Borusan Contemporary, 16 Eylül’de yeni sezonunu iki yeni sergiyle açtı. Alice Sharp’ın küratörlüğünü üstlendiği, geçici sergi programı kapsamında yer alan Mat Collishaw’un Aritmi adlı sergisini ağırlayan Borusan Contemporary’nin koleksiyon seçkisi Dijital Mitolojiler ise Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan 61 eseri izleyiciyle buluşturuyor. Sergiler, 18 Ağustos 2023 tarihine kadar Borusan Contemporary’in yerleşik mekânı Perili Köşk’te hafta sonları 10.00–19.00 saatleri arasında ziyarete açık.
90’lı yılların sonundan bu yana sürdürdüğü sanat pratiğiyle, güncel sanata yön veren akımlar içerisinde anılan Britanyalı sanatçı Mat Collishaw, yeni solo sergisi Aritmi ile psikoloji, tarih, sosyoloji ve bilimle ilgili önermeleri, yapay zekâ teknolojileriyle birleştiriyor. Sanatçı, 30 yılı aşkın bir süredir insan bilinçaltının doğası üzerine çalışıyor ve onu çeşitli ifade araçlarıyla etkilemenin yollarını arıyor. Bu etkileyiş niyetiyle işlerinde yer alan optik yanılsamalar, projeksiyonlar ve hareketli heykellerle seyircinin konumunu sorgulatan, iktidarını sarsan Collishaw; hem doğrudan hem de bilmeden zihni meşgul eden eserleriyle harekete/hayata dair çeşitli senaryoların yaratımına ışık tutuyor.
Albrecht Dürer ve Ernst Haeckel’ın çalışmalarını referans alan sanatçı, doğanın bozulmakta olan ritmini görselleştirmenin yanı sıra bu görsel çekiciliğin ardında kalan, kaldıkça peşimize takılan imgeler ve çağdaş teknoloji yoluyla günümüz dünyasını nasıl algıladığımız üzerine bir sorguya girişiyor. Bu yönüyle eserleriyle buluşmak derinlikli bir keşif, üstelik içlerinden ne zaman ne çıkacağı hiç belli değil. Aritmi’de, Dürer gibi Rönesans sanatçılarının tarih çizgisini ilerletirken başvurdukları en önemli kaynaklar olan ampirik yöntem ve doğa gözlemi kavramlarını kullanan Collishaw; tıpkı Dürer gibi, yaklaşmakta olan çağın felaketlerini hatırlatıyor.
Collishaw ve insanın doğaya alternatif olarak ürettiği kültür bir arada
Sergi kapsamında sergilenen Sonuna Dek başlıklı video çalışması, 19. yüzyılın kolonyal dünyasında bitkilerin denizaşırı taşınmasını sağlayan ve bir teraryum formu olan (yani dekoratif bir akvaryum örneği) Wardian Kutuları’ndan yola çıkıyor. Samuel Barber’ın Adagio For Strings bestesi eşliğinde akan videoda doğanın yıkımı ve yeniden canlanışı dramatik bir biçimde birbirini izliyor. Collishaw’un Melez Gücü video enstalasyonu, Londra Ulusal Galerisi’ni pandemi döneminde yeniden algılayan biçimiyle hızlandırılmış bir gelecek tezahürü sunuyor. İnsanlar evine kapandıkça, hayvanların kentin aşina olmayan yaban hayatını cömertçe sergilediğini fark eden Collishaw; bu yolla doğa / kültür ikiliğini ele alırken, insanın doğaya alternatif olarak ürettiği “kültürü” ele geçirişini dikkat çekici bir biçimde görselleştiriyor.
Collishaw’un Pandora isimli çalışması ise İstanbul Boğazı’ndan ilham alıyor. Perili Köşk’ün konumunu düşünürseniz, bu ilhamı daha derinden duyabilirsiniz. Sanatçı, Pandora’da Haeckel’ın deniz yaratıkları illüstrasyonlarıyla Albrecht Dürer’in Mahşerin Dört Atlısı adlı ahşap baskısını yapay zekâ yardımıyla dönüştürerek yeniden üretiyor. Collishaw’un imza işiyse zoetrop formatında hazırlanan, yani geçmişi bir sekansı canlandırmak üzere tasarlanmış bir Viktorya çağı düzeneğine dayanan gösterişli bir optik yanılsama. Bu videoda, denizanalarından oluşan bir sarmal, çelik bir kafesin içine hapsedilmiş, yalnız bir ahtapotun etrafında dolanıyor. Yaşamın içindeki boğucu, yorucu anların çarpıcı bir imgesi olan Çınlayan Sirenler; hem denizanası türlerinin doğal ritimleri dışındaki aşırı çoğalmalarını vurguluyor hem de bu istilacı addedilen canlılarla doğanın zekâsını sembolize eden (kapana kısılmış) ahtapot arasında ikilik yaratıyor.
Dijital Mitolojiler, yeni üretim teknikleriyle gündeme gelen eserlerin açtığı yeni olanakların üzerine gidiyor
Necmi Sönmez küratörlüğünde, Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’ndan bir seçki sunan Dijital Mitolojiler sergisi, yenilikçi teknikleri ve o tekniklerin sunduğu olanakları kullanarak yeni anlatı türleri oluşturuyor. Borusan koleksiyonun en belirgin özelliği, şüphesiz yeni anlatı prototiplerinin farklı örneklerini bir araya getirmesinde yatıyor; koleksiyonun ana yapısı da bu özelliğin üzerine inşa ediliyor. Sergide seyirciyi karşılayan ilk eser Martha, Sönmez’in deyimiyle “çağdaş mitolojinin ya da insanoğlunun karşısında durduğu yeni dijital devrimle şekilleniyor”, üstelik bu devrimin içinde sürekli dönen, âdeta hareketlenen sanat eserleri, kendi de devinimli bir koleksiyonun parçası.
Birer yeni medya sanatı örneği olan neon heykeller, video yerleştirmeleri ve manipüle edilmiş fotoğraflar, klasik üretim teknikleriyle şekillenmiş kolaj, tuval, kâğıt çalışmalarıyla birleştiğinde “hareket eden” – “duran” imaj arasındaki farklılıklar, mekânın olanaklarıyla ortaya çıkıyor. Sergide renk ve form gibi kavramları araştıran renkli litografi parçalarını, tuval üzerine farklı tekniklerle geliştirilmiş Markus Linnenbrink, Sol LeWitt gibi soyut işleriyle ünlü sanatçıların çalışmalarını, yeni dijital çağın etkisini farklı kimyasal tekniklerle alt eden pek çok resmi, Boğaz’ın yanına konumlanmış çizgisel bir heykeli ve aydınlık – karanlık kavramına sıkı bir kroşe vuran, apaydınlık bir odada sergilenen neon yerleştirmeyi görmek mümkün. Yeni sorgulamaların kapısını açarken dış dünyanın belirttiği gerçeklikleri sarsan Dijital Mitolojiler; sadece farklı üretim biçimlerinin nasıl tartışıldığını değil, eski bir köşkün nasıl her gün biçim değiştirdiğini de gösteriyor.