A password will be e-mailed to you.

Netflix’in yetişkinlere yönelik hazırladığı animasyon serileri arasında en popülerlerinden biri şüphesiz BoJack Horseman. Yayın hayatına başladığı 2014’ten bu yana altı sezonu deviren dizi, içinde yaşadığımız çağın anlam kaybını ve buraya nasıl geldiğimizi anlatıyor, yeni normalle nasıl baş edebileceğimize yönelik anlatılar ve ipuçları sunuyor.

Amerikan kara mizahının patavatsızlığını, karakterlerin kırılgan ancak sivri doğasıyla birleştiren seri; şişirilmiş fantazyası patlamış modern insanın delinmiş postuyla nasıl hayatta kalabileceği üstüne fikir geliştirmemize yardımcı oluyor. Yani, ‘’Bu neyin kafası?’’ derseniz, yanıtı atın çevresinden bulacağız.

SPOILER

‘‘Bu neyin kafası?’’

80’lerde başrol oynadığı Amerikan sitcom dizisi Horsin’ Around ile ülke çapında büyük üne sahip olan BoJack Horseman, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş eski ünlülerden biri haline gelir. Orta yaşlı eski ünlü BoJack’in yaşadığı Hollywood tepesindeki evi (her açılış jeneriğinde en son gördüğümüz kare), BoJack’in hayatının bir özeti gibidir. Sivri bir dağ zirvesine kurulu olarak gördüğümüz ev, coğrafi koşullar sebebiyle orada bulunmaması gereken ancak direklerle desteklenerek kondurulmuş bir yapıyı gösterir. Ve güzel bir Hollywood manzarasını… Biz de ‘atın çevresinden’ bu manzaraya göz atıyoruz. Zaten bu manzara, bir seri üretim manzarası olduğundan, öyle tanıdık ve gündelik ki, onunla kolayca bağ kurmamıza yol açıyor…

Buna karşın pek çok kişiden ilk birkaç bölümü izledikten sonra seriye devam etmediklerini duydum. Ve bunu ben de yaşadım. Ancak 6 sezon izledikten sonra diyebilirim ki, devam edin. İlk bölümlerde orta yaşlı eski ünlü BoJack’in hayatına genel bir bakış atıyoruz. Bu size sıkıcı gelebilir fakat bir süre sonra etraf ısınıyor ve hikayenin dili ve mesajı belirginleşiyor. Peki, mesajda ne diyor? İnsanların BoJack Horseman’ı bu denli sevip samimi bulmasının sebebi, yaşadığı kafanın hepimizin kafası olabileceği fikri olabilir mi?

Kitle iletişim araçları ve medya vasıtasıyla sınırları silikleşen bir dünyada, kimliğimizi ne şekilde edindiğimizi tekrar gözden geçirmemiz gerekebilir. Kolektif yapılar haline gelen klişeleşmiş yaşam tarzları ve onları yaşatan insanlar; BoJack Horseman kahramanlarının karakterizasyonunu oluşturuyor.

Televizyonla yetişen nesil, bilgiyi ve ikonu paket/seri üretim olarak tükettiğinden; kişisel fantazyalarımızın nereden – nasıl şişirildiği ve başımıza neler açtığını bireysel – toplumsal olarak ortaklaşa deneyimliyoruz. Modernizmin vadettiği refahı sağlayamaması ve postmodern çağın belirsiz – tekinsiz doğası neresinden tutsak elimizde kalan bir kurgu – gerçeklik algısı yarattığında, BoJack’in tepedeki evine benzedik. Manzarası güzel bir Hollywood eviyiz ancak doğal olmayan bi’ şeyler var.

Baudrillard buna ‘gerçekliğin yitimi ’ diyor. ‘‘Gerçekliğin yitimi, sanalın iktidarına zemin hazırlamıştır.’’ Simülasyon evrende, insan olmanın ne demek olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Hakikati geri dönülemez biçimde kaybetmişiz ve elimizde seri üretim göstergeler imparatorluğundan başka bir şey yok. İşte bir Hollywood hikayesi.

‘‘Hakikati gizleyen şey simülakr değildir. Çünkü hakikat, hakikat olmadığını söylemektedir. Simülakr hakikatin kendisidir.’’

