A password will be e-mailed to you.

Ayşe Tütüncü özgürlük ve çocukluk üzerine sorularımızı cevapladı.

 

Çocukken sizi en çok üzen olay neydi?

“En” diye bir şey seçemem, ama annemin sıkıntı duyup üzüldüğü anlar… Bu arada en korkulu an deseydiniz ona uzak ara tek bir cevap verebilirdim, tüh.

 

Nerede yaşamayı hayal ediyordunuz?

Öyle bir hayalim yoktu; öyle bir şeyin hayal edilebileceği gibi bir fikrim de yoktu.

 

Yaşadığınız en mutlu anı hatırlıyor musunuz?

“En” tanımlaması benim için sorunlu, öte yandan “mutlu” kelimesi de bir çocuk için çok uygun değil bana kalırsa, çocukken “sevinçli”, “coşkulu” hissedebiliriz kendimizi, ama “mutluluk”… Bir çocuk bunu hissedebilir mi? Çünkü mutluluk sadece anlık bir his değil, bundan çok daha öte, hem bu ana, hem de aynı zamanda insanın tüm mevcudiyetine dair gibi gelir bana. Bir gün altı yaşında bir çocuk şöyle lafa girmişti: “Ben bütün hayatım boyunca …” onu dinleyen hepimiz güldük, işte orada neden güldükse bir çocuğun gerçek anlamda “mutlu” olması da doğru bir kelime seçimi olmaz bence.

 

Çocukken yaptığınız en büyük hata neydi? Peki ya hata olduğunu hissedip de affettikleriniz oldu mu? Bir de tabii hatırlaması hoş olmasa da aldığınız en büyük ceza ne olmuştu?

Beni çok endişelendiren tek ve net bir olay hatırlıyorum. Allah’ım, suçluluk duygusundan ölecektim! Ben beş yaşımdaydım, yeni doğmuş kardeşime çok severek bakıyordum, annem “aman kucağındayken başını kolla, elini arkasına koy ki başını geri atarsa tutarsın” demişti, bunu bana güzelce göstermişti de, günlerce onu öyle tutup kucağımda mışıl mışıl uyuttum. Ama bir gün o kafasını öyle bir anda aniden geri attı ki tutamadım ve saatlerce kardeşimin bu yüzden öleceğini zannettim. Çektiğim azabı unutamam…

Affettiğim dedem. 11 yaşımdan itibaren şort ve kısa etek giymemi yasaklamıştı, pek üstüme alınmadım ve şöyle düşündüm: “Eh işte o da bütün dedeler gibi yasakladı”, hatta yine de şanslı olduğumu düşündüm, çünkü bazı kızlara dedesinden önce babası koyuyordu bu yasağı o dönemde. Biz yaramazlık, hata falan yapınca duruma göre kıçımıza bir ya da üç-dört şaplak yerdik, daha sonraları da bize surat asılırdı. Tek bir önemli büyük ceza hatırlamıyorum.

 

Körebe mi? Saklambaç mı?

Saklambaç.

 

En sevdiğiniz erkek kimdi ve en sevdiğiniz kadın?

Erkek, babam ve dedem arasında seçim yapamıyorum; kadın annem.

 

Favori çizgi kahramanınızı hatırlıyor musunuz?

Ben pek fazla çizgi film-roman seyretmiyor-okumuyordum, aynı zamanda iki okula birden gittiğim için (konservatuar ve normal okul) öyle bir vaktim yoktu, çizgi kahramanlara kalben bir bağlılığım maalesef gelişemedi, ama hatırladığım Tom ve Jerry var.

 

Gerçek hayatta kimi bir kahraman gibi görüyordunuz?

Bilmem ki… Kız çocukların kahramanı olur muydu? Tabii ki doğal olarak annem gibi, teyzem gibi olmalarım, yapmalarım oldu, annem mühendis, teyzem mimar. Sonra da 20’li yaşlarımda örnek almaya başladığım tarihten kadınlar oldu… 30 yaşlarımda mesela bir yazı yazarken konu gereği orkestra şefi bir kadın örneğine bakmam gerekiyordu, o zaman Veronika Dudarova’yı keşfetmiştim, 20. yüzyılda senfonik orkestra şefi olmayı başarmış ilk kadındı, 60 yıl boyunca Moskova Devlet Senfoni Orkestrası’nı ve başka orkestraları yönetmiş…

 

Ne dinlemeyi severdiniz? Hangi şarkı dilinizden düşmüyordu?

Konservatuardaki piyano eğitimi nedeniyle Bach, Chopin, Bartok, Debussy veya sonraları Stravinski vs… dinler, öğrenir, çalar, severdim, dolayısıyla çocukken dikkatim enstrümantal müzikteydi… Keşke o zamanlar Neşet Ertaş veya Hacı Taşan’ı dinleyebilseymişim, ama annem ve babam evde türküler/ sanat musikisi şarkıları söylerlerdi hep ara ara, “Ben Kaybettim Yolumu, Ellerin Günahı Ne”, “Telgrafın Tellerine Kuşlar mı Konar”, “Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın” vb…

 

Kimi idol olarak görüyordunuz?

