Christie’s ilk kez NFT formunda, tamamen dijital bir sanat yapıtını açık artırmaya sununca kripto sanat nedir ve mevcut sanat düzenini nasıl değiştirebilir diye yeni medya sanatçısı Burak Arıkan’a sorduk.
Yılbaşında Sotheby’s 2021’de sanat piyasasında beklediği gelişmeleri paylaşırken yeni müzayede formatlarına da işaret etmişti. Çok geçmeden bu öngörü gerçeğe dönüştü. “Everydays: The First 5000 Days…” (Her Günler: İlk 5000 Gün) 2007’den 2021’e, 13 yıl boyunca her gün üretilmiş 5000 görüntüden oluşan bir dijital kolaj. İçinde Donald Trump ve Mao’nun gerçeküstü sahnelerinden Pokemon ve Mickey Mouse‘a uzanan ve güncel olaylara yanıt veren görseller yer alıyor. Ancak çalışma NFT (Non-Fungible Token) formunda. İmza sahibi, kreatif dünyanın yakından tanıdığı ‘Beeple’ lakaplı Mike Winkelmann. Winkelmann sosyal medyada pop yıldızları ve Louis Vuitton’un aralarında olduğu lüks tüketim markaları için projeler üreten büyük bir takipçi kitlesine sahip bir grafik tasarımcı ve dijital sanatçı. Christie’s, Aralık’ta kripto sanat platformu Nifty Gateway’de, 21 eserlik NFT serisini 3,5 milyon dolara satan Beeple’ı “dijital sanat topluluğunun lideri” sözleriyle tarif ediyor.
NFT’lerin açık arttırmaya çıkmasını, mevcut çağdaş sanat düzeninde radikal bir kırılma olarak tarif edebilir miyiz?
Burak Arıkan: Öncelikle, yaşananlar radikal bir kırılma mı değil mi anlamak için buraya nereden geldik anlayalım. Satoshi Nakamato, 2009’da Bitcoin ile Pandora’nın kutusunu açtıktan sonra yaygınlaşmaya başlayan kripto-paraların en önemli özelliği herhangi bir değer transferinde aracıları ortadan kaldırması ve ekonomik sansürü imkansız kılması. Örneğin, kripto-paralar sayesinde uluslararası para transferinde fahiş masraflar kesen finansal kuruluşlara gerek kalmıyor. Böylece memleketine her ay para gönderen işçi rahatlıyor. Merkezi güçleri rahatsız edebilecek bir fikre ya da oluşuma kitlesel fon toplayacaksın diyelim, bankalar aldıkları talimatlarla hesabını blokluyor ama kripto-para kullanarak bankaları aradan çıkarabiliyorsun. 2011 yılında Wikileaks’e yapılan bağışları Visa ve Mastercard blokladığında, Julian Assange, Bitcoin ile bağış toplamaya geçmişti. Bitcoin’e talep arttıkça altın gibi ender bulunan bir varlık haline geldi, o yüzden “dijital altın” denir.
“Seçim sonuçlarından toplumsal sağlık verilerine kadar devlet kurumlarına güvenmekte zorlandığımız bir dönemde blokzincir teknolojilerinin yaygınlaşıyor olması manidar.”
Kripto-paraların altyapısını sağlayan blokzincir teknolojisi kimsenin tek başına kontrol edemediği dağıtık bir veritabanı sağlıyor. Kimseden izin almadan bu veritabanına kayıt girebiliyoruz, bu kayıtları kimse değiştiremiyor ve herkes okuyabiliyor. Diğer bir deyişle blokzincir mutlak gerçekliklerin müşterek kaydını tutma aracıdır. Tanzim ve tertip etmeye yarar. Normalde tapu ruhsat vb. önemli kayıtlar için devlet kurumlarına güveniriz, blokzincir devletlerin bu işlevlerini gereksiz kılıyor. Nitekim, seçim sonuçlarından toplumsal sağlık verilerine kadar devlet kurumlarına güvenmekte zorlandığımız bir dönemde blokzincir teknolojilerinin yaygınlaşıyor olması manidar.
