A password will be e-mailed to you.

Armageddon, James Bond- The World Is Not Enough, Argo, Tinker Tailor Soldier Spy, Aftersun, Operation Fortune ve dahası… Bu filmlerin Türkiye’de çekildiğini biliyor muydunuz ya da bu filmler için Türkiye’den bir yapım şirketinin set kurduğunu?

Uluslararası yapımları Türkiye’ye getiren AZ Celtic Films’in kurucu ortağı Zeynep Santıroğlu Sutherland ile şirketin kuruluşundan bugüne değin içinde yer aldıkları, Türkiye’de kurdukları yabancı platoları ve gelecekteki projelerini konuştuğumuz keyifli bir söyleşi gerçekleştirdim.

Merhaba Zeynep Hanım, yapım şirketiniz AZ Celtic Films’i bize tanıtır mısınız? Ne zaman ve hangi amaçla kuruldu?

Merhaba. AZ Celtic Films’i 2010 yılında, uluslararası yapımları Türkiye’ye getirme hedefiyle ve Türkiye’yi uluslararası film yapımlarının başarıyla gerçekleştirilebileceği film cazibe merkezi hâline getirmek amacıyla eşim Alex Sutherland ile birlikte kurduk.

O hâlde ismi geçmişken eşiniz Alex’ten de bahsedelim biraz…

Ortağım ve sevgili eşim Alex, İspanyol bir anne ve Britanyalı bir babanın oğlu; Türkiye film sektörü için çok uğraş veren, vermeye de devam eden bir yapımcı. Yaptığımız işler öylesine Türkiye’ye geliyor da bizi buluyor gibi düşünülebilir, oysa öyle değil. Alex de ben de bu işe yıllarımızı verdik, dünyanın farklı yerlerindeki iş arkadaşlarımızı Türkiye’ye çeken birer kültür elçisi gibi çalışıyoruz. Aynı zamanda kendi ekibimizi de büyütüyoruz, yerli sektöre katkımızın olmasını çok önemsiyoruz. Her biri birbirinden çalışkan ve gayretli ekip arkadaşlarımızın başarılarıyla gurur duyuyoruz.

Zeynep Santıroğlu Sutherland – Alex Sutherland

“Her İşin Dinamiği Farklı, Talepleri Farklı; Ona Göre Bir Strateji Belirlemeniz, Rota Çizmeniz, Ekip Oluşturmanız Gerekiyor.”

 

Bildiğimiz ve izlediğimiz pek çok filmin Türkiye ayağındaki yapımcısı olarak yer aldınız, bunlar hangi filmlerdi?

AZ Celtics Film olarak şimdiye kadar “Argo” (3 Oscar ödüllü), “Tinker Tailor Soldier Spy” (3 Oscar adayı), “Aftersun” (Tiff ödülü, 4 dalda Bafta adayı) ve “The Swimmers” (Bafta adayı) gibi filmleri Türkiye’de çektik. En son Guy Ricthie’nin yönettiği iki filmi Antalya’da çektik. İlki bu yıl gösterimde olan ve neredeyse tamamını Antalya’da çektiğimiz “Operation Fortune” (Servet Operasyonu) diğeri ise post prodüksiyonu devam eden ve 2. Dünya Savaşı döneminde geçen ”Ministry of Ungentlemanly Warfare”. Ayrıca bu yıl Elisabeth Moss’un başrolünde olduğu “The Veil” (Fx dizisi) adlı dizi projesinin 3 bölümünü İstanbul ve Aksaray’da çektik.

Ben Affleck “Argo” filminin setinde, Ayasofya’da

“Aftersun”ın ekibinin büyük çoğunluğunu Türkiye’den oluşturduk ve filmi Fethiye’de, Ölüdeniz’de çektik. Aftersun’daki yapım tasarımcımız, makyöz ve saç tasarımcımız birçok uluslararası ödüle aday gösterildi.

Aftersun

Frankie Corio ve Paul Mescal “Aftersun” filminin setinde

Guy Ritchie’nin yönetmeni olduğu “Servet Operasyonu” (Operation Fortune) filmi sadece 3-4 gün için Türkiye’de çekilecekken, neredeyse tamamını Antalya’ya taşıdık. Filmde Tim Seyfi, Kaan Urgancıoğlu, Bestemsu Özdemir gibi Türk oyuncular da yer aldı. Türk oyuncuların yaptığımız uluslararası işlerde yer almasını çok önemsiyoruz. Aralarından bazıları Ritchie’nin yine Antalya’da çektiğimiz filmi “Ministry of Ungentlemanly Warfare”de de yer aldı.

