A password will be e-mailed to you.

Deborah Turbeville’in karanlık fotoğraflarında elbiseler sadece gerginliği tamamlayan doğru detaylar gibi.

Ürkütücü biçimde merdivenlerden aşağı inan gizemli bir kadın görünce İtalyan Vogue’undan çok bir Ingmar Bergman filmi aklınıza gelebilir. Ancak moda fotoğrafçısı Deborah Turbeville’i benzerlerinden ayıran tam da bu duruşu. Anti-moda tavrı, 1970’lerin fazlaca seksüealize edilmiş kadın görselleri arasında onun sivrilmesini sağladı. Mükemmel elbiselerde seksi kadınlar çekmek yerine o, karelerinde ürkütücü bir dünyanın kapılarını açtı.

On yıllarca moda sektöründe fotoğrafçı olarak çalışan Turbeville sektöre aslında tasarımcı Claire McCardell’in asistanı ve modeli olarak başladı. Ardından Harper’s Bazaar, Ladies’ Home Journal, Mademoiselle gibi dergilerde editör olarak çalıştı ve moda dünyasından asla hazzetmedi. “50 yılını sadece elbiselere bakarak harcayan insanlar” diyordu onlar için, üstelik bunu feminist bir bakış açısıyla dile getirmediğini de belirterek. Sadece “orada” olmak istemiyordu. Editör olarak kurguladığı fotoğrafları çekecek kimseyi bulamaması onu eline fotoğraf makinesi almaya itti. Richard Avedon ve Bob Richardson gibi moda fotoğrafçılığının dehalarının mentorluğunda hızlıca bu alana kaydı ve o kadar başarılı oldu ki editörlüğü tamamen geride bıraktı.

“Kadın”ı Brontë kahramanları gibi

Dönemin popüler isimleri Guy Bourdin ve Helmut Newton’ın parlak, seksi ve kadınsı tasivirlerini reddetti. 1975’te İtalyan Vogue’u için çektiği, terk edilmiş bir hamamdaki içsel ve huzursuz fotoğraflarla (Bathhouse serisi) kimliğini buldu. Onun “kadın”ı Brontë kahramanları gibi gizemli ama duygusal olarak tek başına, güçlü ama kırılgandı. Onun kadınları bir arzu objesi ya da hayal ürünü değildi, o kadınları oldukları gibi fotoğraflıyordu.

  

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 16:24:48