A password will be e-mailed to you.

Bedri Baykam’ın boş çerçeveleriyle ilgili yorum yapma sırası bu kez sanatatak.com yazarlarından M. Kemal İz’de!

“Klasik de alırım, modern de. Güzelse alırım.”[1] diyen Murat Ülker, Bedri Baykam’ın boş çerçevesine 125 bin dolar vermeseydi, kendi ifadesiyle “Bu ülkenin 50 yıldır en meşhur ressamı”[2] olan Bedri Baykam’ın Proposition Gallery’deki (New York) sergisinden bu denli bahsediliyor olmazdı sanırım.

Ülker–Baykam yakınlaşmasının siyasal, ekonomik ve magazinsel boyutlarını ayrıca tartışabiliriz. Ancak benim üzerinde durmak istediğim, Baykam’ın, Proposition Gallery’deki sergisine ve galerinin tavanına asılı yedi adet boş çerçeveye ilişkin düşünceleri; yani meselenin sanatsal boyutu.

Bedri Baykam, 125 bin dolarlık satışın ardından katıldığı, Cüneyt Özdemir’in 5N1K adlı programında, boş çerçevelerine kaynaklık eden bağlama ilişkin oldukça iddialı yorumlarda bulundu.[3] Baykam’ın yorumlarıyla ilgili benim yorumlarıma geçmeden önce, dilerseniz Bedri Baykam’ın, 2 Nisanda CNN Türk ekranlarında yayınlanan programda neler dediğini özetleyelim.

Baykam, kavramsal sanatın babası, dedesi, çıkış noktası olarak konumlandırdığı Marcel Duchamp’ın, bir pisuarı, 1913 yılında Armory Show’a gönderdiğini; ama pisuarın şaşkınlık yaratarak kabul görmediğini ifade etti. Baykam’a göre, 1913’ten bu yana, yaklaşık yüz yıldır, Duchamp’ın ready-made [hazır-nesne] düşüncesi, sanatçılar tarafından sonuna kadar kullanılmış, hatta biraz da sömürülmüştü.Duchamp’ın, hazır-nesne düşüncesiyle alınabilecek riskleri zaten aldığını, bu düşüncenin bir nevi işlevini yerine getirdiğini vurgulayan Baykam, müzayedelere hâlâ Damien Hirst gibi sanatçıların ortaya koyduğu hazır-nesnelerin milyon dolarlık talepler görmesine değindi. Ortada takılıp kalınmış bir Duchamp-tekrarı söz konusuydu. Baykam, Duchamp-tekrarına hapsolmuş uluslararası sanat ortamına getirmek istediği radikal bir söylemden söz etti. Baykam’ın amacı nesneyle olan ilişkiyi koparmak ve uzama geçmekti. Baykam’a göre, yüz kırk yıldır modern sanatta, dikdörtgenlerin, karelerin içine bakıyorduk: Resim, izlenimci, sürrealist, soyut, pop, minimal, kavramsal, her şey oluyordu; ama bu sefer çerçevenin içi canlı, çok realist, üç boyutlu, gerçekçi, her saniye değişen, hiç kimsenin aynı iki şeyi görmediği, akıp giden zamanın bir ânının göründüğü bir hâl alıyordu. Baykam, bu durumun, ready-made kavramının ötesinde bir yenilik olduğunu belirtti.

Duchamp’ın kavramsal sanatın çıkış noktası olduğuna yönelik saptamaya kimsenin itirazı olmayacaktır. Dahası, kavramsal sanat denince akla ilk gelen isimlerden Joseph Kosuth, Duchamp’dan sonra tüm sanatın kavramsal olduğunu; çünkü sanatın ancak kavramsal olarak var olabileceğini belirmişti. Diğer taraftan Duchamp’ın, 1913 yılında Armory Show’a gönderdiği yapıt “Çeşme” [Fountain] değil; “Merdivenden İnen Çıplak No. 2” [Nude Descending a Staircase, No. 2] adlı, kübist ve fütürist öğelerin birlikte yer aldığı resimdi. 1912 tarihli bu resim, ilk olarak, Paris’teki Salon des Indépendants’ta sergilenmiş; ancak kübistlerin tepki ve baskıları yüzünden Duchamp çalışmasını geri çekmişti. Aynı resim, 1913 yılındaki Armory Show’da sergilendiğinde de büyük tartışmalar yaratmıştı.