Baudrillard’ın, Simülakrlar ve Simülasyon kitabında açıkladığı hipergerçeklik kuramına göre, ‘‘Bir köken ya da bir gerçeklikten yoksun gerçeğin, modeller aracılığıyla türetilmesine hipergerçek yani simülasyon denilmektedir.’’ Gerçekliğin yitimi ve simgesel değiş tokuş, anlamı ve değeri organize eden bir evren yaratmış; Rönesans ile kopyalama dönemi, Sanayi Devrimi ile seri üretim ve günümüzde kodun egemenliğini söyleyen hipergerçeklik çağı, geri dönülemez biçimde gerçekliği kaybettiğimizi söylemektedir. Baudrillard bunun temel sebebini TV başta olmak üzere kitle iletişim araçları ve medya üstünden açıklar.

“Teknoloji, görselleştirilmiş gerçeklik aracılığıyla bireyi gerçek (reel) olduğuna inandığı bir evrene yerleştirir; çünkü birey bu evreni görmektedir; fakat bu evren, bütünüyle kurgusal bir dünyadır, başka bir deyişle imajlar dışında hiçbir şey olmayan yerdir. Kurgusaldır, çünkü görüntü temelli gerçekler üretilmekte ve tüketilmektedir. Örneğin televizyon, varolan gerçekliği görüntüye yansıttığı haliyle tek etkili gerçeklik yapmakta ve kendisine bakmayı kaçınılmaz kılmaktadır.” (Derya Bayrı, Gözün Egemenliği Tarihin Sonu mu?)

HollyJack ve BoWoo

Alkol – uyuşturucu kullanmak, sevişmek ve kesintisiz Horsin’ Around izlemek dışında bir şey yapmayan BoJack, geçmişi yad edip hatırlanmasına sebebiyet verecek otobiyografisini yazmaya karar verir. Kibri bunu kolayca yapabileceğini söylese de beceremez ve otobiyografisini yazdırmak için gölge yazar Diane Nguyen ile anlaşır.

Diane, BoJack için özeldir. Çünkü BoJack’in çocukken televizyondan takip ettiği ve hayranı olduğu yarış atı Secretariat’ın otobiyografisini de Diane yazmıştır. Secretariat ise daha bir özeldir. Mutsuz bir evlilikten doğan istenmeyen bir çocuğun geliştirdiği alternatif evrende ona yol gösteren yegane ikon konumundadır. Rene Gerard, insanlığın öykünme ile geliştiğini söylerken bunu kastetmektedir. Model (Secreteriat), özneye (Bojack); arzu nesnesini gösterir. Üçgen -mimetik- arzu da denen bu kuram, kapitalist toplumlarda medya ve kitle iletişim araçlarıyla yönetilen algı politikaları hakkında ipucu vermektedir. BoJack; Amerikan kapitalizminin, seri üretim meta ve göstergeyle popüler kültüre etkisini ve bireysel-toplumsal algıyı nasıl koordine ettiğini açıklamaktadır. Televizyon karşısındaki çocukluk televizyonun içine taşınmış, gerçek kurgu ile birleşmiş,  özne modele dönüşmüştür.

‘‘Unutma ki, BoJack çoğunu kendi yarattığı ama yine de gerçek olan bir sürü iblise karşı mücadele eden zarar görmüş bir birey…’’

‘‘Yalancı Mermerden Heykel’’

Küçük Bojack, Secretariat’ın kitabını yazan gölge yazara otobiyografisini yazdırmış; idolünün hayatını anlatan filmde Secretariat’ı oynamıştır. Şehri terk ederek filmi yarım bıraktığında bile, film Oscar’a aday olmuştur. BoJack’ın dijital olarak taranan yüzüyle baştan sona yeniden çekilen filmin, BoJack’li orijinalinden daha iyi sonuç vermesi ve kullanılması; BoJack’in içinden geçtiği simülakr dönemlerinden biridir. Onun bu döneminin temsili ise Secretariat filminin ‘‘You are Secretariat’’ yazılı ayna posteridir. Öykünülen orijinal kaybolmuş ve yerini seri üretim kopyalara bırakmıştır. Baudrillard bunun için; yalancı mermerden heykel, ifadesini kullanır.

‘‘Yalancı Mermerden Heykel’’i oluşturan mermer tozu; yani alçı, yapay göstergeler bütününün oluşturduğu utkulu bir demokrasi anlayışı, tiyatro ve modanın en üst düzeyde yüceltilmesi ve göstergelerin ayrıcalığına son veren yeni sınıf için her şeyi yapabilme olasılığı demektir. İşitilmedik kombinezonlarla akla gelebilecek her türlü oyun, her türlü sahtekarlığa açılan yol demektir. Ancak simülakrlar yalnızca gösterge oyunlarından ibaret değildir. Onlar aynı zamanda toplumsal ilişkileri ve toplumsal bir iktidarı da içerirler… Alçıyla üretim, gelişmekte olan bilim ve teknolojinin yüceltilmesi olarak da algılanabilir.’’