Bitcoin’den sonra 2015 yılında başlayan ikinci nesil blokzincir inovasyonu Ethereum programlanabilir akıllı sözleşme sistemini geliştirdi. Bu sayede ağ üzerinde kimsenin durduramayacağı blokzincir kullanan dağıtık uygulamalar geliştirmek kolaylaştı. Ethereum’un en büyük etkisini tokenlaştırma dediğimiz kitlesel fon toplama işinde gördük. Blokzincir ile çalışacak bir fikrin varsa, geliştirmek için belli bir miktar tokenı önceden basarak ve oluşturacağın ağın bir parçası olmak isteyenlere satarak fon toplamış oluyorsun. Token sahipleri projeye inanıyorsa bu tokenları tutuyorlar, proje açıldıktan sonra ve yaygınlaştıkça girmek isteyenler artıyor malum, haliyle tuttuğun tokenlara talep artıyor, isteyen aldığına göre daha yüksek fiyattan bir kısmını satıyor. Diğer bir deyişle, token sahipleri projenin oluşturduğu ağın hem yatırımcısı hem de kullanıcısı oluyorlar. Dolayısıyla yatırımcı olmak sadece çok parası olan bir zümreye mahsus olmaktan çıkıyor, ilgilenen herkes istediği oranda inovasyona yatırım yapabiliyor.
“Doğal olarak hemen herkes ilk olarak geleneksel sanat alanındaki pozisyonları ve ilişkileri yeniden üretiyor. Öte yandan blokzincir ile açılan yeni dünyanın kendine özel yeni normları ve yeni değer algıları gelişmekte. Bu daha başlangıç.”
Sanat alanına gelirsek, sanatta herhangi bir alışverişin aracısı olan her kişi ve kurum bu gelişmelerden etkilenecektir. Kripto-para kullanan sanatçılar, aracısız bir şekilde doğrudan kendi işlerini takip eden sanatseverler ve koleksiyonerler ile akçeli etkileşimlere geçebilir, fon toplayabilir, ödeme kabul edebilir, ve eserlerinin ardıl satışlarından yüzde alabilir. Şu sıra trend haline gelmiş olan “Non-fungible token” (NFT) ise çok basitçe kimin neye sahip olduğunun blokzincirde kaydını tutmaya yarayan bir token türü. Sanat eserleri, oyun kartları vb pek çok toplanabilir emsalsiz nesnenin sahipliği NFT ile blokzincir üzerinde temsil ediliyor. Öncelikle dijital yöntemlerle çalışan sanatçılar ve kuruluşlar bu araçları kullanmaya başladı. Doğal olarak hemen herkes ilk olarak geleneksel sanat alanındaki pozisyonları ve ilişkileri yeniden üretiyor. Öte yandan blokzincir ile açılan yeni dünyanın kendine özel yeni normları ve yeni değer algıları gelişmekte. Bu daha başlangıç.
-Bu daha şeffaf daha az kirli bir çağdaş sanat dünyası için bir imkan barındırıyor mu?
Para akışının şeffaf olarak takip edilebilir olması pek çok alan gibi sanat alanında da etkileyecektir. Kimin ne aldığı, paranın nereden nereye aktarıldığı önce kısmen sonra tamamen takip edilebilir. Örneğin vergi bağlamında parayı park etmenin bir yolu olarak görülen sanat eseri alımları açığa çıkacaktır. Ancak blokzincirleri sanat alışverişleri ötesinde sanat üretimi için de yeni imkanlar barındırıyor. Radyo, televizyon, bilgisayar, internet, blokzincir gibi her yeni teknoloji sanatçıların kullanabileceği yeni bir mecradır malum. Yeni bir mecrayı deneyen sanatçı başta kendi ustası olduğu mecradaki şekilde üretim yapmaya çalışır doğal olarak. Örneğin bir bilgisayarda Photoshop kullanarak çizim yapar ressam. Halbuki bilgisayar resmin ötesinde ne imkanlar vermektedir, topluma etkileri nedir bunların açıklanması ve sorgulanması önemlidir. Bir mecradan başkasına geçişte yaşanan bu naif durumun sebebi aynı zamanda yeni mecranın (bu örnekte bilgisayarın) insanlara nasıl bir tüketim aygıtı olarak sunulduğu ile ilgili tabii. Sanatçı yeni bir mecrayı çalışarak ve deneyimleyerek temelini kavradıktan sonra bu naif bölgeden çıkar ve yaptığı üretim hem çağdaşlarına bir anlam katar hem de tarihe iz bırakır.