O meşhur pisuarın hikâyesiyse, Duchamp’ın, ters çevirdiği bir pisuarı Çeşme adı ve R.Mutt mahlasıyla bir sanat yapıtı olarak 1917 yılında, New York’taki Bağımsız Sanatçılar Sergisi’ne göndermesiyle başlamıştı. Kısacası, anakronizme düşen Baykam’ın sözünü ettiği pisuar, 1913 yılında henüz ortada yoktu. Hazır-nesne düşüncesinin neden hâlâ, bu denli yürürlükte olduğu ise Duchamp’ın sanat tarihinde yeri ve o tarihin akışını değiştirmesiyle açıklanabilirdi. Diğer yandan, Duchamp’ın 1917 yılında sergilediği edimin bir-kerelik ve tekrarlanamayacak bir edim olduğu, “Çeşme”nin sanat tarihine vurduğu damgadan kolaylıkla anlaşılabilir. Hazır-nesne düşüncesinin, bugün de birçok çağdaş sanatçının sanatsal üretimine kaynaklık ettiği tespiti doğrudur; ancak Duchamp’ın ortaya koyduğu hazır-nesneler ve o nesnelerin altındaki kavramsal içerikle karşılaştırıldığında günümüz sanatçılarının hazır-nesneleri birer parodi olmaktan öteye geçmez. Dahası, hazır-nesne düşüncesinin bir tür çeşitlemesi olan boş çerçevelerle Bedri Baykam da bu parodi geleneğinin parçası olmayı sürdürmektedir.

Bu anlamda Baykam’ın, eleştirdiği; ama bir parçası olmayı kaçınılmaz olarak sürdüğü sanat ortamına ne ölçüde köktenci bir söylem getirebileceği tartışılır. Eğer amaç, nesneyle olan ilişkinin kırılıp, uzama geçilmesiyse ve sözü edilen nesneler sanat nesneleriyse [art object]; bu ilişki bundan kırk beş yıl önce kırılmış, tüm riskler alınmış ve hepsi göğüslenmişti. Hatta bu riskleri alan sanatçı ve yapıtların envanterini, Amerikalı sanat eleştirmeni Lucy Lippard, “Six Years: The Dematerialization of the Art Object from 1966 to 1972” adlı kitabıyla tutmuştu.Bu noktada, üzerinden daha elli yıl geçmesine, yüzlerce yapıta rağmen Baykam, yine bir nesne (boş çerçeve) ortaya koyarak eleştirdiği tekrarın içine bizzat kendisi düşmüyor mu?

Yüz kırk yıldır dikdörtgenlerin, karelerin içine bakma meselesine gelince, Baykam’ın, izlenimciliğin başlangıcından günümüze dek olan oldukça uzun soluklu ve çok katmanlı bir tarihsel süreci, dikdörtgen ve kare çerçeveler üzerinden eleştirmesi oldukça indirgemeci bir yaklaşım olarak görünüyor. İzlenimcilik, kübizm, fütürizm, konstrüktivizm, dada, gerçeküstücülük, dışavurumculuk ve pop sanatta, resmin ve onu resim-dışı tüm dünyadan ayıran çerçevenin yürürlükte olduğu söylenebilir; ama çerçevenin içine sürekli müdahalede bulunulduğu ve her müdahalenin sanat tarihine yeni bir katman ekleyerek yön verdiği unutulmamalıdır.

