A password will be e-mailed to you.

Dünyaca ünlü İtalyan yazarı Alberto Moravia gibi Haldun Taner de genç yaşta tüberküloza yakalanmış. Dört duvardan oluşan odasında, iyileşme süresi boyunca can sıkıntısından bunalıp, bu durumdan kurtulmak için hasta yatağında kendini kitap okumaya vermiştir. Onda boş vakitlerini değerlendirmek üzere başlayan bu serüven, zamanla yerini tutkuya bırakır. Küçükken okumayı teyzesinden öğrenen Taner’in ilk göz attığı kitaplardan birinin Alphonse Daudet’in ‘’Değirmeninden Mektuplar’’ olduğunu söyleyebiliriz. İlk karalamalarına – Almanya’da hastalanıp yurda döndükten sonra – iyileşmeye çalıştığı sıralarda başladı.

1940’lı yıllarda ülkemizde en rağbet edilen haber alma ve eğlence aracı radyoydu. Halkın büyük çoğunluğu tiyatroyla görsel bakımdan olmasa da işitsel olarak ilk kez radyoyla tanıştı. O yüzden onun ilk ürünleri, 1940’larda ‘’Ankara Radyosu’’ için kaleme aldığı metinlerdi diyebiliriz. Çünkü yatağında istirahat ederken sık sık radyoda yayınlanan skeçleri ve oyunları dinliyordu. Mikrofonda tiyatrodan etkilenerek, yanındaki dostlarına dikte ettirdiği metinleri ilk önce Ankara Radyosu’na yollamış… Beğenilip seslendirileceğini öğrenince de sevinçten havalara uçmuştur.

Radyo Oyunları

Haldun Taner’in ilk radyo oyunu ‘’Bir Münzevi’’dir. Onun dışında altı eseri daha vardır: ‘’Dinleyici İstekleri’’, ‘’Beethoven’’, ‘’Hasanoğlu Hüseyin Berlin’de’’, ‘’Yılbaşı Programı’’, ‘’Bir Miras Taksimi’’ ve ‘’Timsah’’. Bunlar İstanbul, Ankara ve Berlin radyolarında yayımlanmıştır. O yıllarda rejisörlüğünü Kemal Tözem’in yaptığı Ankara Radyosu’nda çok başarılı işlere imza atmış İbrahim Delideniz, Kadri Ögelman, Dürnev Türkan, Reşat Altay, Vahi Öz, Osman Çay, Kadriye Tuna, Tahsin Temren, Saime Arcıman ve eşi Muhip Arcıman gibi bir çok değerli tiyatro oyuncularından oluşan bir seslendirme ekibi iş başındaydı.Ankara’da Devlet Tiyatrosu henüz resmi olarak kurulmadığından, o günlerde Başkent’te radyofonik temsillerde oynayacak oyuncu bulmakta  sıkıntı yaşanıyordu. Bu sorun İstanbul’dan getirilen tiyatrocularla çözümleniyordu. İşte dinleyicilerin gönlünde taht kuran temsil kolundaki sanatçılara Taner, yarım düzine kadar radyo oyunu ve çeşitli skeçler yazdı.

Bugün onun kaleme aldığı oyunlardan geriye kalan ne bir yazılı metin ne de radyo da yapılmış, bir ses kaydı var elimizde. Sadece ‘’Timsah’’ adlı radyofonik piyesin Haldun Taner tarafından kaydedilmiş bir ses bandı, evindeki arşivinden yıllar sonra günışığına çıkmıştır. Dostoyevski’nin bir öyküsünden esinlenerek yazılan oyun, 1960 darbesinden sonra, üniversiteden uzaklaştırılan 147 öğretim üyesini ve bu olayın yol açtığı haksızlıkların bir eleştirisini dile getirmektedir.

