Artist 2017 / 27. İstanbul Sanat Fuarı, yaşam bulduğumuz yeryüzünde gelecek tahayyülümüzün elimizden alındığı, distopik bir dünyanın her gün kendini güncellediği bir zamanda “Ütopya” temasıyla çıkageldi. Dar zamanlarda umudu diri tutmak, bir arada yaşamın yollarını aramak ve ütopyacı arzuyu hareket geçirmek adına sanatçılar ve küratörler buluştu.
Fuar kapsamında Rafet Arslan’ın küratörlüğünde sanatçılar Sadık Arı, Can Aytekin, Can-D & Chew-Z, Fulya Çetin, Ece Eldek, Nermin Er, Emin Mete Erdoğan, Murat Germen, Genco Gülan, Alper T. İnce, Sinan Logie, Elif Soylu, Onston, Deniz M. Örnek, Gümüş Özdeş ve Berkay Tuncay’ın yer aldığı “Kara Ütopya” sergisi de gerçekleşiyor.
“Ütopyacı arzuya, insan uygarlığının aydınlık ve karanlık geçitleri (müzeler ve toplu mezarlar) dışında yeni bir bakış mümkün mü?” sorusuyla yaklaşan ve bunu “Kara Ütopya” başlığı altında ele alan Arslan’la serginin yanı sıra ütopyacı arzunun insanlık için önemini, modern ütopyaların açmazlarını ve pek tabii “Kara Ütopya”yı konuştuk.
Öncelikle “ütopya” anlayışından başlamak istiyorum. Aslında ütopist düşünce, dönemlerinin siyasi, ekonomik ve toplumsal zorluklarından dolayı ortaya çıkıyor. Yeni bir dünya, toplum ve iyi bir hayatın yolları sunuyorlar. Böyle bir itkinin olması insanlık için ne ifade ediyor?
Ütopyacı arzunun kendisi, insan türü için vicdan hâkimiyetinde, idrak gözü açık, hür düşünceyle beslenen, oyun ve karnaval merkezli bir hayata özleminin ve umudunun simgesi olmuştur. Leonardo’dan Shakespeare’e, Brueghel’den gerçeküstücülere; insan türünün yüzü geleceğe çevrili, yaratıcı ve öncü ruhunu temsil etmiştir.
Bu anlamda ütopyacı itkinin/arzunun yokluğu demek, bundan sonraki insan tarihinin salt yıkım, ölüm, savaş, talan ve asimilasyonla kaplı olması demektir.
Fakat böyle bir arzunun gerçekleşme ihtimaline karşılık bu arzuyu körükleyecek güç odakları da kendi ütopyalarını kurma ve yaşatma arzuları da gün gibi ortada. Bu noktada sorun ütopik bir düşünceye inanmakla yeterli değil gibi geliyor. Başka neleri harekete geçirmek gerekiyor?
Ben ütopyacı bir sosyalist olarak, ütopyacılığın bir düşünce ve ona bağlı grupların hedeflediği topluma giden bir organizasyonundan öte sürekli yaşayan canlı bir arzu, bir yaratma ve eyleme hali olduğuna inanırım. Ütopyacı itki; tekillikleri kutsayan ve oradan kolektif deneyime açılan tek düşünce biçimidir. Bu manada ütopya “bugün, şimdi, burada” ütopyacının kendi yaşamı, insanlarla etkileşimi ve üretiminde hayat bulan bir eylemdir; bir varoluş biçimi ya da tercihidir.
Bunun ötesinde ütopya düşüncesini salt siyasi programlara, bildirilere, toplanmalara indirgemek, aynı zamanda onun özünde disipline gelmeyen, çocuksu, arzulu ve oyuncul tavrını da rasyonelleştirmekte demektir.
Tarihe baktığımızda rönesans, reform hareketleri, bilimsel ve teknik devrimler ve aydınlanma modern dünyanın yapı taşlarını oluşturuyorlar. Bununla birlikte modernizmle beraber kimi ütopist düşüncelerin hayata geçtiğine tanık oluyoruz. Bu dönemden sonra her şey insanlık için çok daha iyi gittiği algısı yaratılıyor. Sizin de sergi metninde belirttiğiniz gibi “Ütopyaların yeryüzüne ve ana indiğini” görüyoruz. Bu noktada bir takım sorunlar çıkıyor. Modern ütopyaların açmazlarından bahsedebilir misiniz?
