A password will be e-mailed to you.
Digilogue’da başlayan ve 17 Kasım’a dek sürecek olan Future Tellers 2018 zirvesi kapsamında, zirvenin bu yılki teması olan Açık Kaynak Hareketi ve Yeni Öğrenme’ye dair makale ve söyleşileri sizlere sunacağız. Açık kaynak ve çağdaş sanat bağını konu alan ilk yazımız AICA Türkiye başkanı Fırat Arapoğlu’ndan…

Açık kaynak nedir? Bana göre, bir kimsenin bir üretimiyle ilgili sürecini paylaşması. Örneğin bir ressam ise, bir boyayı elde etme noktasında neler yaptığını ya da yeni medya işleri üreten bir ismin kullandığı kodları paylaşması gibi. Böyle paylaşıma dayalı bir pratik, doğal olarak, geleneksel üretim, dağıtım ve satış modeline dayalı sanat kapitalinin karşısında konumlanıyor. Çünkü sanat dünyası, üretimin gizliliğine dayalı bir “omerta” prensibine sahip ve galerilerin en son istediği şey, bir üretim sürecini kamuyla paylaşmak.

Peki, açık kaynak çağdaş sanatın bu üretim gizliliği prensibini ters-yüz ederse ne olur? Bunu görebilmek oldukça eğlenceli, bence. Çünkü “büyük deha” figüründen, prodüksiyon maliyetlerinin şişirilmesine ve oradan, galeri ekonomilerinin sorgulanmasına kadar önemli alanların sorgulanmasına neden oluyor/olacak.

Bence üç temel konu bu bağlamda çok önemli.

Sanat üretiminde müelliflik konusu, işbirliği ve ekonomi.

Müelliflik konusunda, sanat dünyası sanatçıları bir mucit, kendi atölyelerinde çalışan “dehalar” olarak görmek konusunda ısrarcı. Zira sanatçılar da bu algının yerleşmesinde etkili olmuştu: Örneğin, Rothko, tüm üretim sürecini asla tek bir asistanına göstermemişti. Bu algının kırılması, yeni bir dünyanın kapılarının kırılarak, açılması noktasında çok önemli. Sanatçılar, toplumsal yaşamın dışında figürler değiller ve internet çağı zaten buna pek de izin vermiyor. Neden mi?

Mark Rothko, Orange and Yellow (Turuncu ve Sarı), markrothko.org

Yalnız dahi nosyonu artık çağdışıdır, çünkü sanatçılar de facto sosyal ağlar üzerinde birbirlerinin işleri üzerine konuşmakta ve fikir paylaşımında bulunuyorlar. Özellikle teknoloji-temelli iş üretiminde işbirliği o kadar işin üretim sürecine sinmektedir ki; müellifleri ayırmak olanaksız hale geldi. Çağımızda artık bir üretim neredeyse asla tek başına yapılmamaktadır. Müellif kavramını bundan dolayı daha dinamik ve akışkan bir kavram olarak düşünmek, bence, çok daha mantıklı görünüyor.

İş birliği kavramı için, sanatçıların çağımızda sadece belirli araçları kullanan değil, üretenler oldukları olgusunu hesaba almak gerekiyor. Sanatçılar birbirlerine problem çözümleri konusunda destek oluyorlar. Bu desteklerin belirli bir kısmı online olarak gerçekleşiyor. Ayrıca, artık sosyal ağlar üzerinden buluşmalar ve etkinlikler de yapılıyor. Öte yandan bazı sanatçıların açık kaynak niteliğindeki paylaşımları cazip gördüklerini eklemeliyim. Onlar, izleyenlerinin bu tip işleri merak ettiklerini görüyorlar. İzleyici demek bile problemli bu konuda; o izleyiciler aynı zamanda birer potansiyel kullanıcı. Böylece sanat bağlamı üzerinden düşünürsek, bitmiş işler üzerinden yaratılan “tek bir yaratıcıya ait olma” gibi bir mistifikasyonun, demistifiye edilmesi sanat dünyası tarafından olumsuz bir şey olarak görülüyor. Böyle bir düşünce ekseninde, sanatçılar bir arada çalışabilmekte ve düşüncelerine paylaşabilmekteler, o yalnız sanatçı klişesinin aksine. Tumblr, Pinterest, Instagram ya da Facebook, ne olursa olsun, sanatçıların seslerini duyurabilmelerine ve kendileri gibi iş üreten sanatçılarla bir arada olabilmelerine yaramaktalar.

Son olarak açık kaynak sanat yapıtı ekonomisi üzerine bahsederek bitireyim. Açık kaynak çağdaş sanatta üzerine düşünülüp, çalışılacak geniş bir mücadele alanı sunuyor. Peki, bir çalışmanın tekniği kamuyla paylaşılıyorsa, o halde bu iş nasıl satılacak ve bunun kopyalanmasından nasıl kurtulunabilecektir? Açık kaynak işi elbette satılabilir, fakat bunun için galericiler, aracılar ve koleksiyoncuların belirli kurallara kendilerini alıştırmaları gerekiyor. Bir koleksiyoncu bir çalışmanın rahatlıkla kopyalanabileceğine – ki, zaten bitmiş iş olarak sunulan “nesne olarak sanat” işlerinde bununla belirli düzeylerde zaten karşılaşılmıyor mu? – veya bir çalışmanın zaman içerisinde kod versiyonlarının güncellenmesi gerektiği düşüncesine hazır olması lazım. Ama, bence önemli olan, bunun dışında sanatçılara – ve hatta küratörlere – sadece iş satmanın dışında olanaklar da sunuyor, bu konu. Bunun en son örneklerinden birisi
4. Uluslararası Mardin Bienali’nde yapılan fon bulma stratejisi oldu. Özel bir firmanın kitlesel fon bulma sayfasından azımsanmayacak bir girdi, bienale aktarıldı. Bu, her zaman sanatın potansiyelinde olan sanat ve yaşamı değiştirme gücünün yeni bir pratiği haline dönüşebilir.

 

İLGİLİ HABERLER

DIGILOGUE’dan yaratıcılara açık çağrı

Geleceğin anlatıcıları DIGI.Logue Zirve’de buluşuyor

Daha fazla yazı yok
2024-11-21 22:30:49