Tarihe ‘’147’’likler olarak geçen ve Milli Birlik Komitesi tarafından görevlerine son verilen hocalar arasında Haldun Taner de yer almaktaydı. ‘’(…) o yıllarda çok güncel olan, bu konu, zamanla belleklerde gölgelendiyse bile doğal olarak Türk siyasi tarihindeki yerini aldı.’’ diyen Demet Taner, eşi ile ilgili olarak şöyle devam eder: ‘’O günlerin heyecanı içinde Haldun Taner, içinde bulunduğu bu olayda; etkin kalemi, keskin zekası ve mücadele gücüyle, yapılan yanlışlığın geri alınmasında ve 147 kişinin görevlerine geri dönmesinde en etkin rolü oynamış olanlardan biriydi.’’  (1)

Haldun Taner’in Timsahı

Mizahın haksızlıklara karşı en güçlü silah olduğunu düşünen Haldun Taner, 1961 yılında ‘’147’’ler olayını yermek için bu oyunu kaleme alarak bir defa da olsa radyodan dinleyiciye ulaşmasını bilmiştir. Evlilikleri boyunca pek çok konuyu Taner’den dinleyen Demet Hanım ‘’Timsah’’la ilgili ayrıntılı bir bilgiyi anımsamıyordur. Oyun üstüne: ‘’(…)Yıllar sonra, yakın dostu Selçuk Erez bana bu konuyu açtı ve ona olan güvenimle, arşivden arayıp bulup, eski teknolojiyle radyodan banta alınmış, bazı yerleri anlaşılamayan ama her şey gibi özenle saklanmış, kutusu içindeki bu belgeyi ona verdim.’’ diyecektir. (2)

2008 yılında Bilgi Yayınevi’nden ‘’Haldun Taner’in Timsahı’’adıyla basılan kitabın öyküsünü ‘’Bir Oyunun Arkeolojisi’’ başlığı altında Selçuk Erez bize şöyle anlatacaktır: ‘’(…) Yazarın eşi Demet Taner’in elinde, ‘’Timsah’’radyoda oynandığında Haldun Taner tarafından kaydedilmiş bir ses bandı vardı. Bu bant bizce çok değerliydi. Başında bir yerde Haldun Bey’in sesi de duyuluyor, bir dostuna telefon edip radyoyu açmasını, oyunu dinlemesini öneriyordu.

Ancak bu banttan gelen sesler yer yer silikleşiyor, söylenenlerin anlaşılması güç, bazen de imkânsız bir hale geliyordu. Sibel Bilgin ve Floor Kooij dostlarımız, bu bandı Hollanda’daki atölyelerinde seslerin daha temiz, daha berrak olarak algılanabileceği hale dönüştürdüler. Esin Erez, sonra Elif Erez kayıtları dinleyip yazıya döktüler.’’ (3)

Haldun Taner, Bâb-ı Âli’de ve edebiyat dünyasında tanınmış bir kalem olduktan sonra 1983’te gazeteci ve yazar Zeynep Oral’la yaptığı bir söyleşide ‘’Bir gün yazar, ünlü bir yazar olacağınızı biliyor muydunuz, hissediyor muydunuz?’’ sorusuna gençliğindeki hastalık dönemini kast ederek ‘’Hayır’’ diye karşılık verir. Dört yıl süren tedavisinin kendisi için bir dönüm noktası olduğunu vurguladıktan sonra konuşmasına şöyle devam eder: ‘’(…) İnsan böyle durumlarda bir nefis muhasebesi yapar. Neyi yanlış, neyi doğru yaptığını tartar. Yüzeyde ve geçiciyle, derinde ve kalıcının farkına dört yıl içinde vardım. Hastalığımı unutmak için kendimi okumaya verdim. Ve yazma gereksinmesini bundan yıllarca yıl sonra duydum. Galatasaray yıllarındaki iki hocamın bende bir yazı yeteneği sezip teşvik ettiklerini de o zaman hatırladım.’’der. (4)

Zaten bu röportajından üç yıl önce, gazeteci yazar Mete Akyol’un hazırlayıp sunduğu ‘’İşte Hayatınız’’ adlı televizyon programında gençlik yıllarında yakalandığı tüberkülozuyla ilgili benzer soruyu: ‘’(…) Bu hastalık bana büyük bir kazanç oldu diyebilirim. Ve işte edebiyat! Hiç o zamana kadar biraz yetenekli olmama rağmen hiç düşünmediğim, meslek olarak (da) almayı düşünmediğim, edebiyat… felsefe… ve bu gibi faaliyetler… Zihni faaliyetler beni daha çok sarmaya başladı.’’ diyerek yanıtlar.(5)

