Sanatatak olarak Fazıl Say ve Andante dergisinin kurucusu Serhan Bali’nin polemiğinden yola çıkarak müzik eleştirisinin özerkliği, özellikleri üzerine düşünmeye devam ediyoruz. Bu kez Filiz Ali, Feyzi Erçin ve Güç Başar Gülle’ye Müzikte Eser Analizi Nasıl Yapılır diye sorduk. Bakın ne yanıtlar aldık!
Filiz Ali: “Bugün Brendel ve Biret, örnek Beethoven yorumları ile texte sadakatın önemini bize gösterirler.”
Baştan söyleyeyim, ben yorumcularla polemiğe girmem. Doğru da bulmam. Beethoven yorumu kriterleri hakkında sorduğunuz soruyu ise şöyle yanıtlayabilirim. Beethoven, eserlerinin textinde yani notada eserin nasıl yorumlanmasını istediğini belirtmiş bir bestecidir. Yorumcu notaya sadık kalmalıdır demek ki. Ancak ayrıca eserin yazıldığı dönemin estetik stil anlayışını da özümsemeli ve yine aslına sadık kalmalıdır. Peki o zaman yorumcu kendi kişiliğini nasıl esere yansıtacak diye bir soru sorulabilir. Bugün Beethoven yorumlarını kayıtlardan dinleme olanağımız bulunan Wilhelm Kempff, Artur Schnabel, Wilhelm Backhaus gibi eserin en katı aslına sadık yorumcularını dinleyip, karşılaştırdığınızda her birinin kendi kişiliklerini yorumlarına yansıttıklarını duyabiliriz. Bugüne doğru geldiğimizde Brendel ve Biret, örnek Beethoven yorumları ile texte sadakatın önemini bize gösterirler. Konu üzerine daha söylenecek çok söz var ama yerimiz yetmez.
Yorumcu konserini verir, kayıt CD yapar, bilmem hangi marka ile piyasaya sürülür yorumları. Kimi yorumcu günümüzde olduğu gibi kendi promosyonunu sosyal medyada ve başka alanlarda yapar. Sonuçta kendisini ve sanatını kitleye sunmuştur. Bu aşamadan sonra karşılaşacağı olumlu veya olumsuz tepkilere karşı hazırlıklı olmalı ve mümkünse sükunetini korumalıdir
Feyzi Erçin: “Eserleri eleştirel gözle değerlendirirken, kriterlerin, hem besteciye, hem döneme, hem enstrümana göre değişmelidir.”
Biz eleştirmenler olarak, eser analiz etmiyoruz. Klasik müzikte eser analizi, bir eserdeki tüm müzikal bilgilerin, müzikal gelişmenin, kullanılan yöntemlerin, tonlar ve dinamiklerin, içerik ve form bağlamında adeta bir haritasının çıkartılmasıdır.
Eleştiride ise analiz ile kastedilen, bir yorumcunun bir eseri seslendirirken yaptıkları, kullandığı yöntemler, teknik yeterliliği, renk ve dokunuşuna dair tercihleri ve tüm bunların hem müzikal hem de yerine göre tarihsel yerine göre entelektüel bir bakış ile değerlendirilmesi, bu şekilde yorumcuya dair bir yargıya varılmasını ifade eder. Eserleri eleştirel gözle değerlendirirken, kriterlerin, hem besteciye, hem döneme, hem enstrümana göre değişmelidir. Hatta performansın canlı mı yoksa stüdyo kaydı mı olduğu, yorumcunun yaşı ve kaydın kendi çıktısında nerede olduğu gibi çok farklı kriterlere göre de yargılar daha yumuşak ve sert olabilir. Beethoven müzik tarihinde çok müstesna bir yerde duran bir besteci. Bir enstrüman olarak piyanonun değişim içerisinde olduğu bir dönem ve Beethoven’in duymak istediği bir ses var. Dolayısıyla çıkarttığınız sesin kalitesi, gücü, rengi çok mühim. Yine kendi durduğu tarihsel noktada, form ve yapının önemini ne kadar vurgulasanız yetmez. Bu sebeple iyi bir Beethoven yapısı inşa etmek her yorumcu için şart.
