16 Eylül’de İstanbul’da konser verecek olan Lady Gaga bu günlere nasıl geldi?
Okul yılları ve ilkler
Asıl adı Stefani Germanotta olan Lady Gaga 28 Mart 1986’da New York’ta dünyaya gelmiş. Anne tarafından İtalyan-Fransız kökenli Stefani, ilk şarkısını babasının favorilerinden, Pink Floyd – Money’nin girişindeki bozuk para ve yazar kasa seslerinden esinlenerek yapmış: Dollar Bills. Daha sonra piyanodaki pratiğini klasik müzik çalışmalarıyla perçinlemiş. Yoğun çalışmalardan sonra kendisini daha da geliştirme isteğiyle 11 yaşında Julliard Müzik Okulu hayaline kapılıyor fakat çok geçmeden böyle bir eğitime uygun olmadığını düşünüp vazgeçiyor. Bunun yerine özel bir Katolik okuluna gidiyor. O zamanlarda da özgüveni yüksek ve bulunmak istediği topluluğa kolayca dahil olabilen Gaga, biraz güvensiz hissettiğinde de içine kapandığını söylemekten çekinmiyor. Sacred Heart adındaki bu Katolik okulunda, çocukluğundan hatırladığı en parlak dönemler gizli; 8 yaşında verdiği ilk piyano konserini unutamamış mesela. 11 yaşında iken bu yoğun okul programına hafta sonları gideceği oyunculuk derslerini de ekliyor, o günlerini şu sözlerle hatırlıyor Stefani: ‘’Orada ilk öğrendiğim şey boş bir kahve fincanıyla gözlerini kapatıp sarhoş rolü yapmaktı’’ diyor. ‘’Yağmur yağmıyorken yağmuru hissetmek gibi.’’ diyerek de ekliyor.
Lisenin ilk yılında Mackin Pulsifer adını koydukları bir grupta Led Zeppelin, Jefferson Airplane vb. klasik rock gruplarından cover’lar söylerken, 13 yaşında ilk piyano baladı To Love Again’i besteliyor. 14 yaşındayken ise evinin penceresinden şarkı söylediği sırada bir dükkan sahibinin dikkatini çekiyor ve bu vesileyle telefon numarasını edindiği Don Lawrence ile vokal derslerine başlıyor. Aynı dönemde Stefani, performansa açık sahnelerde şarkı söylüyor. Daha çok çok genç olduğu için annesinin kaygılanıp onu programın sonuna dek beklediği oluyormuş. Bu yolda ailesinin desteğini her zaman yanında hissettiğini söylüyor Stefani. 17 yaşına geldiğinde, dünyada 20 kişiyi kabul eden New York Univesity Tisch School of Arts’tan erken kabul alıyor, burada müzik ve tiyatro eğitimi görüyor. Aynı zamanda bu okulda sanat, din ve sosyo-politik konularda makale ve analitik yazılar ile yazım dilini de geliştiriyor.
2005-2006 yıllarında kariyeri şekil alan Stefani 3 Şubat’ta yayımlanan bir listede Captivated ve Electric Kiss parçalarlarıyla 3. sıraya yerleşiyor. 18. yaş gününden sonra Stefani, ailesinin yanından taşınıp okulu bırakarak tamamen müzikal kariyerine odaklanmaya karar veriyor. Ailesi ona, 1 yıllık bir süre içerisinde herhangi bir plak şirketiyle anlaşma koşulu ile izin veriyor, aksi takdirde üniversiteye dönmesini şart koşuyorlar. New York’un doğu bölgesindeki getto bir bölgeye, ailesinden hiç bir finansal destek almadan taşınıyor. Taşındığı zamanı şu sözlerle anlatıyor: ‘’Tüm ailemi ardımda bırakarak, bulabildiğim en ucuz daireye taşındım ve birileri müziğimi duyana kadar deyim yerindeyse dışkı ile beslendim.’’
Gaga ismini nasıl alıyor?
Bir süre sonra Stefani isminin müzik endüstrisi içinde çalışmadığını kabul ediyor. Bir gün, piyanoda Again Again çalıyorken prodüktör ve şarkı yazarı Rob Fusari Stefani’ye dönüp: ‘’Sen Freddie Mercury’nin acayip ve dramatik bir türüsün.’’ diyor ve ona içerisindeki bu teatral yönü hissettiriyor. Favori Queen şarkılarından biri Radio Ga Ga olan Rob Fusari, Stefani her stüdyoya geldiğinde ona ‘merhaba’ demek yerine Queen’in Radio Ga Ga’sını mırıldanır olmuş. Bu sırada kendine bir lakap arayışında olan Stefani, Radio Ga Ga vurgusunu birden Lady Gaga olarak söyleyivermiş. ‘’O günden sonra o bir Lady Gaga’ydı.’’ diyor Fusari; ’Bana artık Stefani diye hitap etme. Beni herkes Lady Gaga olarak tanısın.’’
