A password will be e-mailed to you.

Film eleştirmeni Alin Taşçıyan 73. Berlin Film Festivali‘nden görüşlerini aktarmaya devam ediyor. Taşçıyan bu yazısında, festivalin “Encounters” bölümünde yarışan, Ayşe Polat imzalı “Im toten Winkel” filmini yorumluyor.

Ayşe Polat’ın Im Toten Winkel (Kör Noktada) filmi fizikötesi göndermeleriyle boyut kazanan bir psikolojik gerilimle sert ve doğrudan bir politik eleştiriyi farklı görsel formatlar kullanarak birleştiriyor. Hem arthouse hem anaakım tür sineması izleyicisine hitap edebilecek bir film çıkmış ortaya, tüyler ürpertici olmasına rağmen… Bellek, suç, baskı, inkar ve vicdan kavramlarına yaklaşımıyla da Michael Haneke’nin Saklı / Cache adlı filmini akla getiriyor. 73. Berlin Film Festivali Encounters bölümünde yarışan bu film Türkiye’de çok daha güçlü yankılanacaktır. Ambargolara riayeten üç vakte kadar bir festivalimizde izleyebileceğinizi belirtmekle yetineyim.

Kör nokta, esasen optik sinirin retinadan beyne geçtiği ve görme duyusuna duyarlı olmayan küçücük bir alan. Trafikte, sürücünün geriden gelenleri aynasında göremediği açıyı tarif etmek için de kullanılır. Psikolojide ise kör nokta bir insanın farkında olmadığı ya da inkar ettiği bir davranış ya da kişilik özelliğini tarif eder. Belirli gruplar ya da kesimler hakkında ayrımcı, dışlayıcı bir dille konuşup önyargılı olduğunu şiddetle inkar eden, “Ben ırkçı değilim,” diyenler misali… Kör noktanın psikolojideki anlamı bu filmde birbirinden çok farklı karakterler üzerinden örnekleniyor.

Ayşe Polat, görme, gözetleme ve kaydetmeye; görünen, görünmeyen, görmezlikten gelinen, gizli kalması ve ortaya çıkarılması gerekene dair girift bir ilişki ağı kuruyor Im Toten Winkel’de. Anlatıyı üç bölüme ayırarak her birinde öykünün başka bir kör noktasını görünür kılıyor. Bunu yapmak için de oğlu 90’larda ‘kaybedilen’ bir kadınla röportaja gelen belgesel ekibinin kameralarını, bir JİTEM ajanın cep telefonu kayıtlarını, onun evine yerleştirilen gizli kameraları ve görünmeyen bir varlığı gören küçük kızını araç olarak kullanıyor. Objektiflerden görünenler ve kayıtları hem film içinde film hem entrika içinde entrika niteliği taşıyor. Saklı tutulmaya çalışılan suçlar bu kayıtlarda bir bir ortaya dökülüyor… 1993 yılında başına iki el ateş edilerek öldürülen, cesedi Ankara Elmadağ’da bulunan, hakkında beş kitap yazılan Cem Ersever’i hatırlayanlar / googlelayanlar filmin tam olarak ne hakkında olduğunu kavrayacaktır.

Daha fazla yazı yok
2024-11-24 07:14:39