Çok değil bundan iki ay önce Mephisto Kitabevi’nde benim de editörüm olan Melisa Ceren Hasmaden ile söyleşisine başka bir işim dolayısıyla katılamamış ve kendisi ile tanışamadığım için üzülmüştüm. Sonunda kalemi kuvvetli yazar Irmak Zileli ile iletişime girmeme bu röportaj vesile oldu. Yine konuşur gibi akıcı bir dille cevaplamış. Bu röportajdan sonra Gölgesinde isimli kitabını okumak isteyebilirsiniz. Bende o isteği uyandırdı…
Çocukken sizi en çok üzen olay neydi?
Babamın İngiltere’ye gitmesi.
Nerede yaşamayı hayal ediyordunuz?
Her zaman İstanbul.
Yaşadığınız en mutlu anı hatırlıyor musunuz?
Eve geldiğimde balkonda üç tane yavru köpek vardı. Evde bir köpek arkadaşımın olması için çıldırıyordum ve babam hayvanları koruma derneğinden bir değil üç kardeş yavruyu alıp eve getirmişti. Tabii diğer ikisi başka evlere gidecekti ama olsun.
Çocukken yaptığınız en büyük hata neydi? Peki ya hata olduğunu hissedip de atfettikleriniz oldu mu? Bir de tabii hatırlaması hoş olmasa da aldığınız en büyük ceza ne olmuştu?
Şaka oyuncaklarının moda olduğu günlerdi. Birisi sınıfa koku bombası atmıştı. En sevdiğim, hayran olduğum vatandaşlık öğretmenimizin dersine giriyorduk.Fakat giremiyorduk. Zira sınıfa kokudan girilemiyordu. Öğretmen bu işe çok sinirlenip herkesten bir kağıda bu kötü şakayı kimin yaptığını yazıp vermesini istedi. Öğretmenimiz kendini solcu olarak tanımlayan biriydi. Hepimize bir vatandaşlık dersi olarak ispiyonculuğu ve yanı sıra otoriteye boyun eğmeyi öğrettiğinin farkında değildi sanırım. Ben ise küçüklüğünden beri evde ispiyonculuğun ne kadar kötü bir şey olduğunu duyarak büyümüş bir ortaokul öğrencisi olarak, öğretmenime duyduğum hayranlığa yenik düştüm. İtiraz edemedim. İtiraz edememekle kalmayıp koku bombasını sınıfa atan arkadaşımın ismini o kağıda yazdım. Sonrasında günlerce ağladım ve o arkadaşımın yüzünü hiç unutmadım. En büyük ceza insanın kendi kendine verdiğidir bence. Unutmamak da bunlardan biri. Öte yandan tek faydalı ceza belki, aynı/ benzer hatayı asla tekrar etmemek için.
Körebe mi? Saklambaç mı?
Saklambaç.
En sevdiğiniz erkek kimdi ve en sevdiğiniz kadın?
En sevdiğim erkek babamdı. En sevdiğim kadın annemdi.
Favori çizgi kahramanınızı hatırlıyor musunuz?
Red Kit’in köpeği Rin Tin Tin.
Gerçek hayatta kimi bir kahraman gibi görüyordunuz?
Sanırım hiç kimseyi.
Ne dinlemeyi severdiniz? Hangi şarkı dilinizden düşmüyordu?
Çocukken hayatımda müzik ne ölçüde vardı bilmiyorum. Pazar sabahları TRT’deki klasik müzik programını izlediğimi hatırlıyorum ama sanırım sıkıntıdan. Babamın öğrettiği “Or’da Bir Köy Var Uzakta” şarkısını birlikte söylerdik sık sık. Evimize kasetçalar ve kaset çok geç girdi. Ya da ben hatırlamıyorum. 1990’lı yılların başında, yani ben 12-13 yaşlarındayken, kaset çalarımız oldu ama bu kez de kaset yoktu. 12 Eylül’de Almanya’ya gitmiş olan teyzem bize kasetler doldurup yollardı. Onun sayesinde Harry Belafonte, Mercedes Sosa, Victor Jara ve Zamphir’le tanıştım. Dön dolaş onları dinlerdik annemle. Türkçe olarak da Yeni Türkü hayranıydım.
Kimi idol olarak görüyordunuz?
Bir idolüm de yoktu sanki. Ama yine annemin etkisiyle 90’lı yılların başında Camille Claudel ve Frida Kahlo’yu tanıdım. Onların yaşamları,tutkuları kuşkusuz ki annemin aktarımıyla bende iz bıraktı. Afa Yayınları’nın biyografi serisinden kitapları çıkmıştı. Bunları okuyup çok etkilendiğimi hatırlıyorum.
En sevdiğiniz renk neydi?
Mor.
En sevdiğiniz çiçek ve en sevdiğiniz hayvanı da soracağım.
Çiçek, gelincik. Atları ve köpekleri severdim en çok. Filmlerde onlar öldüğünde çok ağlardım.
İlk okuduğunuz kitap neydi?
Cubao, Okumak İstiyorum.
Bildiğiniz bir tekerleme var mıydı?
Al şu takatukaları takatukacıya takatukalatmaya götür takatukacı takatukaları takatukalamazsa takatukaları takatukacıdan takatukalatmadan getir.
Özgürlüğünüz kısıtlandığında en çok neye üzülüyorsunuz?
İrademin yok sayılmasına. Hayatım üzerinde söz ve karar hakkımın olmamasına. Somut bir yoksunluktan söz ediyorsanız ve içinde bulunduğumuz koşullar bağlamında soruyorsanız, kuşkusuz ki “Sevdiklerimle yan yana gelememek, canlı kanlı sohbet edememek” olurdu yanıtım.