Kaan Urgancıoğlu ve Jason Statham “Operation Fortune” filminin setinde

Uluslararası yapımlar için Türkiye’yi dinamik bir set merkezi olarak tanıtma girişimleriniz mevcut. Bu fikir ilk olarak nasıl gelişti?

Alex’le 1996 yılında “Sharpe” adındaki İngiliz TV filminin setinde tanıştık, başrolünde ünlü İngiliz aktör Sean Bean’in yer aldığı ve Napolyon dönemi savaşlarını konu alan İngiliz TV filmleri o yıl Adapazarı’nda çekiliyordu. Alex’in babası Muir (aynı zamanda filmin yapımcısı) daha önceki yıllarda “Sharpe”ı İspanya ve Ukrayna’da çekmiş ancak oradaki zorluklar yüzünden farklı bir ülke arayışına girmiş, o dönem için risk alarak Türkiye’de karar kılmıştı. Risk dememin sebebi 90’lar, Türkiye Sinemasının en sancılı yıllarıydı, çok az sayıda film yapılıyor, yapılan filmler gösterilecek salon bulamıyordu, yapımcı sayısında ciddi azalma olmuştu, ayrıca global anlamda da uluslararası setler bugünkü kadar yaygın değildi; dolayısıyla neredeyse bitmiş bir sektörde çalışacak ekip bulmak çok zordu.

“Sharpe” dizisinin setinden:
Ayaktakiler: Jason Salkey, Alex Sutherland, John Tams
Oturanlar: Sean Bean, Daragh O’Malley

O setlerden kimler geçmedi ki: Paul Bettany, Brian Cox, Liz Hurley, Daniel Craig, Pete Postletwaite, Mark Strong… “Sharpe” setleri hepimiz için adeta film okulu oldu, Türk ekipleri olarak iş adına çok şey öğrendik. Standart bir set gününde kişi sayımız (yardımcı oyuncular hariç) minimum 150-200 civarındaydı. Atlar, silahlar, patlamalar (SFX), kostüm çadırları, Fransa ve İngiltere olarak kurulan dekorlar, makyaj, saç üniteleri, karavanlar derken adeta askeri bir operasyon yürüttük. Filmin o dönem Türkiye’deki yürütücü yapım şirketi Pan Film’i ve Ali Akdeniz’i burada anmazsam olmaz ki sonrasında Pan Film’le güçlerimizi birleştirip “Armageddon”, “James Bond-The World is not Enough” gibi uluslararası filmleri de İstanbul’da çektik.

 

“Aynı Anda Hem İran’ı, Hem Brezilya’yı

Aynı Şehrin Farklı Yerlerinde Çekebiliyoruz.”

 

Türkiye coğrafyası ve iklimiyle çok özel bir ülke, insanların tip çeşitliliği de büyük bir avantaj. Uluslararası yapımlar bütçesel sebeplerden gittikleri ülkelerde sadece bir ülkeyi değil birkaç farklı ülkeyi aynı anda çekebilmeyi tercih ediyor, tek durakta ne kadar çok iş halledebilirseniz arkada bıraktığınız karbon ayak iziniz bakımından çevreye o kadar daha az zarar veriyorsunuz. Bizdeki mekân zenginliği aynı anda hem İran’ı, hem Brezilya’yı aynı şehrin farklı yerlerinde çekmeye imkân sağlıyor. Film sektörünün altyapısal eksiklikleri hem işveren hem de çalışan açısından çok fazla. Örneğin İngiltere’de herkes çok kolay şekilde kendisine iş kurabiliyor, az vergilerle çalışabiliyor, bizde öyle değil. Mekân, gümrük gibi konularda  zorluklar yaşıyoruz. Bu noktada Kültür Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nden çok destek alıyoruz.

 

Uluslararası yapımlar denince sadece Hollywood yapımlarından mı söz ediyorsunuz, başka ülkelerden de var mı?

Sadece Hollywood filmleri yapmıyoruz, bir penceresi dünyaya açılan ve hoşumuza  giden projeleri seçmeye özen gösteriyoruz. Örneğin dünyaca ünlü atletlerin yer aldığı Redbull projelerinin yapımcılığını da üstlendik, FX’e ünlü şeflerle seyahat/yemek programları da yaptık, global markalara reklam da çektik; BBC ve Nat Geo’ya çeşitli belgeseller yaptık, Morgan Freeman’ı “Story of God” belgeseli için Çatalhöyük’e götürdük, sonrasında Göbeklitepe’de sadece Türk ekip olarak çekim yapıp görüntüleri Amerika’ya gönderdik. İnanılmaz bir coğrafyada yaşıyoruz, düşünsenize insanlığın gelişiminde önemli bir evre olan yerleşik toplumsal hayata geçiş ve tarımın başlangıcına tanıklık eden Çatalhöyük de bu ülkede, şu an tüm dinler tarihini değiştiren Göbeklitepe de. Anadolu geçmişiyle kültürel çeşitliliğiyle eşsiz bir yer ve bunu her fırsatta göstermek gibi bir niyetimiz var.