Özellikle Duchamp mirasının baş tacı edildiği 1960 sonrası sanat ortamında resim ve heykel gibi geleneksel sanat mecralarının askıya alındığı, hatta kimi zaman elle tutulabilir bir sanat nesnesinin olmadığı Fluxus, minimalizm ve kavramsal sanat gibi pratikleri nasıl görmezden gelebilir ve modern sanatın başlangıcından günümüze çerçevelerin egemen olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzde kimi sanatçılar hâlâ tuvaller üzerine resim yapıyor, kaideler üzerinde heykeller sergiliyor ya da hazır-nesnelere yönelerek başka meselelerin peşinde oldukları izlenimini vermeye çalışıyor olabilirler; ama bunlar yüz kırk yıllık ve çok yönlü sanat tarihini resim, heykel ya da hazır-nesne mecrasına indirgemek için yeterli kanıtı oluşturmaz. İronik olansa sanat tarihini, çerçevenin içine indirgeyen Baykam’ın da kariyeri boyunca ağırlık verdiği mecranın resim olmasıdır. Bu anlamda Baykam, kendi sanatında eleştirdiği nitelikleri yüz kırk yıllık bir sanat tarihine yansıtmaktadır.

Boş çerçevelerin ne denli özgün olduğu tartışmasına gelince, kavramsal olduğu iddia edilen bir yapıta ilişkin yorum ya da eleştiride bulunurken yapıtın nesnesel yönünden ziyade kavramsal yönünden yola çıkmanın daha uygun olduğunu düşünüyorum; çünkü kavramsal sanatta, kavramın biçime, düşüncenin nesneye ve sanat bağlamının sanat nesnesine olan önceliği vurgulanır. Bu anlamda, sanat-nesnesinin –büyük oranda maddeselliğe dayanan– biçimsel özellikleri önceliğini yitirir ve onun yerini maddeselliğin altında yatan kavram ya da düşünce alır. Bu çerçevede Baykam’ın boş çerçeveleri, Duchamp’ın hazır-nesne kavramının ötesine geçen kavramsal bir yenilik öneriyor mu? Ne yazık ki hayır. Boş çerçevelerin, Duchamp’ın hazır-nesnelerinden zamansal olarak sonra yapılmalarından dolayı daha yeni olmalarından söz edebiliriz. Ancak Bedri Baykam’ın sözünü ettiği yenilik, kavramsal düzeyde bir yenilikti ve ne yazık ki söz konusu değildi; çünkü yalnızca fiziksel olarak boş çerçeveler değil; onların ardındaki kavramsal içerik de 1966–1972 yılları arasında kavramsal sanatçılar tarafından ortaya serilmişti.

Bedri Baykam’ın boş çerçeveler aracılığıyla ortaya koymaya çalıştığı düşüncenin yepyeni olduğunu kabul etsek bile olanaksız olduğunu da eklemeliyiz; çünkü felsefi bir çerçevede değerlendirildiğinde nesneyle olan ilişkiyi kopararak, uzama geçemezsiniz; çünkü uzam fiziksel nesnenin doğasıdır ve ikisini birbirinden ayrı ya da bağımsız olarak düşünmek olanaksızdır. Başka bir deyişle, içinde tuval olmayan boş çerçevelerle, nesneyle ilişkiyi koparıp uzama geçemez; yalnızca bir nesne olarak tuvalden kurtulmuş olursunuz. Başka bir nesne olan çerçeve de çerçeve içinden birer nesne olarak görünenler de birer nesne olarak varlıklarını sürdürürler. Nitekim bunun tersi, eşyanın tabiatına aykırıdır. Nesnelerden yalıtılmış bir uzam elde etmek olanaksız, nesnesiz uzam düşüncesi oksimorondur. Sanırım, boş bir uzam düşüncesi, uzam [extension] ile mekân [space] sözcüklerinin eş anlamlı olduğunun sanılmasından kaynaklanıyor.

Sonuç olarak, Bedri Baykam’ın, 12 Mayısa kadar New York’taki Proposition Gallery’de devam edecek olan sergisini Duchamp görse, kıskançlıktan çatlar mıydı? Güler geçerdi demek daha doğru olurdu sanırım.

ykemaliz@gmail.com

 

[1] http://t24.com.tr/haber/murat-ulker-ben-oldukten-sonraki-ulkeri-bana-sormayin/125067

[2] http://www.radikal.com.tr/radikal.aspx?atype=radikaldetayv3&articleid=1128302&categoryid=41

[3] http://tv.cnnturk.com/video/2013/04/03/programlar/5n1k/5n1k/2013-04-03T1930/index.html

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 11:32:12