A password will be e-mailed to you.

 

Alman yönetmen Andreas Dresen’in ilk uzun metrajlı filmi So schnell es geht nach Istanbul idi. Memlekete dönecek parayı biriktiremeyen bir işçinin (Yücel Yolcu) Berlin Duvarı yıkılınca Batı’da çalışıp kiraların ucuz olduğu Doğu’da yaşamasını, evine taşınacağı bir kız arkadaş arayışını konu alıyordu… Evdeki hesap çarşıya uymayınca başını belaya sokuyordu… En yeni filmi de yine Türkiyeli bir karakter üzerine kurulu ve Berlin’de Altın Ayı adayı: Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı. Her iki filmin senaryosunda da Laila Stieler’in imzası var. Meltem Kaptan’ın oğlu Murat Kurnaz’ı Guantanamo’dan kurtarmak için yaptıklarına odaklanan Rabiye Kurnaz rolünde çok başarılı bir performans verdiği bir komedi, bu film.

Terörist olduğu iddiasıyla götürüldüğü Guantanamo’da beş yıl tutulan ve annesinin de dahil olduğu uluslararası baskılar üzerine dönemin ABD yönetiminin icadı bir askeri mahkemeye çıkarılan, dosyasına tek bir kanıt bile konamadığı için sonunda serbest bırakılan Türk vatandaşı Murat Kurnaz’ın öyküsü 11 Eylül sonrasında demokrasinin askıya alındığı adaletsiz ortamdan bir örnek. Dresen medyadan takip ettiğimiz bir olayın perde arkasını araştırmak niyetiyle yola çıkıp, uyumsuz ikili formülünü kullandığı bir komedi aracılığıyla adalet mücadelesine odaklanmış.

2006’da Berlinale’de yılın olaylarından biri Mat Whitecross ile Michael Winterbottom’ın imzasını taşıyan The Road to Guantanamo / Guantanamo Yolu filminin gösterimi ve basın toplantısı idi.

ABD’nin her türlü ulusal ve uluslararası yasal yaptırımdan ve denetimden kaçınmak için Küba’da inşa ettiği hapishanede iki yıl tutulduktan sonra hiçbir suçlama yapılmadan serbest bırakılan İngiltere vatandaşı üç Müslüman gencin çektiklerini anlatan bu filmde mizaha hiç yer yoktu…

Dresen farklı türlerde film çeken bir yönetmen. Cannes Film Festivali Belirli Bir Bakış bölümünde yarışan iki filminden 2008 yapımı Wolke 9 / Sevmek İçin Geç Değil Coup de Coeur ve 2011 yapımı Halt auf freier Strecke / Yarı Yolda büyük ödülü Kim Ki-duk’ın Arirang’ı ile paylaştı. Berlinale’de dördüncü kez yarışıyor. 1999 yılında Nachtgestalten (Gece Yaratıkları) başrol oyuncusu Michael Gwisdek’e Gümüş Ayı kazanırdı. 2002’de Halbe Treppe / Yolun Yarısında Gümüş Ayı aldı. İki Almanya’nın birleşmesinden sonra beş gencin hayatlarını kurmaya çalışmasını anlatan Als wir träumten (Hayaller Kurarken) ödül kazanmadı. Bu filmler arasında mizah içerenler de var, ama komedileri genellikle gişe için çekiyor. Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı ise çok önemli ve hassas politik içeriğine rağmen Almanya içinde gişe potansiyeli taşıyacak biçimde kotarılmış, ana akım bir komedi.

İslam dinini hakkıyla öğrenmek isterken Tebliğ Cemaati’ne katılan, Pakistan’a giden, Taliban sempatizanlarıyla ilişki kuran ve Kandahar’da iken yakaladıkları “terörist” başına ödül aldıkları için Pakistan polisi tarafından CIA’ye teslim edilen, hiçbir suç işlemediği tespit edilmesine rağmen işkence gören, Guantanamo’da beş yıl hapsedilen Murat Kurnaz’ın ve ailesinin yaşadıkları o kadar ağır bir trajedi ki belki de başka türlü izlenmezdi… Roberto Benigni’nin Hayat Güzeldir adlı filmi Holokost hakkında komedi yapılamayacağı iddiasıyla eleştirilmişti, ama mizahın insani kullanımı ve filmin sıcaklığı ortadaydı. Dresen de benzer bir yolu seçmiş. Almanya’da yaşamasına rağmen Türkiye vatandaşı olarak kalmaya devam eden Kurnaz’a her iki devlet de sahip çıkmayınca tutukluluk süresi bu kadar uzadı…