Çocukken istediğim her özelliği kendinde toplamış tek bir örnek kişi yoktu, kızlar için her meslekten (ya da varoluş şeklinden) idol bulmak kolay değildi. Mesela Türkan Şoray gibi olmak isteyebilirdiniz ama ya cerrah veya itfaiyeci bir kadın ya da astronot falan olmak isteseniz ne olacak? Hadi şimdi Google var, en azından kim varmış, neymiş açar bakarsınız, ama eskiden hemen bakıp bulabileceğiniz araştırma kaynakları yoktu…

 

En sevdiğiniz renk neydi?

Kırmızı ile aramda bir şeyler olduğu kesin; bir yandan hep onu arıyor, bir yandan da ondan kaçınıyordum.

 

En sevdiğiniz çiçek ve en sevdiğiniz hayvanı da soracağım.

Bir ayrım yaptığımı hatırlamıyorum, dedemin bahçesinde büyürken çeşitli meyve ağaçlarının, çiçeklerin isimlerini öğrendik, onları bir bir suladık, zamanı gelince meyvalarını toplamak için yarıştık, fındık toplamaya ve herkesten gizili açıp yemeye bayılırdım, erik, kiraz, dut, dalında kızaran domatese olmuş mu diye bakmaya da, gül vardı, menekşe vardı, bahçeye çeşit çeşit hayvan girdi, çıktı, kaçtı, hepsinin huyunu suyunu öğrendik. İşte bunların hepsi bir arada vardı.

 

İlk okuduğunuz kitap neydi?

Kesinlikle okuduğum ilk kitap değildiler ama evde kütüphanede bulduğum İki Esir ile Hatıralar Yaşadıkça’yı ve bana hediye gelen Çocuk Kalbi’ni hatırlıyorum.

 

Bildiğiniz bir tekerleme var mıydı?

“Bu köşe yaz köşesi, şu köşe kış köşesi, ortada su şişesi,” bir de “yağ satarım, bal satarım, ustam ölmüş ben satarım”, gerçi bu ikincisi tekerlemeden çok çocuk şarkısı ama…

“Kendi kendini kısıtlamamayı becermek çok mühim”

Özgürlüğünüz kısıtlandığında en çok neye üzülüyorsunuz?

Bunun “kendi kendini kısıtlamak” şeklinde bir yaşantıya dönüşmesine. Dönüşmemesini becerebilmek çok mühim.

 

Kendinizi yaşarken en özgür hissettiğiniz yer neresi?

Sahne anları, dere tepe dümdüz doğada gezerken, beste yaparken ve bir yazı yazarken.

 

En büyük hayaliniz ne?

Kendimi kısıtladığım noktaları aşmak ve bir de dijital hayatla kendi üslubumda halleşebilmek, barışabilmek.

 

Birileri sizin özgürlüğünüzü ihlal ettiğinde hangi şartlar altında hoşgörebilirsiniz?

Ya eğer bir nedenle kesinlikle mecbur kalmışsa, ya da öyle değilse bile bana bunu yaptığını farkedip itiraf edip özür diliyorsa.

 

En özgür bulduğunuz erkek karakter?

Mahatma Gandhi, “esas savaşımız kendimizledir”, kendiyle savaşını kazanan kişi özgürdür bence.

 

Peki ya kadın?

Benim tarihte en özgür bulduğum kadın karakterlerden biri Lou Andreas-SalomeLou Andreas-Salome’dir.

 

Tarihte size ilham veren en özgürlükçü kişi kim?

En özgürlükçü kişi diye düşünerek değil ama Friedrich Engels “Özgürlük zorunluluğun kavranmasıdır” sözüyle ilham verir bana.

 

Kendi hayatınızda en özgür bulduğunuz kadın kim?

Bir değil yedi-sekiz kadın var, hepsinde ortak olan şey şu, gereksiz derecede ayrıntılara gömülmeyip, başkalarını da bir yerden sonra çok fazla düşünmeyip fazla oyalanmadan kararlarını verebilmeleri.

 

Resimlerinde özgürlük hissi aldığınız ressam kim?

Resim ile bunu ayırdedecek kadar organik bir ilişkim olmadı.

 

Sizi en özgür hissettiren müzisyen?

Bu cevabı burada sorduğunuz bütün sanatlar için verebilirim aslında: Bir sanatın özgürlükçü olmaması zaten tuhaf olurdu, öte yandan eğer bunu miktar ile tartacaksak çok özgür ama çekilmez bir tablo, çok özgür ancak dinlenmez bir müzik parçası yapılmış olabilir, ne kadar çok özgürlük kullanılmışsa o kadar iyi bir eser olmuştur denemez, bir dengeye ihtiyaç var, çok özgür ve çok sıkıcı bir doğaçlama yapmak mümkündür mesela, sanat yaparken neden ne kadar ne zaman özgür olunacağı gibi bir mesele var. Bir bestecinin bestelerken kendini çok özgür hissettiği bir eser sonra çalıcılar için bir hapishaneye dönüşebilir, en ufak bir farklı yoruma veya serbest çalınacak tek bir pasaja yer verilmemişse mesela… Yine de bize somut bir şey söyle derseniz klarnetçi ve besteci Louis Sclavis’in üslubu geliyor aklıma ilk.

