A password will be e-mailed to you.

….Ortayaşlı Julieta rolünde görmüş geçirmiş bir annenin ruh halini tüm nüanslarıyla veren Emma Suarez filmin şüphesiz en iyisi. Almodovar’ın fetiş oyuncularından, alıştığımız grotesk görüntüsünden çok uzak ve ne yazık ki bir hayli yaşlanmış bir Rossy de Palma’nın da oyunculuğunun çok farklı ve şaşırtıcı bir şekilde güçlü yanını sergilediğini belirtelim bu arada.

 İspanyol sinemasının popüler ismi Perdo Almodovar Nobel ödüllü edebiyatçı Alice Munro’nun üç hikayesini harmanladığı son filmi Julieta ile FilmEkimi’nde. Kredisi yüksek sinemacılardan biridir Pedro Almodovar. Kariyeri birbirinden çarpıcı filmlerle bezeli olan Almodovar özellikle yönetmenliğinin ilk yıllarında çektiği sert hikayelerle hem sinemada hem de toplumsal yaşamda iz bırakan bir isim olagelmiştir.

Eşcinselliğini gizlemeyen ve İspanyol toplumunun köşeli ahlak yargılarını zorlayan filmleriyle izleyicisini şok eden usta sinemacı benzer temalara değinen Alman sinemacı Fassbinder’in başını çektiği az sayıda yönetmenle yoldaş olmuştur 80’li yıllarda. 90‘lardan itibaren nispeten anaakım Avrupa sinemasının içinde yer alan ve inişli çıkışlı bir kariyer sürdüren Almodovar gitgide popülerleşti ve daha ağırbaşlı, daha ehlileştirilmiş bir sinema diline sahip filmlere imza atmaya başladı.

Arada Talk To Her, All About My Mother gibi çok sağlam filmleri de oldu elbette ama I’m So Excited gibi en çok kendisinin eğlendiği belli olan hafif komediler ve akıllarda çok da iz bırakmayan bazı melodramlar da çekti. Ne yazık ki Julieta onun bu melodramlar serisine eklenecek bir film gibi duruyor.

Nobel ödüllü Kanadalı yazar Alice Munro’nun üç hikayesinden (Şans, Yakında ve Sessizlik; meraklısı Can Yayınları etiketiyle yayınlanan Firar adlı kitapta okuyabilir bu hikayeleri) yola çıkan film Julieta’nun uzun yıllara dayanan hikayesini anlatıyor. Hikayeleri Kanada’dan günümüz İspanya’sına taşıyan yönetmen Julieta’nın ortayaşlılığından başlıyor filme ve kısa bir girişin ardından bizi Julieta’nın gençliğine götürerek evlendiği adama nasıl aşık olduğunu anlatıyor.

Julieta’nın asıl dramının ise yıllardır görmediği ve haber dahi almadığı kızının hayatında yarattığı onulmaz boşluk olduğunu anlıyoruz kısa süre içinde. Günün birinde kızının arkadaşlarından birini sokakta görüp de onun hakkında yeni bazı bilgiler öğrenince hayatına yeni bir hareket geliyor ve kızını bulmak için yollara düşüyor. Julieta’nın gençliği ile bugünü arasında gidip gelen ve eksik parçaların sırasıyla tamamlandığı bir puzzle gibi şekillenen hikaye anne kız arasında geçmesi muhtemel bir yüzleşme/hesaplaşma/kavuşma anına giden bir final ile sonlanıyor.

Julieta’yı bir edebiyat uyarlaması olarak değerlendirecek olursak Almodovar’ın sınıfta kaldığını söylememiz gerekir. Alice Munro’nun incelikli ve zengin dünyasına denk düşen bir sinema yok karşımızda. Almodovar ciddi bir kısmını dışarıda bırakmış hikayelerin ve sadece Julieta ile kızının ilişkisini çözümlemeye yetecek kadarını kullanmayı yeğlemiş. Öyle olunca da Alice Munro’nun alabildiğine ustalıklı anlatısı büyük ölçüde ruhsuz bir olaylar zincirine dönmüş.

Öte yandan, Munro’yu bir tarafa bırakıp (Almodovar da öyle yapmamış mı?) karşımızdaki filmi değerlendirmeye kalkarsak birkaç çarpıcı an dışında yine elimizde fazla bir şey kalmıyor maalesef. Julieta ile kocasının son kez birbirlerini gördüğü ve fırtınayla sonlanacak bölüm hem görsel hem de izleyiciye geçirdiği hissiyat anlamında filmin zirvelerinden biri.

Ortayaşlı Julieta rolünde görmüş geçirmiş bir annenin ruh halini tüm nüanslarıyla veren Emma Suarez filmin şüphesiz en iyisi. Almodovar’ın fetiş oyuncularından, alıştığımız grotesk görüntüsünden çok uzak ve ne yazık ki bir hayli yaşlanmış bir Rossy de Palma’nın da oyunculuğunun çok farklı ve şaşırtıcı bir şekilde güçlü yanını sergilediğini belirtelim bu arada.

Kadınların dünyasında geçen çok daha iyi Almodovar filmleri izledik geçmişte.

Anne kız ilişkisini, suçluluğu, gençlik heyecanlarını daha önce daha iyi anlattığı filmleri olmuştu.

Yirminci filminde belki daha güçlü bir drama bekliyorduk ondan ve bu beklenti hayal kırıklığımızı da körükledi belki, bilemiyoruz, ama filmlerini artık sadece Almodovar adıyla (Pedro uçmuş gitmiş nedense, bir ego şişkinliğinin belirtisi değildir umarız) imzalayan usta sinemacıdan kırmızı fırça darbelerinin görsel etkisine sığınmaktan daha fazla bir şeyler beklediğimizi de saklamıyoruz.


Daha fazla yazı yok
2024-11-19 00:22:35