Gezi Direnişi’nin hemen ardından yükselen destekten faydalanmak isteyen Gezi kitapları çıktı ancak bunların içinden hatırı sayılır ya da edebi değeri olan bir ürün göremedik. “Artık Yeter” ve “Cennetin Düşüşü” adlı Gezi belgeselleri ise profesyonellikten uzaktı. Fonlama sorunları ve politik ortamın da etkisiyle aradan geçen 6 yıla rağmen Gezi’nin filmi çekilemedi. Son olarak 2. Başka Sinema Ayvalık Film Festivali’nde gösterilen “Yuva” ise bir Gezi filmi olmasına rağmen hâlâ öyküsünü sahiplenmemekte ısrar ediyor.
“Dışarıda bırakılmak içeri kapatılmakla aynı şeydir” der Foucault. Yuva’nın başkahramanı Veysel ise kendini içeri kapayanlardan. Şehir hayatından tamamen vazgeçmiş ve ormanda yaşamaya başlamış. Annesinin cenazesine gitmeyecek kadar bir doğa adamı. Sadece bir kulübesi ve köpeği var. Ancak bu doğa parçasından çıkması isteniyor. Uyarılıyor, oradan çıkmazsa öldürüleceği söyleniyor. İlk filmi Körfez ile övgü toplayan Emre Yeksan’ın ikinci filmi Yuva, tamamen bir Gezi direnişi metaforu…
Yönetmen Emre Yeksan ise film gösteriminin hemen sonrasındaki soru-cevap kısmında asla Gezi Direnişi’nin adını geçirmezken, Cumhuriyet’ten Emrah Kolukısa’ya verdiği röportajda da aynı ezberi aktarırken görülüyor: “Hikayenin ilk versiyonu Gezi direnişinden hemen önce yazılmıştı ama tabii ki bir çok detay sonrasındaki süreçte ortaya çıktı. Gezi’nin hem hayatımdaki hem de üretimlerimdeki etkisini inkar edemem ama Yuva özelinde bana ilham veren daha çok nükleer santrallere, heslere ve madenlere karşı Cerattepe, Alakır Nehri, Kuzey Ormanları ya da Almanya’daki Hambach Ormanı, Dakota’daki Standing Rock ve buna benzer alanlarda gerçekleşen direnişlerdi. Filmi çektiğimiz İğneada Longoz Ormanı da bir nükleer santral tehdidi altında mesela. Bu doğa mücadelelerinin kent mücadeleleriyle, yaşadığı alanı, evini savunmaya dair diğer direniş biçimleriyle kardeş olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla amacım Gezi’ye dair örtük bir mesaj vermektense Gezi’nin de dahil olduğu doğa ve yaşam alanı savunmalarının ortaklığına işaret etmekti.”
Akit’in ya da siyasetin oklarından korkmak tabii ki Yeksan’ın da hakkı. Ve elbette hiçkimse Gezi’nin filmini çekmek zorunda değil ancak içinde kesilen ağaçlara, gaz bombalarına, baskınlara, hatta kırmızılı kadın ve göz yaşları silinen köpeğe kadar Gezi figürlerine sahip bir film çekiliyorsa ve bu film bugün sahiplenilmiyorsa zamanın ruhu değiştiğinde de aynı duruşun korunmasını umabilmek için bu satırlar kayıtlara geçmeli.
Ornitolog formülü
Filmin bir diğer dikkat çeken noktası ise 36. İstanbul Film Festivali’nde “En İyi Film Ödülü”nü alan Ornitolog’a (O Ornitólogo) ile olan ortak yönleri. Yeksan aynı röportajda senaryoyu 2013 (Gezi) öncesi yazdığını belirterek bu benzerliğe dair iddiaların önünü kesiyor ancak elimizde 3 yıl ara ile çekilmiş, büyülü ve sembolik bir ormanda geçen, ormanla bütünleşik birer erkek karaktere dayanan iki bağımsız film var. Üstelik Ornitolog da Yuva da ilk bölümlerinde 30 dakikayı aşkın bir süre boyunca başkarakterinin doğadaki tek başına halini yansıtıyor, iki filmde de bu aşırı uzun açılış bölümünde hiçbir diyalog yer almıyor. Her iki film de Hıristiyanlık mitolojisine göndermelerde bulunuyor.
Her şeye rağmen Yuva, kendini inkar etmekte de olsa potansiyeli yüksek. Özellikle filmin bütçesi düşünüldüğünde ortaya çıkan sonuç göz alıcı. Emre Yeksan’ın üçüncü filminde yapması gereken, bu kez en azından arkasında durabileceği bir tema seçmesi ve filminin üçte birinin henüz 3 sene önce çekilmiş ve İstanbul’da bile ödül almış bir filmle bu kadar kesişmemesi…