 

Hikâyeci Olarak Haldun Taner

Hastalıkla boğuştuğu dört yıl boyunca edebiyatla haşır neşir olması sonucunda yazarlığı meslek olarak seçen Haldun Taner, Heidelberg Üniversitesi’nde okuduğu siyaset bilimi ve iktisat eğitiminden vazgeçerek İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girdi. 1950’de öğrenimini tamamlayıp, Alman Filolojisi, Sanat Tarihi ve Türkoloji bölümlerinden de sertifika alarak okuldan mezun oldu. Fakültede bir yandan öğrencilik yaparken bir yandan da hikâyeler yazmaya başlayan Taner, ilk hikâyesini 4 Ağustos 1946 tarihli ‘’Yedigün’’ dergisinde Haldun Yağcıoğlu adıyla yayımladı. ‘’Töhmet’’ adını taşıyan bu hikâyesini takma bir ad ile dergiye göndermesinin altında yatan neden ise beğenilmeyip reddedilme korkusuydu. Sedat Simavi’nin çıkarttığı yayın organı, o yıllarda Hüseyin Cahit’in, İbrahim Alaattin’in, Reşat Nuri Güntekin’in ve Nurullah Ataç’ın yazılarının sürekli basıldığı en gözde dergilerden biriydi.

Haldun Taner, 1955

           Skeç ve radyo oyunu yazarlığının ardından hikâyeci olarak edebiyat dünyasına adım atan Taner, bu olayı daha sonra kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle ifade edecektir: ‘’(…) Töhmet’ adlı ilk hikâyemi çekine çekine, reddedilir diye de takma ad ile bu dergiye gönderme cesaretini göstermiştim.Bir ay sonra hikâyem çok güzel bir desenle çıkmıştı. Sevincimi tahmin edersiniz. Sedat Simavi Bey bir gün beni çağırttı ve ‘hikâyenizi beğendim’ dedi. Yüzü gülmüyor ve bana bakmadan konuşuyordu. ‘Başka hikâyeler de yazarsanız basarım. Muhasebeye uğrayın, telif ücretinizi alın’ dedi. Basıldığı yeterince büyük bir nimet değilmiş gibi.’’ (6)

Nâm-ı müstearla ‘’Yedigün’’e yolladığı hikâyeye Sedat Simavi, beş lira telif ücreti verip onu teşvik edince gerisi çorap söküğü gibi gelir. ‘’Yedigün’’den sonra ‘’Yücel’’, ‘’Ülkü’’ ve ‘’Cumhuriyet’’ gazetesinde de bir çok hikâyesi okuyucuya ulaşır.

Okulu bitirdikten sonra 1950 yılında İstanbul Üniversitesi’nin Sanat Tarihi Bölümü’ne asistan olur. Akademisyenliğinin yanı sıra başlangıçta ek uğraş olarak düşündüğü hikâye yazarlığını çeşitli dergilerde yayımladığı eserlerinin ilgi görmesi üzerine profesyonel bir düzlemde sürdürmeye başlar. Özellikle 1948’de ‘’Cumhuriyet Gazetesi’’nin Yunus Nadi adına düzenlediği yarışmada, gönderdiği ‘’Necmiye’nin Hatırı’’ adlı hikâyesi ile dördüncü olunca kazandığı bu başarı neticesinde cesaretini toplayıp ilk hikâye kitabı ‘’Yaşasın Demokrasi’’yi 1949 yılında Ahmet Halit Kitapevi’nden yayınlar.

