Bugün vizyona giren Ramin Matin imzalı Son Çıkış’ta, İstanbul başrolde. Film, hayatından bezmiş ve sabrının sonuna gelmiş olan Tahsin’in vahşi İstanbul’dan kaçıp, onu cezbeden Akdeniz sahillerine gitmeye çalışmasının hikayesi. Ramin Matin’le “Yeni İstanbul’a hoş geldiniz” dedik ve üçüncü filmi Son Çıkış’ı konuştuk.
Metropol insanının her birinin Tahsin’e benzeyen bir yanı var mı?
Kesinlikle var. Herkesin kendinden bir parça bulabileceği bir karakter.
Bu filmi çekmek istemenizin çıkış noktası neydi?
Böyle bir şehirde yaşamak nasıl oluyor, irdelemek istiyordum. Bir de herkesin dilinden düşmeyene, neredeyse otomatik bir lafa dönüşen “kaçmak istiyorum” olgusunu sorgulamak istedim.
Tahsin’in şehirden kaçamayışı sinemanın sektörel çıkmazlarına da işaret ediyor mu?
Öyle düşünmemiştim hiç! O şekilde bakarsak Tahsin’in durumu yine iyi!
Oğuz Kaynak’la uzun yıllardır çalışıyorsunuz. Nasıl bir birliktelik, birbirinizi nereden tanıyorsunuz?
Oğuz, yapımcımız Emine Yıldırım ve ben Bilgi Üniversitesi‘nde yüksek lisans yaparken tanıştık ve o zamandan beri beraber çalışıyoruz. Ses tasarımı açısından soruyorsanız eğer, senaryo aşamasında konuşmaya, fikir paylaşmaya başlıyoruz ordan adım adım bir tasarım şekillenemeye başlıyor.
Film ekibinizdeki diğer insanlardan da bahseder misiniz? Bu film için buluşmanız nasıl gerçekleşti?
Çok şanslıydım çünkü müthiş bir ekibe denk geldik. Koşulların zorluğuna rağmen çok ahenkli, gerginlikten uzak bir süreç oldu. Herkesin sadece iş olarak değil de filme tutkuyla bağlı olması bir yönetmen için en güzel deneyim. Görüntü yönetmenim Tayman Tekin ve kurugucum Evren Luş ile zaten bir zamandır çalışma fırsatı kolluyordum. Bu projede nasip oldu.
Temel meseleniz nedir? Sinemanız nereden besleniyor?
Kafamı kurcalayan, benim rahatsız eden mevzuları irdelemek ve üzerine düşünmek için film yapıyorum. Seyirciyi de düşünmeye sevk etmek ulaşmak istediğim amaç.
Bu filmden sonra nasıl bir filmde, hangi konularda kesiştiğiniz insanlarla buluşursunuz?
Bu projeye göre değişiyor. Her filme en uygun insanları bulmaya çalışıyorum. Mesala yeni projelerimden biri için yolumuz Hakan Bıçakçı ile kesişti.
Son Çıkış nasıl okunsun isterdiniz ve nasıl algılanması sizi kaygılandırırdı? (Film seyirciye ne desin ve sakın şu şekilde anlaşılmasın anlamında.)
Öyle bir derdim yok. Filmlerimde her zaman açık kapılar bırakmaya özen gösteriyorum. Önemli olan seyircilerin kendi çıkarımlarını yapmaları. Senaryoda ve filmin tasarımında zaten yeterince bilgi veriyorum. Bunun ötesinde film açıklama, anlatma bana yersiz ve yanlış geliyor.
“Her şeyi illa çok ağır ve ciddi anlatmak neden?”
Filmin eğlenceli anlatımını neye borçluyuz?
Filmin komik ve tempolu olması önemliydi. Hem seyirciye keyifli bir zaman geçirtmek için hem de zaten her gün içinde olduğumuz ve biraz iç sıkıcı bir sorunu anlatabilmek, üzerine düşündürtmek için. Komedi bunun için çok verimli bir tarz. Bir de zaten her şeyi illa çok ağır ve ciddi anlatmak neden? Çoğumuz bu büyük şehirde yaşadıklarımızı anlatırken absürtlüğünü ortaya çıkararak anlatırız, mesafe koyduktan sonra komik bir anı olarak kalır.
Geçen sürede önceki filmlerinizle Son Çıkış arasında ne gibi anlatım farklılıkları oluştu?
Her filmde farklı bir anlatım oturtmaya çalışıyorum. Kendi sınırlarımı zorlayıp, anlattığım hikayeye en uygun olduğunu düşündüğüm şekilde yapmaya çalışıyorum. İlk iki filmimde de hep mizah sokmaya çalıştım, bu sefer tam bir komedi yapmak istedim.