Az önce dediğim gibi eğer ütopya peşinde koşulacak bir simge, program, ideolojiye dönüştürülürse gerçekliğe denen düzleme teslim edilir ve kendi içindeki radikal öznellikler pınarının çöle dönmesine yol açılır. Birinin hayata geçirdiği cennet, hep ötekinin cehennemi olmuştur.
İnsan türü bugüne dek, ürettiği bilim ve teknolojinin, geliştirdiği nüfus ve toplumların sorumluluğu taşıyacak olgunlukta olmamıştır. Modern dünyada her şey teknik akıl ile yürütülürken, bırakalım ütopya fantastik bir kaçış çizgisi, büyülü bir gerçeklik, gerçeküstücü bir uzay olarak kalsın. Yoksa modern toplumun yarattığı gerçekliğin kendisi yeterince ağır, sıkıcı ve boğucu.
Tam da bu açmazlardan sonra anti- ütopyaların doğduğunu görüyoruz. Bunu ütopyaları elimizden almak için girişilmiş bir çaba mı olarak yorumlamak gerekiyor? Yoksa anti ütopyaları haklı çıkaracak; tarihsel, güncel, politik veya başka birçok zemin mevcut mu?
Anti-ütopya; modernliğin ve aydınlanma projesinin kendi vaatlerini (eşitlik, kardeşlik, özgürlük) gerçekleştirme konusunda güdük kaldığı ve hatta dünyanın ucundaki yerli halkları ve doğanın sömürgeleştirilmesi suçuyla da ütopist iddiasını lekelediği dönemde ortama çıkar.
Anti-ütopya, genel olarak modern dönemin kaotik, kalabalık ve endüstriyel kent manzarası içinde doğmuştur. Başından beri teknik ve endüstriyel üretim/yaşamın insan ruhunda yarattığı tahribata karşı romantik itiraz ve onun gotik hayaletlerinden etkilenmiştir. Bu manada anti-ütopya’nın ilk örneklerini Mary Shelley, Charles Dickens, E.A. Poe’nun kıyametimsi ilk şehir manzaralarında görüyorum. Anti-ütopya zaman içinde makinenin kentine bir eleştiri iken, hemen ardından insanın ve toplumun makineleşmesine bir tepkiye dönüşüyor. Tam da “ütopya”nın gerçekleşebilir bir amaç haline gelmeye başladığı süreçte.
Anti-ütopya; 20 yüzyıl ile popülerleşmiş, soğuk savaş döneminde ideolojik kullanımlara maruz olmuş ve bir aşamadan sonra taşıdığı nihilist tavır ile yer yer içindeki ütopik özü de tahrip etmiştir. Bu noktada anti-ütopya bakışının da ütopyayı işlevsel bir zemine çekmeye çalışan yaklaşımlar gibi bir koda dönüştüğüne şahit olduk.
“Ütopya” temasıyla gerçekleşen 27. İstanbul Sanat Fuarını “Kara Ütopya” kavramıyla ele alıyorsunuz. Neden böyle bir anlayışla yaklaştınız?
Ütopyacı arzuya, insan uygarlığının aydınlık ve karanlık geçitleri (müzeler ve toplu mezarlar) dışında yeni bir bakış mümkün mü sorusu “Kara Ütopya” başlığını çıkarttı. Şu an için formüle dökülmemiş, araçsallaştırılmamış bir başlıkla ütopya denen arzuya yeniden bakmak; bunu yaparken saltık aydınlık ve karanlık konumların ötesinde, bile istiye alacakaranlık kuşağı içinde düşünceyi ve imgeyi gezdirmek istedim.
On altı sanatçıyla ciddi bir çalışmaya soyunduğunuz görülüyor. Fuara nasıl hazırlandınız?