‘’Günün Adamı’’ ve Haldun Taner

Aynı yıl ilk tiyatro oyunu ”Günün Adamı”nı kaleme alır. Sırf elini tiyatroya alıştırmak için bir aylık yaz tatilinde yazıp bitirir “Günün Adamı”nı… Ama ilk hikâyelerini nasıl herkesten saklamayı başardıysa tiyatro alanındaki bu ilk çalışmasını da hemen görücüye çıkartmak amacında değildir. Nitekim “Günün Adamı”nın metni de yazarın yazı masasının çekmecesinde üç yıl boyunca demlenmeyi bekleyip durur. Daha sonra dostlarının aklını çelmesı sonucunda 1952 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları Edebi Kurulu’na sunulur. Dünyanın herhangi bir yerinde geçen dört perdelik piyes beğenilir ve sahnelenmesine karar verilir. Roller dağıtılır, ancak provalar başlayıp tam seyirci karşısına çıkacakken tiyatro yetkilileri ve vali tarafından zararlı görülerek repertuardan kaldırılır. Böylece Haldun Taner, toplumun gözünde sakıncalı duruma düşürülmüş olur. Artık ok yaydan fırlamış, mesele bir anda Şehir Tiyatrosunu aşıp İstanbul Valisine, İstanbul Valisini aşıp Sayın Devlet Başkanına, oradan da Cumhurbaşkanına intikâl etmiş bulunur.

Taner, “Günün Adamı”nın başına gelenleri çok sonraları Zeynep Oral’a anlatırken şu yorumu yapacaktır. “(…)İlk piyesim Şehir Tiyatrosunda sahneye konulmak üzereyken yasak edildi. Daha oynanmadan yasaklanması beni meşhur etti. Yere bırakılsa, bir tenis topu kadar sıçrayabilecek bir oyun hızla yere atılınca tavana kadar sıçradı. Piyesim daha sahne görmeden beni meşhur eden yasakçılara minnettarım.”(7)

Aslında Haldun Taner’in niyeti edebiyatın farklı türlerinde ürünler vermektir. Eğer yazdığı piyes sahnelenip seyirci tarafından beğenilirse bir yenisini daha denemek istiyordur. Oyun tutmazsa tiyatro sevdasından vazgeçecektir. Ayrıca senaryo çalışmalarına da girişir. 

Kısa Zamanda Benimsenip Sevilen Yazar

İlk kitabıyla edebiyat ortamına hızlı bir giriş yapan Haldun Taner, art arda yayımladığı hikâyeleriyle gerek eleştirmenlerden gerekse okuyuculardan olumlu tepkiler almış. ‘’Günün Adamı’’ndan önce zaten bir anda tanınarak ünlü bir yazar olmuştur. Gördüğü ilgi üzerine 1951 yılında ikinci kitabı ”Tuş”u çıkarır. Her iki kitabı da okur katında beğenilip başarılı bulununca bir yıl sonra ”Varlık” dergisinde yer alan bir konuşmada bu durumu kendisine özgü alçakgönüllülükle yanıtlarken ‘’hikâyeci kıtlığında bizi de hikâyeci saymaya başladılar.’’ diye yorumlar.

İlk kitabı ‘’Yaşasın Demokrasi’’ Prof. Dr. Sabri Esat Siyavuşgil tarafından bir gazetede ‘’Yaşasın hikâyemiz’’başlıklı yazısında övülünce edebiyat çevrelerinin dikkatini çekti. Artık adı Sait Faik, Orhan Kemal, Tarık Buğra gibi yazarlarla birlikte anılıyordu. Yavaş yavaş tanınmaya başlayınca yeni arkadaşlar ve dostlar edindi. Adli Moran, Semih Tuğrul ve Adnan Benk ile altı sayılık ‘’Küçük Dergi’’yi çıkardı. Yazar ve şairlerin katıldığı edebiyat matineleri düzenledi.

Haldun Taner’in otuz yaşından sonra yazarlığa başlayıp ilk hikâyeleriyle edebiyat severler tarafından sevilip kısa zamanda benimsenmesi, kimi yazarların tepki vermelerine neden oldu. Özellikle Oktay Akbal, Attila İlhan, Nurullah Ataç ve Vedat Günyol’un aralarında olduğu grup, yazdıklarını edebiyat dışı sayıp ona karşı tavır alırken, yazılarında olumsuz eleştirilerde bulundular… Hatta bu değer yargılarını daha sonra çıkardıkları kitaplarında da sürdürdüler. Öte yandan Sabri Esat Siyavuşgil, Fahri Celâlettin, Hikmet Dizdaroğlu ve Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın başını çektiği yazarlar ise Haldun Taner’i hep desteklediler. Onun yazarlık anlayışını, humorunu bize özgü sayarak hikâyelerine bunları ustalıkla yerleştirdiğini söylediler.

