A password will be e-mailed to you.

Artist 2017/ 27. İstanbul Sanat Fuarı tarafından ‘sanatçı onur ödülü’ne değer görülen ‘arzunun ressamı’ Nur Koçak’ın hâlâ bir retrospektifinin bile düzenlenmemiş olması kimin suçudur? ‘Tuval’ resmi yapıyor olması mı bunun nedeni? Sanatçının eserlerinden kapsamlı bir seçki fuarda…

1969 yılı. Avrupa konkuru. Akademi, öğretim elemanı yetiştirmek üzere Milli Eğitim Bakanlığı’yla ortaklaşa bir sınav açar.

Kocasından yeni ayrılan Nur Koçak, elinde mahkeme ilamı, Ayaspaşa’dan Taksim’e çıkarken Mehmet’le (Güleryüz) burun buruna gelir. Cemal Tollu atölyesinden arkadaşıdır. Ona bu sınavdan bahseder. Nur Koçak sınavı kazanır. Cihat Aral, Asım İşler, Mehmet Güleryüz, Utku Varlık ve Şükrü Aysan diğer kazananlarıdır. “Öğretim elemanı olarak yurtdışına kadın göndermek istemiyoruz” diyen erkek hocalara rağmen gönderilenlerin arasındaki tek kadın olarak Paris’e gider.

Akademi yıllarında Cemal Tollu atölyesinde eğitim alır. Pembeden asla hoşlanmadığı söylenen hocasının yıllar sonra Adnan Çoker ile kitabını yaparken cıvıl cıvıl renkleri sevdiğini öğrenecektir.
Cemal Tollu’yu babası yerine koyar.

Eğitimi boyunca akademide erkek hocaların, kız öğrencilerin resim yapmasına ‘evlenene kadar geçici bir heves’ olarak baktığını hisseder. Hep.

Tollu emekli olduğunda onun yerini Neşet Günal alır. Onu da ‘kadınlardan hoşlanmaz’ bulur.
Koçak öğrencilik yıllarında ince ince desenler yapar. Fotoğraftan resim yapmak mümkün değildir. Henüz fotoğraf o kadar yaygın değildir.

Desenlerini hocaları, ‘çok benzemiş bulurlar gerçeğe’. Daha resim gibi olmalıdır oysa.

Bayağı ayrıntıcıdır kendi deyişiyle.

Paris’e gittiğinde Paris Bienali’ni izlemek bir dönüm noktası olacaktır Koçak için. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun komiser olduğu o bienalde Türkiye’yi Oya Katoğlu, Füsun Onur, Saim Bugay temsil eder.
Bu karışık seçki değil, bienaldeki hiperrealistlerle karşılaşmak Koçak için sürpriz olandır. O andan itibaren bütün üretimini temelden etkileyecek büyük bir etkileşim yaşayacaktır.

1973 yılında çeşitli organlara benzeyen bir seri makine parçası yapar.

Nesne Kadınlar’ onu takip eder.

“Reklamlardan kadın dünyası”

Henüz feminizmin f’sinden haberdar olmasa da sıkı bir kadın dergisi okuyucusudur.

Ankara Koleji yıllarında Glamour dergisinde nasıl Andy Warhol’u illüstrasyonlarıyla keşfettiyse Paris’te de satın almadan kafelerde karıştırdığı Elle’lerde, Marie Claire’lerde temasını, sanatının konusunu keşfeder.

1974 yılında dergilerde ya da metrodaki afişlerde yer alan reklam fotoğraflarından yola çıkarak kadın dünyasını anlatmaya karar verir.

Sanat nesneleri, örneğin parfüm şişeleridir artık.

Ya da rujlar. Ya da iç çamaşırları.

Paris’te beş erkek içindeki tek kadın olmanın getirdiği, onlardan farklı bir üretim yapma isteği de işin içindedir pekâlâ.

Paris dönüşü bu kez hoca olma sırası ondadır ama ‘ayağını denk alması gereken bir pozisyonla’ yani öğretim görevlisi olarak. 1976 yılında Paris dönüşü akademide açtığı ilk sergisinin adı ‘Yaşamak ve Yabanıl’dır.

Altan Gürman çok beğenir.