Kendinizi yaşarken en özgür hissettiğiniz yer neresi?
Evim.
“Yazabildiğim sürece hayallerim gerçek olmuş gibi hissediyorum”
En büyük hayaliniz ne?
Çocukken bisikletle dünyayı dolaşmaktı. Şimdi siz sorunca fark ettim ki çocukluktaki gibi tek bir hayalim yok. Yazabildiğim ve okuyabildiğim sürece en büyük hayallerim gerçek olmuş gibi hissediyorum. Bir de tabii sevdiklerim için kurduğum hayaller var. Kızımın kendini var edebildiğini hissettiği özgür bir hayat kurabilmesi bunların başında geliyor.
Birileri sizin özgürlüğünüzü ihlal ettiğinde hangi şartlar altında hoşgörebilirsiniz?
Başkalarına ya da kendime zarar verme riskim söz konusu olduğunda. Fakat tabii bu konuda öncelikle özgürlüğümü ihlal eden kişilerin değil, benim ikna olmam gerek
En özgür bulduğunuz erkek karakter?
Bir insanın özgür olup olmadığına dair fikre nasıl varılır bilmiyorum. Özgürlük bir histir ve herkes kendini nasıl özgür hissediyorsa o şekilde yaşadığında özgür sayılmalıdır. Ben herhangi biri hakkında böyle bir tanımlamada bulunmamayı tercih ederim. Yanı sıra, bu ve hemen ardından gelen sorunuz insanları kadın ve erkek şeklinde sınıflandırarak bir dualite yaratıyor. Bu da “özgürlük” fikrine aykırı bir zihinsel kısıtlamayı öngörüyor.
Peki ya kadın versiyonu?
Kadını erkeğin bir versiyonu olmak üzerinden tanımlamayı öngören bir soru olmuş bu da. Geçiyorum.
Tarihte size ilham veren en özgürlükçü kişi kim?
Bir kişiyi seçmem mümkün değil. Kişisel devrimini yapan sanatçılar, bilim insanları, felsefeciler; toplumsal körlük ve kötülük karşısında direnenler ve bunu yaparken kendinden başlayarak kimseleri kayırmaksızın iktidar mefhumunu daima sorgulayan herkes.
Kendi hayatınızda en özgür bulduğunuz kadın kim?
Anladım ki “en” kavramıyla sorunum var. Aslında hiyerarşi ve kıyas kültürünü besleyen her kavramı zihnimden, ruhumdan ve hayatımdan uzak kılmaya çalışıyorum. Kimse her durumda ve koşulda özgür olmak, özgür davranmak, özgür ruhlu olmakla yükümlü değildir. Özgürlük felsefesine sahip olup da bazen ona hiç de uygun davranmadığımız, zaaf gösterdiğimiz durumların içinde bulabiliriz kendimizi. “Özgür olmayı” da bir mertebeye dönüştürmemek gerek.
Resimlerinde özgürlük hissi aldığınız ressam kim?
Yaşadığı acıya ve engellere rağmen yaratmayı sürdürmenin, acının gözlerinin içine baka baka resim yapmanın ne demek olduğunu gösterdiği için Frida Kahlo.
Sizi en özgür hissettiren müzisyen?
Yine mi en! Beni özgür hissettiren, zihnimin alıp başını gitmesine izin veren sayısız müzisyen var. Mesela Eleni Karaindrou. Mesela Zbigniew Preisner, Mesela Djivan Gasparyan. Mesela Jan Garbarek. Mesela Zamphir. Mesela Avishai Cohen.
Özgürce yapmaktan en hoşlandığınız şey?
Sevmek, okumak ve yazmak. Bu üçü ancak tutkuyla ve özgürce yapıldığında güzel.
“Kızımı anlamak için bir günlüğüne hayatını yaşamak isterdim”
İstediğiniz kişinin hayatını bir gün yaşayabilirsiniz. Bu kim olurdu?
Kızım. Böylece onu daha iyi anlardım.
Tüm çevrenizi seçme özgürlüğüne sahipsiniz. Nasıl özellikleri olan insanlar seçerdiniz?
Kendine karşı dürüst, dolayısıyla eleştiri oklarını başkalarına yöneltmeden önce kendini sorgulayan, kendi karanlığına bakmaya gönüllü ve bu anlamda cesur, açık yürekli. Dayanışma duygusu güçlü. Farklı olana açık. Başkalarının tercihlerine saygılı ve empatik. Meraklı. Öğrenme arzusu yüksek. Doğayı ve insan dışı varlıkları da önemseyen…
Sizce özgürlüğün rengi?
Tüm renkler, bir arada olabildiğinde.
En özgürlükçü şiir?
Nâzım Hikmet’e selamla; henüz yazılmamış olandır.
Tüm sloganlara izin verildi, sizinki ne olur?
Fark ettim ki sözün tümüyle serbest olduğu bir ortamı tahayyül edince insan slogan bulamıyor.
Son olarak da korona virüsü salgınından haberdar olduğunuzda ve eve kapandığınızda duyduğunuz en büyük pişmanlık ne oldu? Şimdi tekrar özgür olsanız bunu da telafi etmek için ilk ne yapmak istersiniz?
Herhangi bir pişmanlığım olmadı. Bu sürecin nasıl devam edeceğine bağlı olarak bazı pişmanlıklar oluşabilir elbette. Bunu hayat gösterecek.