BoJack’in hayatının en önemli parçası olan Secretariat’ın filminde kendi yerine sanal görüntüsünün oynatılması, orijinal Secretariat giderek sönükleşirken (Rönesans ile başlayan biçimsel kopyalama ilk simülakr dönemidir ve bitmiştir), kopya, ikiz, ayna, tiyatro, maske, ve görünüm oyunları dönemi son bulmuş, seriler halinde gerçekleştirilen ve tekniğe dayalı yeniden üretim sürecine geçilmiştir. Benzer bir vurguyu at nalı Warhol tablolarında da görebiliriz. Warhol ve pop-art, konu aldığı materyali sıradan Amerikalıların anlayabileceği, günlük yaşama ait şeylerden oluşturdu. Sanayi nesnelerinin sıradan dünyası… Biraz Disney, biraz Hollywood.

Sanayi devrimiyle birlikte başlayan biçim üretim dönemi ikinci basamak simülakrdır ve kodun egemenliğine aracı olur. Baudrillard’a göre; sanayi devriminin seri üretim biçimi, üçüncü basamak simülakrda; yani kodun egemenliğinde, ancak bir işletim mekanizması görevi görmektedir. Kodun egemenliği demek, dijitallik demektir. ‘‘Sibernetik denetim, modeller aracılığıyla üretim, ayrımlama üzerine oturtulmuş ayarlamalar, geri besleme, soru-yanıt vs, yeni işlemsel görüntü budur. Sanayi simülakrlar ise yalnızca işlemciler’dir.’’ Baudrillard bu dönemi genetik kodlama ile açıklar ve dijital, programlanabilen göstergeden bahseder. Kod üzerine oturtulmuş bir metafiziğe geçilmiştir. Dijitallik, bu evrene özgü metafizik ilkenin (Liebniz’in Tanrısı) adıdır.

‘‘Bu yeniden üretilebilirlik süreci sonunda, gerçek yalnızca yeniden üretilebilir bir şey değil aynı zamanda her zaman önceden zaten yeniden üretilmiş şey, yani hipergerçeğe dönüşmektedir… Bu durumda, gerçek de, sanat da tamamen emilerek yok mu edilmişlerdir? Hayır; çünkü hipergerçekçilik kendini oluşturan simülakr, ayrıcalıklar ve önyargılar düzeyinde, karşılıklı değiş tokuş yoluyla, hem sanat hem de gerçeğin ulaşabileceği en üst aşamayı temsil etmektedir. Hipergerçeğin, yeniden canlandırmanın ötesine geçebilmesinin nedeni, tamamen simülasyon evrenine ait olmasıdır. Bu evrende merkezkaç olmaktan çok merkeze kilitlenmiş görünen yeniden canlandırma turnikesi, durmadan kendi kendini yineleyip, için için patlayarak çıldırmaktadır. Düşe özgü bir yabancılaştırma efektine benzeyen ve bize “düş görüyorsun yahu!” dedirten, ancak aslında bir tür sansür ve düşü sonsuza dek sürdürmeye yönelik bir oyun olan, hipergerçekçilik, hiçbir şekilde değiştiremeyeceği ve sürdürmekten başka bir seçeneğe sahip olmadığı kodlanmış bir gerçekliğe aittir.’’ (Baudrillard, Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm)

BoJack burayı, Hollywood’u düşlemiş, istemiş, ulaşmış ancak kaybolmuştur. Alkol, uyuşturucu ve zevk odaklı yaşam tarzı, çoğu çocukluk travmalarına dayanan zamanla eklemlenmiş bir dizi etkinin sonucu olarak karşımızdadır ve bir tür kaçış olarak görülebilir. Bulunduğu yerden ve oraya gelişinden memnundur ancak gidecek başka yer görememektedir çünkü havuzunda yüzen kendi yansımasına bakmaktadır. Pek çok bölümde BoJack’in çalışma odasında görebileceğimiz Narkissos mitini betimleyen bir BoJack versiyonu tablo duvarda asılıdır. Kendi yansımasına bakarken havuza düşen BoJack, aslında jenerikten de oldukça aklımızda kalan bir sahne.