Andreas Dresen basın toplantısında 2008’de salıverilişinden iki yıl sonra Bremen’de Murat Kurnaz ile tanıştığını, uzun uzun konuştuklarını söyledi. O kadar derin ve dokunaklı konuşmalar yapmışlar ki Dresen bu kadar keyfi bir şiddet kullanımını, işkenceyi ve adaletsizliği nasıl anlatacağını bilemez hale gelmiş. “Çektiklerinin telafi edilmesi mümkün değil,” diyor. Fakat mizah duygusu yüksek olan Rabiye Kurnaz ile tanışınca bu öyküyü onun üzerinden anlatmaya karar vermiş. “Sıradan insanlar da bu dünyada haklarını savunabilir,” diyen Dresen anlatısını , Murat Kurnaz’ın davasını ABD’de taşıyan ve Guantanamo mahkumlarının aileleriyle birlikte hareket eden, insan hakları kurumlarıyla çalışan avukat Bernhard Locke (Alexander Scheer) ile Rabiye Kurnaz’ın ortak çabası ekseninde geliştirmiş. Sakin, ölçülü, idealist bir insan hakları savunucusu olan, ince, uzun Bernhard Locke ile derin üzüntüsüne rağmen mizah anlayışını kaybetmeyen, alışmadığı bir dünyanın kurallarını esneten, neşeli, kilolu Rabiye Kurnaz yan yana gelince tipik bir komedi ikilisi oluşturuyor.

Meltem Kaptan

Oğlunu kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapan Rabiye Kurnaz’ı canlandıran Meltem Kaptan çok iyi bir performans veriyor. Basın toplantısında Kurnaz ile tanışmasından ne kadar etkilendiğini anlattı. Kurnaz’ın müthiş bir enerjiye sahip olduğunu, insanlara o enerjiyi aktarmayı becerdiğini, hayata iyimser perspektiften baktığını, bardağın yarısını hep dolu gördüğünü insanlarla empati kurabilen EQ’su yüksek biri olduğunu söyledi. Rabiye Kurnaz adalet arama sürecini anlattığında Meltem Kaptan kendini tutamayıp ağlamış. “Oysa Rabiye Kurnaz hemen bir şaka patlatıyor, başkalarını iyi hissettirmeyi bilen biri,”diyor. Filmde Nazmi Kırık’ın canlandırdığı eşi Bremen’deki Mercedes fabrikasında çalıştığı için uygun fiyatla otomobil alabilen Rabiye Kurnaz’ın seri biçimde otomobil kullandığı dikkat çekiyor. Meltem Kaptan gerçek hayatta da öyle olduğunu, bu yüzden otomobil kullandığı sahnelerin onu korkuttuğunu belirtti.

Filmde izlediğimiz Rabiye Kurnaz çocuklarına çok düşkün, ne yediklerini merak eden, otomobillere merakı dışında, tipik bir Türk ev kadını. Konu çocukları olunca kaplan kesilen cinsten. Gerçek hayatta aynen böyle olsa bile perdeye yansıyan karakterin daha az karikatürize edilmesi filmin yararına olurdu. Dünya meselelerine çok uzak, entelektüel hiçbir birikimi olmayan, kimseyi tanımayan kişilikler olarak tarif edilmeleri gücendirici olma sınırına yaklaştırmış bu karikatürizasyonu ama Rabiye başta olmak üzere bütün ailenin her yönüyle pozitif, ahlaklı, çalışkan, saygılı, dürüst karakterler olması sayesinde dengeyi sağlamış. Güneşe Yolculuk’tan bu yana filmografisini ilgiyle takip ettiğimiz, A sınıfı festivallerde yarışmaya alışık Nazmi Kırık Ailesini seven, sakin ve çalışkan eş rolünde çok iyi bir performans veriyor. Aşık olup evlenmemelerine rağmen üç çocukları ve Rabiye’nin kızkardeşiyle (Sevda Polat) birlikte sevgi dolu bir aile ortamı yaratan bir çift olarak tanıyoruz onları.

Dresen bambaşka çatışmaları ve ayrıntıları öne çıkarsa da davanın boyutunu da gösteriyor. Neden önemli olduğunu, demokrasi nedir, adil yargılanma, yargı bağımsızlığı ve şeffaflığı neden önemlidir gayet net anlatıyor. Normalde bunlara kafa yormayacak bir kitleye ulaşabilecek bir film yapma çabası da bundan olsa gerek…

Daha fazla yazı yok
2024-12-04 08:23:27