Bazen kendimize inancımızı kaybetmemiz için her şey mevcut gibidir; kökenlerimiz, güncel ideolojilerle uyumlanamamız, cinsiyetimiz, aşk hayatımız ve niceleri. Tüm bu bariyerler bizim yaşam enerjimizin tükenmesine yol açacak kadar büyük değillerdir ancak bariyerlerin kendilerini devasa yanılsamalarla donatma konusunda ustalıklıkları vardır. İşte hayatın bazı anlarında tüm bunlara karşı direnenler olduğunu gördükçe yaşamın güzellikleri ile tekrar bezenir insan.
Ben de geçen hafta bir sergi ziyaretimde güzelliğin, iyiliğin, doğruluğun her şeye karşı olan direncine bir kez daha şahit olmuş oldum. Pera Müzesi‘nde Zaven Sargsyan küratörlüğündeki Parajanov, Sarkis ile sergisi müzenin dördüncü ve beşinci katlarında ziyaretçilerini bir hafıza yolculuğuna çıkarıyor. Dördüncü kattaki Parajanov üst kat komşusu Sarkis ile ne kadar da benzer anı haritalarında dolaşmış demek yanlış olmaz. Hem Parajanov’un hem Sarkis’in üretimleri bireysel hafızanın arketiplerle donatıldığı bir ritüel alanını hatırlatıyor.
20. yüzyılda bir rönesans adamı: Parajanov
1924 yılında Tiflis’te doğan ermeni asıllı Sarkis Yosif Parajanyan bilinen ismiyle Sergey Parajanov kendinin üç anavatanı olduğu söyler: “Gürcistan’da doğdum, Ukrayna’da çalıştım, Ermenistan’da öleceğim.” Bu sözler 20. yy’ın siyası tarihinin bir portresi gibi de düşünülebilir. Şimdidin bağımsız bu üç ülkesi (1991’de SSCB dağılana kadar Gürcistan, Ukrayna ve Ermenistan birliğe bağlıydı) barındırdığı çeşitlilik ile Parajanov’un sanatsal dünyasını ortodoks ikonalarından, Ukrayna halk masallarına, Ermeni ozanlarından sürrealizmin algı evrenine, esaretten özgürlüğe, yerinden edilmeden ölüme kadar birçok kavram ile karşılaştırmıştır. Altmışlara kadar sosyalist gerçekçilikten etkilenen Parajanov, Tarkovski’nin “İvan’ın Çocukluğu” filmini izlemesiyle sürrealizmin harmoni evrenine adım atmıştır. 1964 yılında “Unutulmuş Ataların Gölgeleri” filmiyle kendisi için yeni bir dönem başlar. 1969 yılında Ermeni şair Sayat Nova’yı anlatan “Narın Adı” ile ünü daha da artan sanatçı sürreal ve bol arketipli dünyasıyla Moskova’yı rahatsız etmiş olacak ki, Ukraynalı tarihçi Valentin Moroz’un davası sırasında verdiği ifadede, yazarı suçlu göstermeyi reddettiği için hapsedilip Sibirya’ya çalışma kampına (Gulag) yollanır, sürgün sonrası da film çekmesi yasaklanan sanatçı 1985’e kadar olan 16 yıllık döneminde kolajlar, resimler, mozaikler, metal rölyefler, bebekler, enstalasyonlar üretir. Seksenlerde Sovyet rejimindeki ılımlı esneme ile yeniden film çekmeye başlar. 1985 yılında çektiği Azeri-Türk masalı “Aşık Garip” ile 1989 yılında İstanbul Film Festivali‘nde Jüri Özel Ödülünü kazanan Parajanov, 1990 yılında Erivan’da vefat etti. Kendisinin de belirttiği gibi bavul artık bir file dönüşmüştür ve her şeyin birbiri içinde dönüştüğünü hatırlatan bu fili sergide görebilirsiniz.
Dördüncü Kat
Parajanov’un çeşitli disiplinlerdeki üretimleri ve kronolojik yaşam öyküsü ile donatılan mekanda griler de kendine yer bulmuş. Gri duvarlar, ekranların ışığı taşıyan kıvrılmış gri kablolar adeta SSCB’nin baskısının bireyin hafızasındaki temsilini andırıyor. Ancak hatırlayalım bu sergide karamsarlığa pek yer yok; sanatçının kolajları, film sahnesi eskizleri, kostümler, filmlerinden sahneler, bebekler, şapkalar, enstalasyonlar izleyiciyi baskının dünyasından üretebilmenin sonsuz tadına yönlendiriyor. Sergideki tüm işlerin kendine has büyüsü mevcut. Misal şapkalar: izleyiciyi dik konumlanan yürüyüşünden yere doğru yönlendirip, temsili de olsa her birinin kafasına eşlenerek biricikliğimizi hatırlatıyor. Ancak bir performans sanatçısı olmamın da etkisiyle ruhumu, bedenimi, zihnimi yani kutsal üçlümü hareket etmeye teşvik eden üç iş deseler: “Seçim Düzenleyen Kuklalar”, “Aşık Garip için Kostüm” ve “Son Akşam Yemeği”. Sırasıyla kutsal ruh, oğul yine oğul çünkü baba burada gri duvarlar. Bu katta karşımıza tanıdık bir yüzde çıkıyor. 1989 yılında İstanbul Film Festivali için İstanbul’a gelen Parajanov’un fotoğraflarını çeken Ara Güler.
Beşinci Kat
İstanbul doğumlu, ermeni asıllı, Paris’te yaşayan ve gördüğüm her işini sevdiğim tek sanatçı olan Sarkis, Parajanov’un üst kat komşusu. Aslına bakarsanız komşuluktan da öte bir hissiyat bu. Sarkis, Parajanov’un filmlerinin döndüğü tüplü televizyonları kilimlerin aralarına yerleştip, tavandan aşağı doğru uzanan elbiselerden oluşan bedensiz kadim ruhu 12’ye eşlemiş ve 13. olan ikona duvardan olanları izliyor. Hani bazen yolunuza devam ederken, şöyle yan gözle arkaya bakarsınız ya! İşte o an o odada elbiseye iliştirilen bir çift pembe bale ayakkabı aracılığıyla çocukluğumla kısa bir süreliğine karşı karşıyaydım. Çocukluk yavaş yavaş ait olduğu yere giderken tekrar sergideyiz. Koridorumsu alan ikonalarla dolu, arka odada ise Parajanov-Vitray- Parajanov’un neon imzası üçlüsünün karşı duvarında bir kutuya hapsedilen altın vaftiz madalyonu. Madalyona arkanızı verip, sağa dönüp, havanın kararmasını beklerseniz Pera Müzesi’nin tarihi yarımadayı gören camından Parajanov’un neon imzasının hayaletini görebilirsiniz. Solunuzda ise John Cage’in harmonisinin eşlik ettiği bir yerleştime size eşlik ediyor olacak. “Parajanov, Sarkis ile” kimimize göre de ” Sarkis, Sarkis ile” çünkü ilk ismimiz hep yanımızdadır.
*Parajanov, Sarkis ile 13 Aralık – 15 Mart tarihleri arasında Pera Müzesi’nde ziyaret edilebilir. Sergiye eşlik eden “İsyankar İmgeler” film seçkisini de kaçırmayın derim. Unutmadan cuma günleri 18:00-22:00 arası sergiyi ücretsiz gezebilirsiniz.