 

Birlikte çalışma önerisini ilk olarak siz mi yabancı yapım şirketleriyle paylaştınız yoksa talep onlardan mı geldi?

Şirketi kurma amacımız Türkiye’deki yerli piyasadaki -tabiri caizse- pastadan bir dilim almak değil yeni bir pastayı ortaya koymaktı. Gerçekleştirdiğimiz birçok yapımı burada çekim yapmaya biz ikna ettik. Talep her zaman her yerde vardı biz severek burada değerlendirdik, isteseydik aynı işi İspanya’da veya başka bir ülkede de yapabilirdik. Film sektörü çok küçük, yaptığınız bir işteki olumlu sonuç bir sonrakini getiriyor, namınız çok hızlı yayılıyor.

 

“İspanya’da Çalışırken İleride Bir Gün

İstanbul’da Kuracağımız Film Şirketini Hayal Ettim Hep.”

 

Bugüne dek hangi projeler için Türkiye’de set kurdunuz?

O kadar çok iş var ki hangi birini anlatsam… “Argonun Tahran sahnelerinin neredeyse tamamını İstanbul’da çektik, Ayrıca Ben Affleck’i, senaryoda Londra’da geçen bir sahneyi İstanbul – Ayasofya’da çekmesi için ikna ettik; Ayasofya o zaman müzeydi, görüntü yönetmeni Rodrigo Prieto Ayasofya içindeki beyaz ışık veren tüm ampulleri, daha atmosferik sarı gün ışığı veren ampüllerle değiştirmek istedi, müze müdürünü de bunun için ikna etmek durumunda kaldık.

Argo’nun Tahran sahneleri için Karaköy’de kurulan set (Kamera arkası)

Zeynep – Alex Sutherland “Argo” filminin Karaköy’deki setinde

“Two Faces of Januarynin İstanbul sahnelerinin yanı sıra tüm Atina sahnelerini de İstanbul’da çektik. Başrollerinde Viggo Mortensen, Oscar Osac, Kirsten Dunst’ın yer aldığı film 1960’larda geçiyordu; Kapalı Çarşı, Eminönü ve Zeytiburnu’nda çekim yaptık. Geçen sene Netflix’te yayımlanan iki Suriyeli yüzücü mülteci kız kardeşin savaştan kaçmasını konu alan The Swimmers filminin Brezilya, Sırbistan, Makedonya, Yunanistan, Almanya, Suriye, Macaristan sahnelerini burada çektik. “Operation Fortune”un tamamını (birkaç sahne hariç) Antalya’da çektik, Expo fuar alanında tekne, Fas Otel odası ve Madrid Havaalanı için büyük setler kurduk. Yine Guy Ritchie’nin yönettiği, başrollerinde Henry Cavill, Alan Ricthson, Eliza Gonzales’in yer aldığı ve Jerry Bruckheimer’ın yapımcısı olduğu “The Ministry of Ungentlemanly Warfare”in neredeyse tamamını Antalya’da çektik.

 

Yerli yapımlar için yurtdışında set kurdunuz mu ya da onların post-prodüksiyon sürecine dahil oldunuz mu/oluyor musunuz?

Alex, Türkiye’ye yerleşmeden önce İngiliz yapımların yurtdışı çekimlerinde yer alıyordu. Ben de Londra’da yaşarken İspanya’da çalıştım, içinde yer almaktan çok gurur duyduğum bugün artık kült film sayılan “Morvern Callar” (Lynne Ramsay) ve “Sea of Souls” (BBC) var. İspanya’da çalışırken ileride bir gün İstanbul’da kuracağımız film şirketini hayal ettim hep.  Asif Kapadia’nın yönetmeni olduğu ünlü Azeri roman uyarlaması “Ali ve Nino” filmini Azerbeycan’da çektik. İngiliz yapım şirketini Türkiye’den gidecek olan ekibin orada daha kolay çalışabileceğine ikna ettik. Aralarında görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki’nin de olduğu birçok departmanın başını ve genel ekibi Türkiye’den Azerbeycan’a götürdük; İngiliz, Azeri, Türk ekip olarak hepimiz adına çok güzel bir tecrübeydi.

