Star Wars’ın ilk filminden bu yana feodal bir imparatorluğa karşı direnen cumhuriyetçileri izliyoruz. Tabii bu cumhuriyet kavramını Avrupalı kökeni anlamında almamak gerekiyor. Birçok Holywood filmini dokuyan; küçük çekirdek aile, geniş Hristiyan cemaat, erkek ataerkil kurtarıcılık, masum çocukluk ve daha fazlası var.
Star Wars fırtınası esiyor. Birçok kişi rahatsız da bu tantanadan. Anlayamayanlar da çoğunlukta. Bu tutkuyu adlandırmakta zorluk çekenlere de rastlıyorum. Işın kılıçları, serinin maketleri ve en önemlisi de Darth Vader ’in kara tekinsiz yüzünün olduğu maskeler paylaşımlar eksik olmuyor zaman tünelimizden. İtiraf ediyorum ben de bir hayranım. Serinin maket figürlerine küçük servetler dökmüşlüğüm de vardır. Bütün bölümlerini defalarca izledim. Ama seriye dönük tutkuyu da anlamak gerekiyor. 1977 tarihli ilk filmden günümüze bu ilgi katlanarak büyüdü.
Sadece film değil elbette; oyunlar, ürünler, oyuncaklar, objelerle Star Wars kocaman bir ticari marka. Yaratıcısı George Lucas bugün dev bir organizasyonu yönetiyor. Ama şunu anlamak gerekiyor: Star Wars evreni bugün bir mitos, destan. Neredeyse batı metafiziğini kuran Homeros’un Odysseia’nu andıracak kadar modern (ya da post modern) bir epik. Bu epik şiir, müzik ya da romanın değil; bizzat sinemanın ürünü. Biliyorum hemen kızanlarınız olacaktır; Amerikan popüler kültürü, Holywood yapımı bir ürünle Homeros’u kıyaslamak. Öncelikle şunu söyleyelim: günümüzde yaşayan ve daha önce olamayacak iki mitoloji formu var: Western ve SpaceOpera, yani bilim kurgu filmleri. Seri 1944 doğumlu, yani savaş sonrası Amerikan Rüyası’nın içine doğan Lucas’ın çizgiromanlardan, pinup afişlere, uçak maketlerine uzanançocuğun düşlerini sentezleyen bir havuz gibi işliyor. İstisnasız Star Wars serisi başta batı metafiziği olmak üzere birçok mitolojiyi eklemleyen kocaman bir nebula izlenimi veriyor.
Doğu mistizminden, Ortaçağ şövalye romanslarına, gotik edebiyattan Kovboy mitine, Romantizmden Hristiyanlık ve Musevi eskatolojisine ve kıyametçiliğine, Grimm Kardeşler masallarına uzanan eklemlenmiş ve seyrek bir sentez. Ama en önemlisi de Lucas’ın içine doğduğu (1945 İkinci Dünya Savaşı sonrası “babyboom” Amerikası’nın) başta çizgiroman ve TV ile harmanladığı anti-komünist-sovyetik Soğuk Savaş atmosferindne günümüz reel politiğine uzanan kocaman bir reel politik hat var karşımızda. Ama öncelikle şunu söylemek gerekiyor: Star Wars sapına kadar sağcı ve muhafazakar bir ideolojiyle sarmalanmış bir uzay destanı. Amerika’nın Cumhuriyetçi Parti anlayışında somutlanan birçok sağcı (gelenekçi, muhafazakar) anlayışı seri anlatısında kolayca gözlemlemek mümkün. Tabii yerinde liberal ve ütopyacı (hatta komünizan) anlayışla dengelenerek. Ayrıca 1977 yılı 1968 sarsıntısını üzerinden atmaya çalışan ve 1983’de Yıldız Savaşları projesiyle ivmelenecek neo-liberal Reagan’ın da iktidara yürümeye başladığı dönemler unutmayalım.