“Ruhun önüne kendini koyan yorumcuların hepsi unutulmaya mahkumdur”
Devrimci bir besteci, bu de müziğini yorumlarken dayanaksız bireysellikler ve gösterişe yönelik kişisel fantezilerden uzak, ama yenilikçi, radikal, sınırları zorlayıcı yorumlara imkan tanıyor. Bu hassas bir denge. Beethoven’ın tempoları sorunsuz değil; hem metronom değerleri hem de tempo talimatları, yorum tarihinde esnetmelere imkan tanıyor. Bu da farklılıkları değerlendirip tartışmayı çok anlamlı kılıyor. Bence her yorumcuda, ama özellikle Beethoven gibi notalara yeterince çok talimat yazan bir yorumcuda, öncelikle bestecinin ruhuna sadakat çok önemli. Sonra yorumcu kendini katmalı. Ruhun önüne kendini koyan yorumcuların hepsi unutulmaya mahkumdurlar diye düşünüyorum. Beethoven söz konusu iken çok spesifik bir konu da müzikal aksanlardır. Fazıl Say’ın kaydının en zayıf noktalarından birisi olan aksanların nasıl duyulduğu, her Beethpven yorumunda dikkatle değerlendirilip yorumcunun tavrına dair fikir veren bir unsurdur. Son olarak da, Say özelinde, yorumcunun kendi kaydıyla ilgili öyle beyanları var ki, bunlar da eleştirinin bir parçası olmak zorunda. “Dünyaya büyük bir şey hediye etmek arzusu” ve (henüz 20 yılı geçmiş bir) “yüzyılın referans kaydı” yapmak isteği arzusu da eleştirmenin bakışını kaçınılmaz olarak etkiler.
Ben 17 yaşımdan beri düzenli olarak İngiliz dergilerinden müzik eleştirisi okuyorum ve çok uzun yıllar bu dergilere aboneydim. Belirli bir ekol değilse de, maalesef artık hayatta olmayan, İngiliz Music and Musicians dergisi bende çok iz bırakmıştı. O dergiyle büyüdüm diyebilirim. Çok acımasız ama müthiş birikimli eleştirileriyle Robert Matthew Walker ve Bryce Morrison başta olmak üzere, Alan Blyth, Rodney Miles gibi eleştirmenleri çok beğenirdim. Sonraki yıllarda International Record Review, Gramophone bu geleneği devam ettiren dergiler olarak birikimime çok katkıda bulundu. Bunlar takip ettiğim çok sayıda derginin en çok bende iz bırakanlarıdır.
Güç Başar Gülle: “İyi bir marangoz ağacı öyle bir yerden keser ki çıkan parçalardan mobilya yapılır, kötü marangozun kestiği parçadan birşey olmaz.”
Analiz kelimesi çözümlemek, ayrıştırmak anlamına geliyor. Peki müzikte bu işlem nasıl bir formda uygulanıyor? Batı müziğinde melodik, ritmik, armonik ve formal analiz en temel alanlar olarak yer almakta ve dünya müzik literatüründeki en gelişmiş farklı analiz yaklaşımlarını kendi içinde barındırmaktadır. Bunların detaylarına girmek istemiyorum fakat Alman ekolünün Schenker, Schoenberg ve Reimann yaklaşımları günümüz müzik eğitim dünyasında en baskın yaklaşımlar olarak yer almaktadır.
Peki analizin amacı nedir? Boğaziçi Üniversitesi Felsefe bölümünde öğrenciyken sevgili hocam Yalçın Koç’un bir metaforunu hiç unutmuyorum. Derdi ki “ iyi bir marangoz ağacı öyle bir yerden keser ki çıkan parçalardan mobilya yapılır, kötü marangozun kestiği parçadan birşey olmaz.” Yani yapacağımız analiz bize anlamlı bir resim gösteriyorsa başarılı oluyor.
Dinlediğimiz eseri veya yorumu hiç sevmeyiz ya da severiz. Bazen belli bölümlerini severiz belli bölümlerini de sevmeyiz. Analizin kalitesi beğenimizin estetik değerinden çok değerlendirmemizin bilişsel ve duygusal netliği, kullandığımız dilin anlaşılırlığı ve değerlendirmemizin eser ve yorum içerisinden gösterilen somut örneklerle ne kadar tutarlı olduğu ile doğru orantılıdır. Önemli pedagog Michael Rogers Müzik Teorisinde Öğretim Yaklaşımları kitabında kuvvetli bir analizin nasıl ve niye sorularına cevap verme gücü, bağlantıları ortaya koyma kalitesi, ilişkileri hiyerarşik bir düzlemde gösterebilme yetisi, zıtlıklar ve benzerlikleri organik olarak gösterebilme esnekliği ve en önemlisi bütün-parça arasındaki bağı duyuşsal ve düşünsel ilişkiyle ortaya koyabilme gücüne bağlıyor.
Bu ilişkiler akademik bir dille ortaya konulursa makale olarak akademik çevrelerde yayımlanabilir. Halkı bilgilendirme amacıyla yayımlanmak isteniyorsa akademik dile ihtiyaç duyulmadan da bu ilişkiler müzik teorisi bilmeyen genel kültürünü geliştirmek isteyen insanlara göre dönüştürülebilir. Leonard Bernstein’in Harvard Serileri bunun en güzel örneklerinden.
Burada en önemli mesele; müzik dinleme tecrübemize ne kadar samimi bir şekilde kendimizi bırakabildiğimiz. Ne kadar koşulsuz bir şekilde bu tecrübeye kendimizi bırakabiliyorsak yorumlarımız tartışmaya açık olsa da o kadar ikna edici, ne kadar koşullu bu tecrübeyi yaşıyorsak yorumlarımız teknik olarak doğru olsa da ikna edicilikten o kadar uzak oluyor.