Kendini ne kadar karanlık olarak tanımlasa ve modern bir arabesk duygusu sunsa da, Joy Exit, Leonard Cohen‘ın ünlü şarkı sözündeki gibi o karanlığın içindeki çatlağın farkında ve oradan giren ışığın peşinde… Şirin Soysal ve Erdem Helvacıoğlu’ndan oluşan ikiliyle nasıl bir araya geldiklerini, sanattan nasıl etkilendiklerini ve müziklerini konuştuk.
Sanatatak okurlarını belki de en yakından ilgilendirecek konuyla başlayalım. Frida’nın duonuz için özel bir anlamı var…
Frida Kahlo’nun ölüm döşeğinde yazdığı bir cümle var; ‘Umarım çıkış coşkulu olur ve umarım buraya bir daha dönmem.’ Dünyevi yaşamın acı ve mücadele dolu bir süreç olduğunu ve buraya doğma döngüsünden kurtulma arzusunu ifade ediyor. İkilimizin ismi, bu cümlede yer alan (tabii orijinali İspanyolca olan) “joyful exit”, yani “coşkulu çıkış” tümlecinden türetilerek, “joy exit”, yani ‘coşku çıkışı’ oldu. Frida’nın hayata bu sancılı bakışı ve nihai özgürlük arayışı müziğimizi ve anlattığımız hikaye ve duygulara sanki ayna tutuyor. Bunu farkettiğimizde, onlarca isim arasından, aslında daha ilk başlarda aklımızda yer eden Joy Exit ismini seçtik ve onunla bütünleştik.
Nasıl bir araya geldiniz? Albüm fikri nasıl oluştu?
Ortak arkadaşımız, prodüktör ve müzisyen Joe Mardin (Arif Mardin’in oğlu) bizi tanıştırdı. Sonrasında stüdyoda bir araya geldik, aklımızda ne yapacağımızla ilgili bir şey yoktu. Sadece bir şeyler denemek istedik. Derken hızla parça üretmeye başladık. Akıcı ve doğal bir şekilde art arda parçalar çıkmaya başladı. Çok iyi bir uyum yakaladığımızı anladık ve bunu İngilizce sözlü ve uluslararası odaklı bir ikili olma hedefiyle bütünleştirdik. Ürettiğimiz şarkı sayısı bir albümü geçiyordu o yüzden önce Joy Exit EP’yi çıkarmaya karar verdik… 2019’da ise 12 parçalık albüm geliyor. Albümden önce iki tane cover yayımlayacağız; çok eski iki parçanın modern ve ‘cool arabesque’ tonlu yorumları diyebiliriz… Hangi şarkılar olduğu şimdilik gizli kalsın.
Joy Exit adının çağrışımına hiç de sürpriz yaratmayacak biçimde Bandcamp sayfasında kendini karanlık ve melankolik diye tarif ediyor. Kesinlikle doğru da… Peki, neden?
Dünya karanlığın ve aydınlığın dualitesinde sallanan bir yer ve biri, diğeri olmadan var olamaz. Herkes mutluluğu ister ve arar fakat mutlu olduğumuz anlarda bile bunun kalıcı olamayacağı bilinciyle tekrar mutsuzluğa, umutsuzluğa sürükleniriz… Demek ki ikisinin de ötesinde bir yer, bir gerçeklik olmalı ve esas olan bu olmalı. Tüm dramlar, hüzünler, umutsuzluklar ve çarkın diğer tarafındaki mutluluklar, güzellikler, ekstaziler de bu gerçeğin arayışı ve keşfi uğrunda yaşanıyor. Bizim müziğimizin de çıkış yeri burası. Karanlığa ve melankoliye olan ilgimiz aslında onun ötesinde olan bilinmezliğe duyduğumuz özlem ve aşktan kaynaklı. Bir de karanlık hiç bir zaman saf karanlık olamaz. İçinde daima ışık kapıları vardır. Joy Exit’de bu ikilemi duyabilirsiniz.
Sanat dünyasından karanlığınıza layık, karanlığından ve melankolisinden etkilendiğiniz Frida dışında hangi sanatçılar var?
Tarihin farklı dönemlerinden ve farklı sanat dallarından birkaç isim verecek olursak; Hieronymus Bosch, Gogol, Dostoyevski, Beethoven, Ahmet Haşim, Engin Ergönültaş, Mithat Cemal Kuntay, Paulo Pasolini, Federico Fellini, David Lynch, Majid Majidi, Kurt Weill, Billie Holiday, Nina Simone, Edith Piaf, Lhasa de Sela, Diane Arbus, Alfred Hitchcock ve Stanley Kubrick.
Tarzınızı “sinematik pop” olarak tanımlıyorsunuz, bu akımı takip eden ya da bu akıma yakın bulduğunuz isimler var mı?
Kendilerini böyle tanımlamasalar da, mesela Jon Hopkins, Sigur Ros, Massive Attack, Air, Portishead ve Goldfrapp sinematik müzik yapıyorlar.
“Sinematik” dendiğinde akla ilk olarak film müziği albümleri geliyor. 5 şarkılık EP’nizden dizilerde, filmlerde kullanılan ya da kullanılacak şarkılarınız var mı?
Olmasını umuyoruz. İlerde bu yönde daha aktif girişimlerimiz olacak. Sadece dizi ve film değil ama oyun müzikleri yapmayı da istiyoruz. Daughter grubunun son albümü Life Is Strange: Before The Storm adlı bilgisayar oyununun müziklerinden oluşmakta.
Hangi yönetmenin filmine özel müzik yapmak isterdiniz?
Müziğimizin Jonathan Glazer, Tom Tykwer, Paulo Sorrentino, Lynne Ramsay, Michael Mann veya Jim Jarmush gibi yönetmenlerin tarzlarına yakışabileceğini düşünüyoruz.
Türkiye’de mi yurt dışında mı daha ünlüsünüz? Şarkılarınız tamamen İngilizce olduğu için yurt dışı başarınız daha fazla olsa bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Şirin Soysal: Şimdilik daha çok Türkiye’de biliniyoruz, proje burada doğdu ne de olsa. Ama vücut bulması ve tamamlanması New York’ta gerçekleşti. Biz illa ki uluslararası olalım diye yola çıkmadık. Hatta ben Türkçe yazarak başladım ilk, ama kendimi İngilizce`de daha rahat ifade ettiğimden İngilizce’ye döndük. Bu sebeple de yani hem dili, hem konsepti ve hem de tarzından ötürü uluslararası bir kimliğe büründü ve proje o yönde ilerledi. Erdem’in New York’ta olması ve geniş bir müzik çevresi içinde bulunması sebebiyle de, Joy Exit’in orada da tanıtımı yapılıyor ve o anlamda tanınırlık artmakta. Hedefimiz 2019’da albümü çıkardıktan sonra hem Türkiye ve hem de diğer ülkelerde müziğimizi dinleyiciyle buluşturmak, konserlerde onlarla bir araya gelmek.