Önce az önce bahsettiğim bir fikir ve onun üzerinden bir metin oluşturma süreci ile yola çıktım. Ardından bu fikirler ile örtüşen imgeler oluşturan sanatçılar arasından bir liste yapıp, tek tek iletişime geçtim. Daha sonra davet ettiğim sanatçı arkadaşlarımın da sergide yer almak istemesiyle ikili-üçlü ve toplu buluşmalar ile serginin imgesini belirginleştirmeye başladık.
Sergide yer alacak ya da onun için üretilecek eserlerin (ki çok büyük çoğunluğu bu sergi sürecinde ortaya çıktılar) netleşmesiyle, Artist2017 Fuar alanında “Kara Ütopya”yı nasıl gerçekleştirebilir, klasik fuar stant mantığı ötesinde bir yerleşim nasıl sağlanır konusuna kafa yordum ve sanatçı arkadaşlarımın önerilerini de değerlendirdim.
Serginin açılmasına 10 gün kala bizim alan krokimiz hazırdı ve kalan zaman içinde bir sergi broşürünü tasarladık ve basılı bin adet olarak sergi açılışına yetiştirdik. Bu süreç boyunca, “olabildiğince” kolektif sürecin işlemesinden mutluyum. Bir arkadaşımız mailing tasarımını üstlendi, başka bir arkadaşımız broşürün tasarımını, yine bir sergi sanatçımızın broşürün basım sponsorluğunu üstlenmesi, sergiyi birlikte kurmamız ve alanda olmamız örnekleri gibi..
Sanatçıların kara ütopyaya eserleri yoluyla yaklaşımlarından bahsedebilir misiniz?
Bu açıdan sergi metninin farklı kavşaklarından temayı yakalayan çeşitli yaklaşımlar oldu. Kimi yapıtlar gerçekliğe karşı, alternatif fantastik/bilimkurgusal yaklaşımlar ortaya koydu, kimi yapıtlar ise güncel gerçekliğin ağırlığına karşı yadırgatıcı bir karamizah yaklaşımı benimsedi. Bazı yapıtlarda şiirsel bir imge ortaya konarken, bazı yapıtlarda tarihsel bir soruşturmanın izleri ortaya çıktı. Sonuçta, yaşadığımız halin olağanüstülüğü koşullarında 16 sanatçının, farklı teknikler ile ürettiği 17 eser ile Kara Ütopya tartışması açılmış oldu. Bu sorgulamanın bireysel ve kolektif öncesi olduğu gibi, sonrası da beklenebilir.
Kara ütopyalar bizler için ne öneriyor? Ütopyadan farkı neler? Ütopya’ya bir dinamizm kattığını söyleyebilir miyiz?
Kara Ütopya fikrinin tam da amacı ütopyayı bir yeni bir bakış açısı, okuma ile ele almak ve ona mümkünse bir dinamizm katmak. Ütopya içindeki karanlığı alımlamak, disütopya içinde gizli ütopist boyutu ortaya çıkartmakta Kara Ütopik yaklaşımın refleksi içinde oldu, olacaktır. Uzun vadede ise belirgin kodların oluşturduğu düz hatlar ötesinde, hareket halinde, sınır ihlalcisi, arzuları merkeze alan, oyuncul bir imge/hayal oluşturma amacına bir giriş teşkil ediyor.
Distopyada sanatçının rolü
21. yüzyıl insanı için kara duygululuk mu yoksa ütopist anlayışların yeniden canlanması daha önemlidir?
Ben, geldiğimiz zaman ve insanlık kavşağı bağlamında bu iki yaklaşımın arasında Çin Seddi olmadığını düşünüyorum. Hala W. Benjamin’in içinde coşkun bir ütopya saklı aktif kötümserlik yaklaşımının etkisindeyim.
Gelecek tahayyülümüzün elimizden alındığı, distopik bir dünyada yaşadığımız söyleniyor. Tam da burada sanatçının yeri, anlayışı, duruşu neleri içermelidir?
Sanatçı deneyimden yani yaşamdan yana olmak, yeniyi üretmek ve tartıştırmak, soru işaretleri döşemek, başka hayatların var olduğunu sürekli hatırlatmak zorundadır. Gezegenin her yerini kaplayan yeni Ortaçağ’ın karnından yeni Rönesans’ı büyütmek; işte 21. yüzyıl sanatçısının acil ikaz veren Ütopya’sı…