-Bugün ilk defa blokzincir deneyen sanatçılar ne yapıyor?
Bir görselini ya da animasyonunu internete yüklüyor, linkini blokzincir üzerinde basılan NFT’ye ekliyor (genelde bir pazar yeri uygulamasının sağladığı arayüz ile), sonra bu tokenı pazarda satışa sunuyor. İşte blokzincir kullanan dijital sanatçı! Bu trend bir süre devam edecektir, sanatçılar belli kazançlar elde edecektir, etmelidirler, bunların yaşanması önemli.
Zamanla bu yeni mecranın temelinde yatanlar daha iyi anlaşılacak ve sanatçılar gerçekten de blokzincir toplumun alışageldiği yapıları nasıl değiştiriyor bunları açıklayan ve sorgulayan işler yapmaya başlayacaklar. Şimdiden akıllı sözleşme geliştiren, şifrebilim kullanan, mahremiyetin, anonimliğin, dağıtıklığın, mutabakat mekanizmalarını yoğuran suyunu çıkaran sanatçılar var. Bu konuda daha fazla öğrenmek isterseniz 21 Ağustos 2019’da Berlin’de düzenlediğimiz Gayri-merkezi Sanat Paneli (“Decentralized Art Panel”) kayıtlarına bakabilirsiniz. https://twitter.com/arikan/status/1164063904286355461
“Her sanat eserinin kendi interneti var”
Bugün bir sanat işini eşsiz ve değerli kılan şey ne endüstri öncesi dönemde olduğu gibi ustalığa bağlı, ne de endüstri döneminde olduğu gibi ağırlıkla sanatçının kimliğine bağlı. Internet sonrası enformasyon çağı denilen bu dönemde bir sanat eserinin değeri referans verdiği tüm değerlerin bir türevidir. Sanatçının ustalığı ve kimliği yanında sanat eseri hakkında kimler ne yazdı, hangi kurum destekledi, kimler koleksiyonuna kattı, sanatçı kimlerle hangi etkinlikte fotoğraflandı, hangi sergide gösterildi, hangi güncel durumu kendine mal ederek, hangi tarihsel anı kullanarak, hangi başka sanat eseriyle, hangi felsefeciyle, hangi siyasi akımla yakınlaşarak, hangi kültürel akımı temsil ediyor diye giden bir referanslar ağının toplam değerinden çıkan bir türevdir esasen sanat eserinin değerini oluşturan. Her sanat eserinin kendi interneti var.
“Açık finans lego gibi işler”
Ethereum’un ikinci büyük etkisi DeFi (Decentralized Finance), Türkçe’ye dağıtık ya da açık finans olarak çevirebileceğimiz lego gibi birlikte-işleyen şeffaf finansal uygulamalar geliştirilmesi oldu. Borç, kredi, swap, ipotek, sigorta, pazar yapma (bir varlığını hem alıcısı hem satıcısı olduğun bir pozisyon almak) gibi normalde sadece finans endüstrisinin kullandığı enstrümanlar şeffaflaştı ve gayri-merkezi bir sistem olarak daha geniş kitlelerin erişimine açılmış oldu. DeFi sayesinde artık çok daha geniş kitleler paradan para kazanmayı öğreniyor, bu ne demek ayrı bir tartışma konusu.
“Üçüncü nesil blokzincirler kendi ülkeni kurma imkanı veriyor”
Ancak Bitcoin ve Ethereum çok sorunları olan sistemler: Ağı ayakta tutmak için yüksek işlemci gücü gerektiğinden dünyanın ısınmasına yol açıyor, çok yavaşlar, ve işlem yapmak çok pahalı. Üstelik sanılanın aksine yeterince gayri-merkezi değiller. Üçüncü nesil blokzincirler Cosmos, Polkadot, Avalanche 2019 ve 2020 yıllarının sonunda başladılar ve önceki nesilde yaşanan hız ve enerji sorunlarını giderdiler, en önemlisi farklı blokzincirleri arasında köprüler kurmayı sağlıyorlar. Daha da önemlisi isteyen herkesin kendi blokzincirini başlatmasını sağlıyorlar. Diğer bir deyişle, önceki nesil blokzincirler birer ülke ise, üçüncü nesil blokzincirler hem bu ülkeler arası etkileşimi sağlıyor hem de kendi ülkeni kurma imkanı veriyor.