Popüler müziğe yönelimi
‘’ Bir sabah kadınların rock sahnesinde ayakta kalmalarının ne kadar zor olduğuna dair bir köşe yazısı okuyordum. Yaptığımız şeyler hoşuma gidiyordu ama kolay pazarlanabilir olmadığı ortadaydı. Bir gün ona sordum: ‘’Stef, bugün oturalım ve daha önceden yaptığımız şeyleri geride bırakalım. Ben bir ritm yazayım ve dans müziğine daha çok yaklaşalım. Ne dersin?’’ ‘’ Gaga ise şöyle cevap veriyor: ‘’Mümkün değil. Bunu yapmayacağım.’’
Gaga’nın bu fikri gözden geçirip ikna olabilmesi için her zamanki uğrak mekanlarından, Chili’s’ de bir mola veriyorlar. Günün sonunda iki parçayı daha tamamlıyorlar: ‘Beautiful, Dirty, Rich’ ve ‘We never went back to the rock stuff’. Daha sonraları bir röportajda şunları söylüyor: ‘’O zaman şöyleydim. ‘’Eğer kendim olamayacaksam bunu dinlemem de, bu şov dünyası içerisinde sıkılacağım andır.’’ Rob Fusari’nin düşüncesi ise, daha yeni ve provokatif, rock’tan kopmamış bir popüler müzik idi. Gaga ise kendi müzikal yerini, pop melodilerini Queen ve David Bowie parçaları ile birleştirirken buluyor ve bu keşfini şöyle anlatıyor: ‘’ Queen ve Bowie benim için anahtardı… Onları tekrardan keşfedene kadar ne yapacağıma dair net bir fikrim yoktu.’’ Değişmesi gereken yönelimleri bir bir tespit ettiler. Gaga’nın eşofman altı giyme takıntısı da buna dahil! O günlerde Gaga işin moda ve konsept kısmıyla ilgilenmiyor bile, bunu düşünmüyor. Ama kısa zaman sonra Fusari yeni yakaladıkları sound üzerine yoğunlaştığında Gaga, bir moda söylemi yaratmak için kolları sıvamıştı bile… (Rob Fusari’nin o dönemde Gaga’yı giyim kuşam üzerine çokça eleştirdiği ve alışkanlıklarından vazgeçmesi için sert çıkışlar yaptığı biliniyor.)
Bu yeni sound ‘Beautiful, Dirty, Rich’ ve ’Shake Your Kitty’ parçalarıyla ivme kazanıyor ve şekilleniyor. New York’ta sahne aldığı programlar ve katıldığı seçmeler sonucunda umduğunu bulamayınca yine prodüktörü Rob Fusari sayesinde Island Def Jam şirketinden Joshua Sarubin’le bağlantı kuruyorlar. Sarubin Gaga’yı dinlediği anda onu bir sonraki hafta ofisine davet edebileceğini ve onda sıradışı bir şeyler olduğunu söylüyor. 6 Eylül 2006’da Gaga şirketle ilk anlaşmasını şirketin başkanı Antonio ‘’L.A.’’ Reid ile yapıyor ve 2007 Mayıs’ında ilk albüm için tarih alınıyor. Ancak anlaşmadan sonra Reid Gaga ile görüşmüyor (umursamıyor). Güveni sarsılan Gaga Island Def Jam macerasını birkaç ay sonra sonlandırıyor. Aralık 2006’da Lady Gaga, Lady Starlight ile onun St. Jerome’s’deki doğum gününde tanışıyor ve direkt olarak etkileşim içerisine giriyorlar. ‘’Külodumun içerisine bir dolar sıkıştırdı ve herşey orada başladı.’’ diyor Starlight. O dakikadan sonra birlikte çalışmaya karar veriyorlar çünkü Gaga gerçekten estetik olarak ruh eşini bulduğunu düşünüyor. Lady Starlight, Gaga’ya sahne kostümü ve stil danışmanlığı konusunda yardım ediyor, birlikte tasarlıyorlar.
