Nuray Şahin: “Donat’a(Keusch) göre Güney’in kafasındaki Yol başkaydı ve onun son isteğini yerine getirmek istiyordu. Heyacanlanmıştım. Hemen başlayalım dedim. Donat masraflardan paradan bahsetti. Ben bulurum, dedim.”
“Donat Keusch’u Berlin’de film akademisinde okuduğum yıllarda tanımıştım. Her karşılaştığımızda Yılmaz Güney’i anlatırdı. Benim için önemliydi. Çünkü sinemaya başlama nedenim Yılmaz Güney’di. Büyük bir maceraya giriş nedenim, bir gün Yılmaz Güney’i rüyamda görmem olacaktı. sinemaya ilgisiz gönlünü tiyatroya kaptırmış genç bir kadın. Güney’i Dersim’den çocukluk anılarımdan tanırım, bütün tanıdıklar bir evde buluşup gizlice yasak film geceleri yapıldığı günlerden bilirdim sadece. Aman kimse bilmesin! Bende bu kadar derinlere işlemişti ki adeta belleğimden silmiştim. Ta ki o rüyayı görene kadar. “Büyük bir mezarlıkta Yılmaz Güney’le onun mezarının üzerinde oturuyorduk. Bana öğütler veriyordu. Tiyatroyu bırak diyordu. Yarınki sınava girme! Berlin’de film akademisi var ona git. Oraya alınacaksın.” Uyandığımda ilk işim mezarını araştırmak oldu , aynen gördüğüm gibiydi. Aylardır hazırlandığım tiyatro sınavına girmedim. Dffb film akemisini ilk sınavda kazandım.
Donat Keusch akademide çalışan ama pek de sevilen biri değildi. Beni ona çeken anlattığı hikayelerdi. Övünerek ve masalımsı anlatırdı. Ben de canlandırırdım kafamda. Soru sorma gereği duymazdım çünkü Donat hiçbir ayrıntıyı atlamadan anlatırdı.
Yıllar sonra 2015’in 2. Şubat gününde Berlin’de buluştuk . Bana anlatmadığı bir şey kalmıştı. Yılmaz Güney, aslında Yol filmini başka türlü montajlamayı istiyordu fakat Cannes’a yetiştirmek zorundaydı ve çabuk kararlar alınıp çokta memnun olmadığı bir versiyonu gösterdi. Donat’a göre Güney’in kafasındaki Yol başkaydı ve onun son isteğini yerine getirmek istiyordu. Heyacanlanmıştım. Hemen başlayalım dedim. Donat masraflardan paradan bahsetti. Ben bulurum, dedim. Anlaştık. İki hafta içinde çok sevdiğim işadamı Zeynel Demir’le görüştüm ve herşeyi karşılamayı kabul etti. Ben bütün organizasyonu yapacaktım, Zeynel finansmanı, Donat da filmin nerede olduğunu tam bilmediği orijinal negatiflerini ayarlayacaktı.
Peter Adam’ın atölyesinde elimizde bulunan filmin bütün kopyalarıyla montaja başladık. Elimizde filmin senaryosu yoktu. Sorduğumuz herkes elinde olmadığını söylüyordu. Tek derdim Yılmaz Güney yaşasaydı filmi nasıl montajlardı? sorusuydu. Büyük bir sorumluluktu aldığım. Bunu Peter’le tartışıp planlar yapıyorduk. Filmde hikayesi anlatılmayan 6. Karakter Süleyman’ın sahneleri lazımdı. Usta Peter, çok iyi bir editör. Bu sahneler diğerleri gibi iyi çekilmiş olmasa da başardık. Ses sorunu büyüktü. Film sessiz çekilmiş ve ben senaryo olmadan ne konuşulduğunu çıkarmak zorundaydım. Sadece ağız hareketleriyle ne konuşulduğunu anlamaya çalışıyordum. Elif Güney Berlin’e geldi ve bana senaryo baskısı olarak çıkmış bir kitap getirdi. Maalesef orada da bu diyaloglar yoktu. Her ne kadar dudak hareketlerinden çıkarmak zor olsa da haftalarca çalışmanın sonunda bütün diyalogları yazmayı başarmıştım. Stüdyoda bir ses kayıt denemesi yaptık ve evet uyuyordu. Bunun gibi birkaç orijinal filmde olmayan sahneleri yine aynı yöntemle seslendirmeyi başardım.
Fakat filmin montajı bittikten sonra ve benim yönettiğim kreatif iş yavaştan bitince bazı şeylerin gerçek yüzünü anlamaya başladım.
Ortada büyük bir sorun vardı: Filmin telif hakları.
Donat’ın Yılmaz Güney’e yabancı bir dilde imzalattığı kısa bir anlaşmayı okuyunca duraksadım. Anlaşmaya göre filmin bütün dünya ve Universum haklarını Cactüs film almıştı. Donat’a sordum neden Universum hakları diye. Gülümseyerek insanlar bir gün Mars’a uçarlarsa kesin kült filmleri izlerler. Yol da bunlardan birisi ve bu haklar benimdir dedi. Bu benim ilk büyük hayalkırıklığı oldu.
Sonra Wikipedia’da film hakları sorunu için yazılan mahkeme kararınca haklar Cactüs filme verilmiştir yazısının kendi fikri olduğunu ve bunu birine yazdırdığını yine gülerek söyleyince birşeylerin ters gittiğini seziyordum. İsviçre’de Zeynel Demir’le beraber Lozan’da filmin asıl editörü Elisabeth Waelchli ile görüştük. Elisabeth masaya eski bir anahtarlık koydu. Ona Yılmaz Güney’in hapisteyken yaptığı bu anahtarlığı hediye ettiğini ve o günden beri hep yanında taşıdığını anlattı. Elisabeth ile yeni montajımız üzerine konuştuk. Yılmaz Güney’in Süleyman karakteri iyi çekilmediği için onu almadığını anlattı. Güney’in eski bir dostuda zaten Güney’in Süleyman karekterini filme dramatik olarak uymadığından bahsettiğini söylemişti. Elisabeth Güney’den asla yeni bir versiyon yapmak istediğini duymadığını söyledi. Ben nasıl bir çarkın içine düştüğümüze anlam veremiyordum.
