Alma” gibi şarkılar mevcut. Bunların yanı sıra söylemek için çalıştığım bir kaç Yunanca ve İspanyolca şarkı da listemde var. Hem dinlemek hem de söylemek ve bütün bu bahsettiğim liste bana çok iyi geliyor bu dönemde. Psikolojim ise Iyeoka-Simply Falling ile Nina Simone-I’m Feeling Good arasında seyrediyor diyebilirim. İkisi de hem motive ediyor hem de günümü özetliyor.

Şevket Sönmez:


Dünyada yeni bir trend var; klasik müzikte Ortaçağ ve Rönesans dönemindeki aletler tekrar revaçta. Bol bol barok arya dinliyorum. Philippe Jaroussky ve Orlinski başta olmak üzere Christina Pluhar ve onun kanalına yüklediği herşeyi dinlemeye çalışıyorum. Harikalar. Geçmişten sevdiğim ne varsa bu dönemde adeta hortladı. Pink Floyd, Rainbow, Deep Purple, White Snake, Steve Miller Band… 60’lar ve 70’ler rock Lambada ve Calipso da dinledim. Türkçe’de en çok Grup Yorum, Yeni Türkü, Ahmet Kaya ve Peyk… Bol bol Yunan müziği; Natasa Theodoriku, Paskalis Terzis düetini iki günde bir dinliyorum…

Murat Germen:

Öncelikle iyi bir dinleyiciyim, arada arkadaşlar bir araya gelip amatör müzik ürettiklerinde ses ve perküsyon ile katıldığım oluyor. Bu pandemi sürecide dahil diğer zamanlarında da en favori müzik türlerim Çağdaş Kuzey Cazı, Endüstriyel Müzik, Trip hop ve Alternatif Rock. Özellikle bilgisayar başında eser üretirken müzik en sadık yancım ve dostum. Morali müzik kadar yükselten bir ilgi alanı yok belki de, yokluğunu düşünmek bile istemem. İnsanın kendi tercihini etki altında kalmadan en kolay belirleyebileceği alanlardan birisi olması da cabası.

Kemal Tufan:

Ben de bugün ağzıma takılan türkü ile tam da bunu düşünüyordum. Pandemi sürecinde dinlediğim müzikler, dilime dolanan şarkılar, türküler aslında benim sanat alanımda kullandığım çok çeşitlilikle oldukça uyumlu.. Nasıl işlerimde çok farklı malzemeler, teknikler, biçimler kullanıyorsam dinlediğim müzik türleri de aynı çeşitliliği gösteriyor mesela sabah güne başlarken ya klasik müzik ya da enstrümantal slow’lar dinlerken, ilerleyen saatlerde o günün moduna göre bazen rock, bazen de şarkı türkü dinleyebiliyorum (ki benim türkü kültürüm iyidir.)

Bugün dilime dolanan bir Urfa türküsü idi: “Kınıfır bedrenk olur…Aşka düşen denk olur… ” Dün; “…Böyle bir kara sevda, kara toprakta biter…” diye başka bir türküyü söyleyip duruyordum. Özellikle pandemi sürecinde eğer akşam rakılı balıklı mezeli bir sofra varsa ya Yunan müziği dinleyip yaz tatili hayalleri kuruyorum ya da Türk Sanat Musikisi ile keyifleniyorum… Atölyemde müzik sistemim daha iyi, orada daha yüksek sesle dinlemek keyifli oluyor, zaten rock kısık sesle dinlenmiyor. Dünya müzikleri de, çok gezen biri olarak repertuvarımda hep yer almıştır.. Bence bir sanatçının üretimi okuyup öğrendikleri kadar yediği içtiği, gezdiği gördüğü, dinlediği müziklerin çeşitliliği ile de ilişkilidir mutlaka.. Goran Bregoviç’in Balkan müzikleri ile coşarken, Neşet Ertaş ile hüzünlenirim ya da neşeli bir türkü ile oynarım… Şimdi bir viski eşliğinde Tom Waits’ten Russian Dance dinlenir.

Not: Hoşuma giden bir şarkı türkü birden fazla sanatçı tarafından söylenmişse, üşenmem hepsini arar bulurum ve düzenlemesi en iyi olanı bulmaya çalışırım.. Sonra keyifle sesi açıp onu dinlerim.

Esma Ertel:

Kulağıma fısıldanan müziğin çağrısı yeni üretimlere zaman sağlayan, keşiflere açık ve sağaltıcıydı. Şaman davulu ile hemhal olduğumda ne yerin ne de zamanın bir önemi kalıyor, türler arası en iyi şarkıları seçme oyununu çocuklarımla birlikte oynadıktan sonra favori şarkıları dinleyip dans ediyoruz. Müzik türleri arasında yeni bir tür biçimlendirerek asit caz yapan Belçikalı Compro Oro isimli bir grupla kavramsal bir psikedelik albüm bitirdik ismi Simurg… Albümün kapak tasarımı ile de ilgilendim ve yoğun bir zaman geçirdim, hâlâ bu yoğunluk farklı projelerle devam ediyor. BaBa ZuLa’nın en son kaydettiği albümün kapak tasarımı ise yolda …