 

Özgürce yapmaktan en hoşlandığınız şey.

Yayılıp film seyretmek.

 

İstediğiniz kişinin hayatını bir gün yaşayabilirsiniz. Bu kim olurdu?

Osmanlı’da 1850-1936 arası yaşamış olan piyanist, şair, yazar ve besteci Leyla Saz veya 1918-2005 arası yaşamış olan ses sanatçısı, koro şefi ve besteci Melahat Pars’ın yerine geçip o zamanki toplumsallıkları onların gözünden yaşamak merakımı çekebilirdi. Öte yandan 13. yüzyılda İskoçya’da yaşayan bir köylü kadını olmak da var tabii…

 

Tüm çevrenizi seçme özgürlüğüne sahipsiniz. Nasıl özellikleri olan insanlar seçerdiniz?

Karşısındakini farkeden, onu farklılığıyla farkeden, bundan ötürü sinirlenmek veya karşısındakini bastırmak yerine bunu sahiden kabul eden insanları.

 

Sizce özgürlüğün rengi?

Rengarenk.

 

En özgürlükçü şiir? Özgürlükçü şiir nasıl olur, neye özgürlükçü deriz?

Hayal etmesi zor geldi bana, bir sürü soru üşüşüyor kafama, mesela tam da bugünlerde bir kısa şiirine rastladım Rıfat Ilgaz’ın; Uzak Değil.

UZAK DEĞİL

Çaresizlik akşamında düşünülmüş


Bakıp bakıp kör pencereden


Bir yudum suyun bir soluk havanın


Sudan da havadan da üstün dost yüzünün özleminde


Alıp başımı gitmek.

Atsız arabasız


Alıp başımı düşlerin çıkmazından


Karışmak taşa toprağa. Yolculuk….

 

Bu şiir özgürlükçü müdür? Bir özgürlük özlemini kırılganca ifade etmek özgürlükçü müdür?

Yoksa bu ifadenin militan olduğu bir durumu mu kastediyorsunuz? Nazım Hikmet’ten bu konuda sorular soran şöyle bir şiir de var:

Özgürlük

Haydi koş alabildiğince özgür

Özgürlük dediğin nedir çocuğum

Koşabilmek mi kumsallar boyu

Meydanlar dolusu bağırabilmek mi yoksa

Susabilmek mi asırlar boyu

Sessizce ağlayabilmek mi yoksa
,

Sen sen ol çocuğum

Özgürlüğü öyle hafife alma

Özgürlük ne yarım ekmek ne yarım ezgi

O masmavi bir bulut gökyüzünde

Ulaşılması güç ama imkansız değil

Özgürlük birlikte paylaşamadığımız

Yüreğimizden bileğimize indirilen zincir olmasın

 

Tüm sloganlara izin verildi, sizinki ne olur?

Başka türlü bir dünya mümkündür!

 

Son olarak da Corona virüsü salgınından haberdar olduğunuzda ve eve kapandığınızda duyduğunuz en büyük pişmanlık ne oldu? Şimdi tekrar özgür olsanız bunu da telafi etmek için ilk ne yapmak istersiniz?

2018 yazında Açık Radyo’nun Açık Yeşil kitabını okudum, o kadar etkili ve o kadar çok yaşamsal bilgi var ki içinde, üstelik insanın hayat görüşünü de güncellemesine sebep olabilecek bilgiler, “neden daha önce okumadım ki” diye hayıflanmıştım, ama Corona günleri başladığında şahsi özel bir pişmanlığım olmadı. 30 yaşımdan beri zaten ne yediğim, ne kadar ve ne zaman yediğim, nasıl sağlıklı kalacağım konusu, sağlıklı olma arzum hep vardı, ancak dünya nimetlerini har vurup harman savurma konusuna gelirsek, farklı farklı bütün şahsi tercihler birleştiğinde “insan”ın dünya kaynaklarını ne kadar acımasızca ve hoyratça harcadığı malum, tek tek öyle olmayan insanlar olsa da durum bu, mühim olan buna karşı ne yapabildiğimiz ve ne yapacağımız, işte daha önce okumalıydım dediğim kitap bununla doğrudan ilgili. Artık hiç bir şeyin eskisi gibi sürmemesinin yollarını topluca bulmalıyız.

 

İLGİLİ HABERLER

Karantina Röportajları: Tilbe Saran

Haftanın çocuk kitabı: Renk Renk Caz

Daha fazla yazı yok
2024-12-24 00:58:39