Peki Donat neden böyle bir tez ortaya atmıştı?
Bu arada film için çalışan team’ı organize etmek onlarla zaman ve bütçe konusunu ayarlamayla meşguldüm. Ben ve Zeynel Donat’ın Zürich’te bulunan ikinci film şirketini ondan satın aldık. Film için ortak yapım konusunda karar kılmıştık. 25 yıldır ülkesine gidemeyen Zeynel’e artık Yol filminin yeni versiyonunun yapımcısı olarak gideceğinin nasihatlarını veriyordu. Aynı yıl ben, Zeynel ve Donat, Cannes’da buluştuk. Bize, Yılmaz Güney’in Cannes’daki izlerini anlatıp gezdikleri yerleri anlatıyordu. Ve film bittiğinde Cannes’da nasıl sunacağımızı.
Zürih’te Donat’ın ikinci evinde (birincisi Berlin’de) buluştuk ve bir anlaşma hazırladık. Donat, Fatoş Güney’e kızıyordu. Yılmaz’ın en büyük hatası olarak görüyordu.
Donat’ın önündeki en büyük engel Fatoş Güney ve kızı Elif Güney’di. Elif için “buruk bir kız” diyordu.
Zeynel’le hoşumuza gitmeyen şeyler oluyordu. Elif’le Berlin’de buluştuğumuzda bu daha da arttı. Elif, filmi izledi ve karşıydı yaptığımız filme. Zeynel’le olayın iç yüzünü anlamaya çalışıyorduk. Donat’ın işiydi. Dırector Cut diye bahsettiği inandırıcı gelmiyordu artık. Bu bizim cut’ımızdı. Biz yapacaktık ve Donat yeni versiyonla tekrar piyasaya girecekti. Zaten aramızdaki anlaşma kağıt üzerinde aynı değildi.
Film montajı bitmiş artık sound design’a başladık.
Ağustos ayında biz projeden ayrıldık . Donat saldırıcı bir mail yazıp olayı kapattı. Telefonlara maillere cevap vermiyordu.
Sonra Edi Hubschmith’le tanıştım. Donat’ın ortağı. Donat’ı içimizde en iyi tanıyan oydu. Bir gün sebepsiz nasıl kovulduğunu üzülerek anlattı.
Donald, Yol filminin bütün haklarını film işiyle hiçbir ilişkisi olmayan çocuklarının üzerine vermişti. Bunu da kasten yaparak böylelikle mahkeme olaylarının önüne geçiyordu. Her şeyi araştırıp öyle yola girişmişti. Bizim duygularımızı kullanmış, bizi bedava çalıştırdığı yetmezmiş gibi ödetmiş ve en son hiçbir şey olmamış gibi rest çekmişti.”
Zeynel Demir: “Nuray’a katılıyorum”
“Sonuç olarak düşündüğüm bir insan tipi olmadığı, bizi ve çevresindeki herkesi yok sayarak kullanma tavrını gördüm ve ilişkimi kestim. Ayrıca Nuray’ın anlattıklarını tekrar yazmak istemiyorum. Aynen katılıyorum.”
Fatoş Güney: “Bu gösterim, Yılmaz Güney gibir sanatçının mirasına, sanatına yapılan büyük bir saygısızlıktır.”
“Biz açıkcası bu filmin Cannes’de gösterimini Güney filmcilik olarak engelleyebilirdik. Ama bunu istemedim. Çünkü Cannes’de Yılmaz Güney’in öyle ya da böyle gündeme gelmesi onurdur. Lakin bu gösterilen film, Yılmaz’ın zamanında çektiği ve beğenmeyip çöpe attığı çekimlerden yeniden üretilmiş bir film olarak her şeyden evvel Yılmaz Güney gibi bir sanatçının sanatına, eserine yapılmış büyük bir saygısızlıktır. Hele hele 35 yıl sonra Yılmaz’ın kullanmayı reddettiği bölümlerden bir film yapıp bunda hak sahibi olduğunu iddia etmek de hukukun çözeceği bir meseledir.
Ben ve oğlum Yılmaz, bu mirasla ilgili İsviçre’de bir grup avukata vekalet vererek bunu mahkemede çözeceğiz. Çünkü filmin yüzde 50’sinin hakları, benim ve Yılmaz Güney’in ortağı olduğu Güney Filmcilik’tedir.
Donat’ı bu gösterimden önce çağırdım. Entelektüel olarak bunun Yılmaz Güney’in sanat eserine büyük bir saygısızlık olduğunu anlatmak üzere görüşmeye davet ettik.
Benim Elif Güney Pütün ile aramızdaki husumetten faydalanarak Elif’i yanına çekti. Hiçbir şekilde bizimle görüşmedi. Mahkemede dediğim gibi çözülecek çünkü bu saygısızlığı, haksızlığı yapan neticesini de görecek.
Kaldı ki 1999 yılında 30 sinemada Yol’un gösterimini yaptığımız zaman da Donat bize karşı feci tavırlarda bulunmuştu. Filmin tek sahibi olduğunu iddia ediyor ama dediğim gibi öyle değil. Filmin yüzde 50’si Güney Filmcilik şirketinin.”