“Uluslararası Projelerde Hazırlık Sürecine Daha Uzun Zaman Ayırılıyor, Böylece Sete Çıkmadan Herkes Aşağı Yukarı Hazır Oluyor; En Önemlisi İşin Temeli Olan Senaryoya Gerekli Zaman Yatırımı Yapılıyor. Yerli Projelerde Hazırlık Süresi Az Kalıyor.”

 

Zorlandığınız, sorun yaşadığınız ya da unutamadığınız bir set anınız var mı?

Ridley Scott’un yönettiği THY reklamı çok zordu, zordu çünkü böyle büyük bir yönetmenin işinin hazırlık süreci de uzun olmalıydı, ancak elimizde olmayan sebeplerden ötürü az bir zamanda hazırlanıp sete girdik, o yüzden çok stresliydik. Buna rağmen hayatımda en zevk aldığım işlerden biri oldu, hem Ridley’le hem yıllardır onunla çalışan efsanevi kostüm tasarımcısı Janty Yates (Gladiator, House of Gucci) ve görüntü yönetmeni Darius Wolski  (Alien, The Martian, Romeo’s Bleeding) ile çalışmak büyük keyifti.

 

“Türkiye’deki Sistem Belli Kişilere Fırsat Tanıyor.”

 

Uluslararası prodüksiyonlarla çalışma imkânı ve alanı bulan bir yapımcı olarak bir kıyas yapmanızı istersem aramızdaki farklar için neler söylersiniz? Sektörde profesyonellik anlamında hangi noktadayız sizce?

Uluslararası projelerde yapımın en önemli kısmı olan hazırlık sürecine daha uzun zaman ayırılıyor, böylece sete çıkmadan herkes aşağı yukarı hazır oluyor; en önemlisi işin temeli olan senaryoya gerekli zaman yatırımı yapılıyor. Yerli projelerde hazırlık süresi ya az kalıyor ya da iş çoğunlukla son ana kaldığı için ekip bu süreci verimli geçiremiyor. Yerli işlerde görev tanımları da net değil, örneğin Türkiye’de çoğu işin mekân veya prodüksiyon ekibinde olduğu düşünülüyor, departman şefleri dışındaki unvanların altı çok doldurulmuyor.  Tabii aynı zamanda birçok faktöre (hava, insan psikolojisi, deneyim, hatta trafik) bağlı bir iş yaptığımız için şans her zaman önemli. Aynı şekilde ekip işi yaptığımız için ekip içindeki doğru kimyanın yakalanmış olması da önemli. Uluslararası işlerde yabancı ekibe kültürel değerlerden, hassasiyetlerden de bahsediyoruz; iki ekibin ayrışarak değil, bir arada, uyum içinde çalışması için çabalıyoruz. Her iş sonrası bir sonraki işin daha iyi gerçekleşmesi için değerlendirme yapmak önemli, film sektörü sürekli ve hızlı değişen, gelişen bir sektör. Sevdiğim bir işi yaptığım için şanslı olduğumu düşünüyorum.

 

Son olarak biraz da yeni projelerinizden bahsedelim, yakın gelecekte neler var?  

Önümüzdeki aylarda çekilecek olan bir Hollywood filminin hazırlığındayız şu an. Ayrıca yapımcısı olduğumuz  “Hakkı” isimli filmin post prodüksiyon süreci devam ediyor. Bülent Emin Yarar, Özgür Emre Yıldırım, Hülya Gülşen gibi tiyatro kökenli oyuncuların yer aldığı filmin yönetmeni Hikmet Kerem Özcan; ilk filminde onunla çalışıyor olmak çok keyifli, “Hakkı”nın özel bir proje olduğunu düşünüyoruz, izleyicinin nasıl tepki vereceğini de merakla bekliyoruz. İlerideki projelerimizin dünyaya hitap edecek işler olmasını istiyoruz. Geliştirdiğimiz dizi- sinema filmi ve belgesel projelerimiz var. Bu projeleri işin değerini ortaya çıkaracak herhangi bir yerde gerçekleştirmek isteriz. Açıkçası Türkiye’deki sistem belli kişilere fırsat tanıyor, her zaman herkese çok da adil davranmıyor, çoğunlukla birbirine benzeyen “standart” içerikler üretiliyor. Arada iyi işler de çıkıyor kesinlikle ama buradaki potansiyel çok daha iyi kullanılabilir.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 10:31:40