Serinin ilk filminden bu yana feodal bir imparatorluğa karşı direnen cumhuriyetçileri izliyoruz. Tabii bu cumhuriyet kavramını Avrupalı kökeni anlamında almamak gerekiyor. Birçok Holywood filmini dokuyan; küçük çekirdek aile, geniş Hristiyan cemaat, erkek ataerkil kurtarıcılık, masum çocukluk; kültüre ve uygarlığın bozucu etkilerine karşı Doğa’nın ve mistik ruhaniliğin önemine, ya da özel mülkiyetin ve girişimciliğin gelenekle eklemlendiği bir kapitalizm düşüne; en önemlisi de yabancıya karşı mesafeli bir özcülüğe uzanan zengin bir ideolojik havuzdan besleniyor seri. Seri teknolojinin zirve yaptığı uzak bir geleceği anlatmasına rağmen ilkel bir ruhaniliği imtiyazlandıran ağdalı bir romantizm barındırıyor her zaman. Bireyi ve girişimciliği bastıran Kara İmparatorluğun feodalizmine karşı, yine feodal bir şövalyelikle (jedi) mücadeleyi idealize ediverir. Seri bir tarafıyla her zaman muhafazakar küçük burjuvaziyi tedirgin eden tekelcilik (büyük şirket) korkusuyla da maluldür. Ve bütün seriyi dokuyan manici bir ikilik hep vardır: Kötü-İyi ve Güç! İlk babayı aramanın getirdiği kan bağına dayalı “sarışın” aryan, Nordik “kurucu” köken arayışı da unutmayalım. Serinin ilk filminde araçların tasarımından, üniformaların biçimine 1970’leri tümüyle dokuyan, yoğun bir Sovyet karşıtlığını (ve nükleer savaş korkusunu) hissetmek fazlasıyla kolay.
Kahramanların savaş uçakları, bugün bizde parkları ya da kampüsleri süsleyen dönemin savaşan şahini olan F-104’lerden esinlenirken, İmparatorluğun avcı uçakları açıktan Sovyet Soyuz araçlarından esinlenmiştir. En önemlisi de eklemleri ve aksamlarıyla gotik tınılar taşır. İmparatorluk askerleri ve subaylarının üniformaları açıkça sert hatlarıyla Sovyet üniformalarıdır. Bu neredeyse bütün 1950 sonrasına hükmeden, Stalin mitiyle pekişen sıkıcı, robotik, kasvetli ve tek tip (eşit) korkutucu Sovyet mitiyle de uyumludur. Yani pembe arabalı, mutfak gereçli, neşeli ve bolluk içindeki mutlu sarışın Amerikan Güzel ailenin tam zıddıdır. Star Wars serisinin vazgeçilmezleri daha alt konumda yaşayan Ötekilerdir. Dizinin en etkileyici görüntüleri uçsuz bucaksız çöller içine kurulmuş, kaçkınların, yoksulların, dışlanmışların buluştuğu dökük kolonilerdir. Açıkça Avrupalı ve Amerikalı (WASP-Beyaz Protestan Anglo Sakson) olanın dışındaki her şeydir. Arap, Çingene, Çinli, Zenci ve daha fazlası. Lucas istisnasız bu dışlayıcılığı bütün filmlerine yedirmesini bilir. Döküntü kolonidekiler cumhuriyetçilerin ittifakçılarıdır bazen, ya da kurtarılmayı bekleyen mağdurlar ya da jurnalcı. Bazı bölümlerdeki kasabalar, fütüristik minareleriyle açıkça Müslüman tınısına da sahiptir. Yine Klonların Saldırısı bölümündeki Jar Jar, açıktan komik, saf bir Hispaniktir.
Star Wars’ta groteskleştirilmiş, katman katman, salyalarıyla, bizdeki iğrenç kategorisini harekete geçiren yerel şefler de görürüz. Seri bütün bu ideolojik kurucu unsurlarına ve mite,Romantizmden miras Yücenin Estetiğini yedirmesini iyi bilir. Derin uçurumlar, yeşil vadiler, ormanlar, okyanuslar ve de en önemlisi çöl, uzay araçlarının gölgesini düşürdükleri Yü ce mekanlardır. Ama uygarlaşmamış kaçkın mekanlar… Bu bölgede İsyancılar, içeri sızmış kontralar kadar dakiktir çoğu zaman. Cumhuriyetçi kahraman bütün eşitlikçi ve özgürlükçü tınılarına rağmen aristokratik kan bağının önemine inanan, yaşlı erkek iktidarın saygısı önünde eğilen genç bir prens ya da şövalyedir.İmparatorluğun dijital üst düzey teknoloji ve pürüzsüz “gotik iktidarı”na karşı, cumhuriyetçiler eskinin, mekaniği, sapanın ve buharın yanındadırlar. Bu da serinin gelenekçi muhafazakarlığını ve eskiye önemini perçinler.
Holywood’un seçimi değişmez yine: eski döküntü Ford kamyonet gibi iyi ve yaşlı…. Star Wars, bütün bunlara rağmen epik görkemini sürdüyor elbette. Sürdürecekte… Ben kısaca bu yönüne odaklanmak istedim. İyi ışınlar!