Okurlarıyla candan bir ilişki kuran Haldun Taner yıllar sonra kendisine tavır alan yazarlarla ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapacaktır: ‘’(…) Küçük bir edebiyatçı zümresi, çoğu yazı yazmaya 15 yaşında başlamış olmanın ve Beyoğlu’nun dumanlı kahvelerinde sayısız tartışmalara girişip mesleğin kahrını (!) çekmiş olmanın kuruntusuyla, edebiyata sonradan giren bu yeni yazara ilk başta pek dostça davranmadılar. Sanatta da tapu kadastro idaresinde olduğu gibi kıdemi ön planda görüyorlardı. Kaldı ki ben, yazı yazarak değil ama gerek Türk, gerek Fransız ve Alman edebiyatını yakından izlemek açısından hiç de yeni değildim… Bir de benim gruplaşmaların dışında kalmak özenim çok kişinin sinirine dokunuyordu. Kişisel özgürlüğümü grup dayanışmalarına yeğ tutuşum zaman zaman zararıma oldu ama bundan vazgeçmedim.’’(8)

Taner’i hak bellediği yolda tek başına ilerlerken görürüz. 1953 yılında New York Herald Tribune ve Yeni İstanbul gazetelerinin ortaklaşa düzenlediği uluslararası hikâye yarışmasına katılır. ‘’Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu.’’adlıhikâyesi ile Türkiye birincisi olur. Aynı yıl aynı adı taşıyan üçüncü hikâye kitabını yayınlar.İlk tiyatro oyunu ‘’Günün Adamı’’Sander Kitapevi’nden çıkar. Ardından ‘’Ayışığında Çalışkur’’u Yenilik Yayınevi’nden basar. Bu uzun hikâyeyi aynı yıl yayına hazırladığı ‘’ Onikiye Bir Var’’takip eder. Bu yapıtı, Sabahattin Kudret Aksal’ın ‘’Gazoz Ağacı’’ile birlikte 1955 yılında ilk kez verilen Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanır. 1956’da ‘’Varlık Dergisi’’nin düzenlediği ankette Türkiye’nin en sevilen hikâyecisi seçilir. Haldun Taner, popüler edebiyatçılığını, yayın hayatına yeni başlayan ‘’Tercüman’’gazetesinde fıkra yazarlığı yaparak sürdürür.

 

1-Demet Taner, ‘’Haldun Taner’in Timsahı’’,Bilgi Yayınevi, Birinci Basım Ocak 2008, s.12

2- Demet Taner, a.g.e, s.12

3- Selçuk Erez, ’’Haldun Taner’in Timsahı’’, Bilgi Yayınevi, Birinci Basım Ocak 2008, s.16

4- Zeynep Oral,KONUŞA… KONUŞA…’’Haldun Taner’le yapılan söyleşi,’’ Milliyet Sanat Dergisi. Yeni Dizi 71/1 Mayıs 1983, s.11

5- Mete Akyol’un sunuculuğunu yaptığı ‘’İşte Hayatınız’’ programının 1. bölümünde Haldun Taner konuk edilmektedir. TRT. 1980

6- Handan İnci, ”Bir güçlü yazar, bir güzel insan HALDUN TANER 100 yaşında”, Yapı Kredi Yayınları, 1.baskı, İstanbul, Mart 2015, s.12

7- Zeynep Oral,KONUŞA… KONUŞA…’’Haldun Taner’le yapılan söyleşi,’’ Milliyet Sanat Dergisi. Yeni Dizi 71/1 Mayıs 1983, s.12

8-Zeynep Oral,KONUŞA… KONUŞA…’’Haldun Taner’le yapılan söyleşi,’’ Milliyet Sanat Dergisi. Yeni Dizi 71/1 Mayıs 1983, s.12

 

İLGİLİ HABERLER

Haldun Taner ve Annesi Seza Hanım

Sanatatak Özel/ Haldun Taner’in Gizli Kahramanı Ahmet Selâhaddin Bey

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 10:21:48