Dostun çekmecesinden isimli Mengü Ertel ve dostlarını kapsayan sergi projesinin ikinci adımı olarak sevgili Mehmet Güleryüz’ün resimlediği benimde metinlerini yazdığım çocuk kitabı için ayrıca yapacağım albümün 4 şarkısı da bitti… Kitabın hikayesinde olduğu gibi albümde de izolasyon döneminden önce dünyada dolaşım özgürlüğümüzün olduğu, dünya yolculuğu ve hikayeye eşlik eden 6 kıtadan katılan müzisyenlerle bestelediğimiz şarkılar kültürler arası bağlantıyı kucaklayan müzik ile birleşti. Müzikal ve sanatsal üretimin devam ettiği günlerden geçerken kaosu durdurabiliyorsunuz, şöyle ki Türkiye’nin ilk dijital müzik festivali yapıldı ve bir iyilik hareketiydi, binlerce kişi katılım göstererek müzik ile ilişkilerinin ne denli güçlü olduğunu bu hareketin bir parçası olarak gösterdiler. Bunları görmek ve duyumsamak umut verici… Bu süreçte dinlediklerime gelince birini yazsam biri kalır ama şöyle söyleyebilirim Türk halk müziği, Türk sanat müziği , asit caz, elektronik, Blues, Anadolu Rock, Anadolu psychedelic, hip hop, trip hop tür olarak sayabilirim.

Ve dinlediğim müziklerle kurduğum ilişkide ise melodiler, ritimler, sözler, hikayeler, yazdıklarım, çizdiklerim, tasarladıklarım, dinlediğim ve ürettiğim müzikten gelen ilhamla yoğruldu ve yeni doğumlara gebe …

Arda Yalkın:

Hayatımın bir bölümünde, daha erken yaşlarda müzisyenlik yaparak geçindiğimi ve plastik sanatlar kariyerimin de müzik ile ilintili sahne görselleri, müzik videoları, konser DVD’leri gibi işler yaparak başladığını düşünürsek, müziğin hayatımda çok önemli bir yeri olduğunu söyleyebilirim. Salgın başlamadan hemen önce de ha:ar’ın Gaye Su Akyol ile ortak olarak yapacağı “Ben Gezegeni” adlı bir sergiyi açmak üzereydik ama ertelemek zorunda kaldık. Bu sergide de büyük oranda müzik ile direkt ya da dolaylı olarak bağlantısı olan eserler yer alıyordu. Pandemi sürecinde sergiyi tekrar elden geçirip “biraz daha vakit olsaydı şunları da yapardık” dediğimiz nüanslar, iki yeni CGI müzik videosu, bir çok yeni video enstalasyonu ve bir de online eğitim projesi üzerinde çalışmaya başladık. Dolayısıyla çalışma alanımızda hem konu hem de içerik olarak sürekli olarak müzik var zaten. Ağırlıklı olarak yüksek sesle sert, provakatif ve enstrüman ya da vokal kullanımında belirli bir kişilik ve virtüozite olan müzikler dinlemeyi tercih ediyorum. Tüm yaşam ve çalışma alanlarımın her odasında bütçem dahilinde olabilecek en kaliteli ses sistemleri var. Şu türü severim diyemiyorum çünkü yıllar bana böyle bir yargıda bulunmanın çok saçma olduğunu öğretti.

Füruzan:

İzolasyon sürecinde müzik benim kurtarıcım oldu diyebilirim. Endişe ile geçirdiğimiz bu zaman diliminde, çevrimiçi kırk dakika isminde altı sanatçı arkadaş sosyal medya üzerinden işlerimizi paylaştığımız bir yapı oluşturduk. Birbirimizin ürettiği işlerden referans alarak işler ürettik. Ben izolasyon yaşantımı anlatan eğlenceli denebilecek videolar yaptım. Bir arkadaşımın işine cevaben sözlerini Yunus Emre’nin bir şiirinden aldığım birde beste yaptım. Kayıtlar imkanlar gereği iptidai oldu ama müziği beğenen Erkan Oğur da sazını çaldı bu çalışmada. İki yıldır hem resim hem müzik bir arada ilerliyordu. Bu dönem müzik biraz daha ağır bastı. Klasik kemençe ve kopuz öğreniyordum bu süreçte daha da geliştirdim. Kendim müzik yapayım fikri yokken iki beste çıktı. Pek çoğumuz gibi ben de dizi yada film izledim epeyce ama elimde enstrümanım oldu hep. Repertuar açısından türküler dinledim genellikle. Az bilinen eski kayıtları aradım ve onları dinledim olabildiğince.

Bashir Borlakov:

Son zamanlarda pek fazla müzik ile ilgilenmedim izolasyon süreci dahil. Bir tek büyük bir zevkle Faith No More dinlemiş oldum. Tamamen öyle bir grubun varlığını bile unutmuşken. O dönemin en başarılı müziğini yapmış olduklarını düşünüyorum. Çünkü yıllar sonra hâlâ tazeler. Yeni keşifim ise genç Rus grubu Shortparis. Müzik kadar yaptıkları videolar da başarılı.

 

İLGİLİ HABERLER

KÜRESEL SALGINDA SANATÇILAR NE YAPIYOR? I

KÜRESEL SALGINDA SANATÇILAR NE YAPIYOR? II

KÜRESEL SALGINDA SANATÇILAR NE YAPIYOR? III

Daha fazla yazı yok
2024-12-30 18:01:15