Özdemir Altan, sergiyi “D Grubu’ndan bu yana açılmış en önemli sergi” olarak nitelendirir.

Lakin 1980 öncesi zordur.

Natürmort yapmak mı devrim yapmak mı tartışılır.

Resim yapmanın anlamı sorgulanır.

“Pis iş”e devam

Nur Koçak, 1981 yılında okuldan atılır. Artık tamamen kendini annesinin deyişiyle “Pis iş”e, yani resim yapmaya verecektir.

Kompresörün sesi, her tarafın boya içinde olması yüzünden, bir de o kadar iyi dikiş dikerken terzi olmak varken ressam olmayı seçti diye annesi öyle demektedir.

1989’da Beyoğlu’nda bir vitrine bakarken ‘Vitrinler’ serisine karar verir.

Onun için erotik “Üstü örtülü olan, birtakım şeyler çağrıştıran”dır. Bu erotik nesnelerin sergilendiği vitrinlerin önünden insanlar geçmektedir. Bakmadan. Bu erotizmi görmeden geçiyorlardır. Bunu büyütmek ve kalıcı hale getirmek Koçak’ın işi olacaktır.

Koçak’ın fotoğraftan beklentisi, işini kolaylaştırmasıdır. Onu çarpan bir görüntünün taslağıdır fotoğraf. Temizleyip, onu arı bir zamana, kendi zamanından arındıracağı, başka bir zamana ait kılacağı, resmini yapacağı bir taslaktır.

Resimden beklentisi ise ona “Çarpıcı gelen şeyleri insanların gözlerinin içine sokmaktır”.

Aslına bakarsanız Koçak’ın arzuyu taşıyan, arzuyu hem bir doyurulmayan ihtiyaçlar bütünü hem de ekonomisiyle, arzu gösterenleriyle ele alan ressamlığında resimden beklentisi, ele aldığı nesneyi içinde yer aldığı zamanından uzaklaştırmasıdır.

Uzaklaştırdığı gibi zamansız, hiç olmamış bir an’a teslim etmektir.

Mükemmel bir an’a teslim ederek pek çok ‘arzu gösteren’i böylelikle özgürleştirmektir.

Peki kimin mirasçısıdır Nur Koçak?

Hikmet Onat’ın. Ne Tollu, ne Neşet Günal, ne Chuck Close’un demeliyiz.
Nur Koçak, bana göre hâlâ toplu bir şekilde eserlerini izleme fırsatını bulamadığımız Hikmet Onat’ın nice mükemmel anlar içeren sularının mirasçısıdır.

Öte yandan Ayaspaşa’dan yukarıya çıkarken rastladığı için hayatını kökten değiştirdiğini düşündüğü Mehmet Güleryüz’ün pek çok retrospektifini pek çok defa izlemişken çağdaşı Nur Koçak’ın hâlâ bir retrospektifinin bile düzenlenmemiş olması kimin suçudur?

Yine çağdaşı Koçak gibi kendisini feminist tanımlayan Nil Yalter’e, müzeler, sanat merkezleri büyük, incelikli sergilerle hak teslim ederken neden hâlâ Nur Koçak, arzuyu ele aldığı resimleriyle yazılmamış ama gözlerimize taht kurmuş beklemekte? Bekletilmektedir?

Bunun nedeni bir zamanlar çağdaşı kavramsal sanatçı Şükrü Aysan’ın üretimini tanımladığı gibi sanatının ‘teknik gösteri sanatı’ olmasından mıdır? Arzuyu araştıran video ve fotoğraflar üretmek varken dahi erkek sanatçının bölgesi ‘tuval’ resmi yapması olmasın, bunun nedeni?

Hep birlikte düşünerek iğneyi kendimize batıra batıra yanıtlamamız gereken sorular işte bunlar.

Nur Koçak’ın yapıtlarından oluşan özel bir sergi, 12 Kasım’a kadar TÜYAP Beylikdüzü’ndeki 27. İstanbul Sanat Fuarı’nda görülebilir.

KAYNAK: Hürriyet Kitap Sanat

İLGİLİ HABERLER

Nur Koçak, TÜYAP 2017 Onur ödülünü kazandı

Bir Sonbahar Etkinliği: İstanbul Kitap Fuarı

Daha fazla yazı yok
2024-11-21 15:41:50