İlk sezonun narsisizm tablosu üçüncü sezon Secretariat aynasıyla devam etmiş, dijital BoJack Oscar’a aday olmuştur. Philbert ise hipergerçekliğe bakış gibidir. Zamanda yolculuk edebilen bir dedektifi oynayan BoJack karakteriyle özdeşleşir, hayatından anekdotlar olan dizi repliklerini okurken yahut evinin aynısı bir dizi setinde bu diziyi çekerken bi diğer yandan dizideki ortağı kadın dedektif ile gerçekte de dizide de birlikte yaşamaktadır. Philbert, BoJack’in üstüne giydiği kostümün hakkından gelebilmesini anlatır. Çıplak bir şekilde bozuk bir ampulü değiştirmek, ışık yandığında öylece görünecek olmaktır. Büyük BoJack balonu uçuvermiştir. Zihin dengesini bozan kötü yaşam tarzının desteklediği gerçeklik yitimi kişinin kendini bulma zorunluluğunu doğurur çünkü elinde sabit bir şey kalmamıştır. BoJack Horseman’ın son iki sezonunda pek çok karakterin kendini keşfederek hayatla yüzleşmesine tanıklık ederiz.

Son sözler

BoJack Horseman’dan bahsediyorum ancak serinin tüm karakterleri, en az BoJack kadar özenle oluşturulmuş. Yan hikayeler ana hikaye ile iç içe geçiyor ve kolektif bir anlatı oluşturuyor. Nasıl ki BoJack’in çocukluk travmalarına dönüp bakıyoruz, Princess Caroline’in, Diane’in, Todd’un, Mr. Peanutbutter’ın da neyi neden yaptıklarını; kafalarının içini, ailelerini, çocukluklarını da biliyoruz. Öyle ki her biri ana karakter kadar güçlü hikayelere sahip. Dizideki bir diğer hoşluk, insanlarla hayvanların eşit varoluş sürmesi ve ırkına göre ayrıştırılmaması. Hayvanlar üstünden karakter dili kullanmak ve bunu yetişkin sahasına uyarlamak, BoJack Horseman’ı zenginleştiren bir nokta. İnsanların giydiği stereotipleri hayvanlar üstünden okumak zenginleştirilmiş anekdotlar sunuyor.

Animasyon sinemanın ilk yıllarında, özellikle ilk çizgi serilere baktığımızda ana karakterlerin özellikle hayvanlar arasından seçildiğini görüyoruz. 1919’da yaratılan ve yıldız haline gelen ilk çizgi seri karakteri Felix the Cat’in yanında Oswald the Lucky Rabbit (1927) ve onun ilham olduğu Mickey Mouse (1928)’un başını çektiği hayvan karakterlerin seçilme sebebi; mesajın hayvan üstünden iletilmesinin çok daha etkili olması.

BoJack Horseman, Amerikan kara mizahının patavatsızlığını yüceltiyor mu? Bunu sormamdaki sebep, yetişkin animasyon takipçilerinin yaşadıkları dönem sebebiyle modernizmin içinin boşalışına bizzat tanıklık etmeleri ya da bundan kaçamayacak şekilde etkilenmeleri. Paketi ışıltılı bir refah çağı idealizasyonunun başarısız sert düşüşü, ortaya bir farkındalık koyuyor. BoJack, bunu doğrudan ifade etmedikçe retoriğin içinde kaybolacağımızı söylüyor. Vadettiğini veremediği gibi içini boşaltan bu çağın da en güzel yanı postu olsa gerek. BoJack Horseman bir post olarak, postunu deldirmiş insanlıktan bahsediyor.

Ana kadroyu seslendiren ünlülerin yanında misafir oyuncu olarak katılan Hollywood ahalisinin de kendini seslendirdiğini söyleyelim. Ana kadroda BoJack’i Will Arnett, Princess Carolyn’i yazar Amy Sedaris, Diane Nguyen’i Community dizinden bildiğimiz Alison Brie, Mr. Peanutbutter’ı komedyen Paul F. Tompkins ve Todd’u Breaking Bad’den bildiğimiz Aaron Paul oynuyor. Konuk oyuncularda ise Olivia Wilde, Lisa Kudrow, Stephen Colbert, Anjelica Huston, J.K. Simmons, ve Kristen Schaal gibi isimleri görüyoruz.

BoJack Horseman, 22 ödül sahibi bir Netflix serisi. Seriye ek olarak 1987-1996 yılları arasında yayınlanan Horsin’ Around bölümleri de ağda mevcut. Zekice yazılmış diyalogları ve ardı arkası kesilmeyen göndermeleri her izleyişte yeni detaylar yakalayabilirsiniz.

İlk birkaç bölümü dert etmeyin ve daha yakından bakın:

 

İLGİLİ HABERLER

HAFTANIN ANİMASYONU : LOVE, DEATH & ROBOTS

Büyükler için NETFLIX çizgi filmleri

Daha fazla yazı yok
2024-11-22 00:13:55