2007
Rob Fusari bazı şarkıları içlerinde Streamline Records’dan Vincent Herbert’in de bulunduğu birkaç arkadaşına gönderiyor. Vincent, bir gece Gaga’nın Lady Starlight ile birlikte olduğu şovlardan birine gidiyor ve o geceden sonra Gaga ile anlaşma yapıyor. Lady Gaga aynı zamanda Interscope’un sahibi Jimmy Lovine’in ilgisinden etkileniyor. Lovine ona, Lady Starlight ile birlikte vereceği Ağustos ayındaki Lollapalooza konserinden sonra Interscope ve Streamline’ı (Gaga’nın değişmeyen plak şirketleri) kapsayan bir anlaşma sunuyor. Bu sırada Gaga, şarkı yazımı konusunda çok şey öğreniyor ve ismini daha ileriye taşımak için birbirinden farklı prodüktörlerle çalışıyor.
2008-2010
Gaga, New York’taki arkadaşlarıyla bir veda partisi düzenliyor. Ertesi gün RedOne’la tanışmak için partilemiş bir halde Los Angeles’a uçuyor ve 10 dakika içerisinde ‘Just Dance’i yazıyor. 1 hafta içerisinde de Poker Face ve LoveGame’i bitiriyorlar. Bundan sonra Gaga, Interscope ile ilk albümünün yayınlanması için kesin bir plak anlaşması yapıyor (RedOne, Nadir Khayat adında bir pop müzik prodüktörü ve şarkı yazarı). 8 Nisan’da Just Dance, ilk albümü The Fame’in ilk 45’liği olarak yayınlanıyor. Şarkının videosu aynı ayın 28’inde çekiliyor. Mayıs ayında Gaga beş aylık bir promo turnesine çıkıyor. Birçok kadın dansçı ve DJ VH1 da bu ekibe dahildi fakat Haziran ayında Space Cowboy (Nicolas Jean Pierre Dresti) DJ pozisyonuna geçti. Aynı zamanda Haziran ayında Transmission Gagavision adındaki şov, bu turneyi haftada bir kez izleyicilerle buluşturdu. Şovun 6. programında Gaga televizyondaki ilk performansını Just Dance ile yaptı. Ağustos’un 19’unda ilk albümü The Fame ilk kez Kanada’da piyasaya çıktı. Just Dance’in uluslararası listelerde tepeye çıkması ise Ocak 2009’u buldu. Bu kırılma noktasıyla birlikte albümün satışları arttı ve Gaga ilk kez Grammy’ye aday gösterildi. Gaga’nın ilk Kuzey Amerika turu ise 2009’un Mart ayında başlıyor: The Fame Ball Tour. Bu süre içerisinde Gaga, Andy Warhol’un Factory’sine benzeyen bir ekip (Haus of Gaga) ile turnelerini kendi deyimiyle ‘’seyahat eden bir müze’’ye benzetiyor. Büyük prodüksiyon zahmetleriyle onun konserleri birer video, dans, elektronik ve moda şovunu içeriyor. Mayıs 2009’da Pussycat Dolls’un Doll Domination Tour’unda açılışı yapmayı kabul ediyor. Aynı yılın Kasım ayında dünyayı dolaşıyorken bol ödüllü 8 şarkılık EP, The Fame Monster’ı yazıyor. The Fame Monster’ın başarısı son turnenin bitiminden 2 ay sonra The Monster Ball Tour’u yapmasına neden oluyor.
Born This Way ve günümüz
İkinci albümü Born This Way’i 23 Mayıs 2011’de piyasaya sürüyor Lady Gaga. The Fame Monster’dan sonra kazanılan şöhreti, tekrar benzer bir albüm yapmayarak koruduğunu söyleyebiliriz. Tamamen farklı bir söylem olmasa da yeniden doğuşu simgeleyen bir konsept ile dinleyicilerin karşısına çıktı Gaga. Kendisi bu albümü ‘’Bir peruktan, bir rujdan veya kahrolası bir et elbiseden çok daha derin birşey.’’ diyerek nitelendiriyor. Bu albümle 3. kez Grammy’ye aday gösterilmiştir. Yine The Fame Monster’da olduğu gibi Gaga, son albümü ARTPOP’u da Born This Way turnesi sırasında şekillendiriyor. Kasım 2013’te yayımlanan ARTPOP albümünü ‘’Sadece dinlerken iyi vakit geçirebilme’’ amaçlı tasarladığını söylüyor. Mayıs 2014’te Gaga, ARTPOP albümünü tanıttığı artRave: The ARTPOP Ball adında bir turneye Amerika’da start verdi. Turnenin Eylül ayındaki ilk konseri de İstanbul’da olacak. 16 Eylül’de İTÜ Stadyumunda gerçekleşecek konser Gaga’nın İstanbul dinleyicisiyle ilk buluşması niteliğinde, merakla bekliyoruz.