A password will be e-mailed to you.

 Arkeoloji Müzesi’nin göz bozan hipnotik camekanlarının içerisinde sergilenen; yeminler, sözleşmeler, antlaşmalar… Günümüze kadar korunabilmiş lahitler diyarından hareketle, son zamanlarda üzerine kafa patlattığım ‘bu kadar veri nasıl yeni bir bilgiye dönüşecek’ meselesine odaklanıyorum

 Arkeoloji Müzesi’nin göz bozan hipnotik camekanlarının içerisinde sergilenen; yeminler, sözleşmeler, antlaşmalar… Günümüze kadar korunabilmiş lahitler diyarından hareketle, son zamanlarda üzerine kafa patlattığım ‘bu kadar veri nasıl yeni bir bilgiye dönüşecek’ meselesine odaklanıyorum

18 Mayıs’ta ‘Avrupa Müzeler Gecesi’ etkinlikleri kapsamında Türkiye’de mesai saatleri dışında kalan akşam saatlerini-geceye kadar, halkımız rahat rahat gezebilsin diye müzeleri ücretsiz yapmışlar. Ben de Arkeoloji Müzesi’ndeydim. ‘Müze Ziyaret Prosedürü’nü aşan, hem akşam hem de ücretsiz gezilebiliyor olması insanları rahatlatmış olacak, tarihi eserleri dokunarak keşfedenler, taşlara sarılarak poz verenler, camları yalayan çocuklar…

‘Ona dokunma! onu elleme! ona bakma! ona hiç dokunma!’ diyerek sesli uyarı sistemi biçiminde ortalıkta dolaşan güvenlik görevlileri arasında dolaşıyorum. Büyük bir kısmı restorasyon perdesiyle kapatılmış olan yapının içi adeta bir lahit bahçesi Fenike Tipi Lahit, Kapaklı Lahit, Betimli Lahit, Kireç Taşı Lahit, Mermer Lahit, Bezemeli Lahit, Likya Tipi Lahit, Sidamara Lahti, Stolos’un kayınbiraderinin Mezar Steli, Narkissos’un görümcesinin dikili taşı. Arkeoloji Müzesi’nin göz bozan hipnotik camekanlarının içerisinde sergilenen; yeminler, sözleşmeler, antlaşmalar.

Günümüze kadar korunabilmiş lahitler diyarından hareketle, son zamanlarda üzerine kafa patlattığım ‘bu kadar veri nasıl yeni bir bilgiye dönüşecek’ meselesine odaklanıyorum. Tam da bu noktada benzer meseleleri dert etmiş olan; Santral İstanbul-Enerji Müzesi’nde gerçekleşen birtakım etkinliklerden bahsetmek istiyorum. 6-21 Mayıs Tarihleri arasında, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Sanat ve Kültür Yönetimi Programı, Art 311-312 dersleri kapsamında, Derya Yücel koordinatörlüğünde Enerji Müzesi’nde konumlanan ‘Buradan Nereye?’ başlığı altında, iki hafta süren etkinliklerde; birlikte iş üreten gruplarla -Pelesiyere, Hazavuzu, Videoİst, Halı Atölyesi, Yaygara, Yoğunluk- bir dizi performanslar, buluşmalar, sohbetlerle birlikte üretebilmenin, ortak eylemin yöntemleri üzerine konuşuldu.

Çoktan olup bitmiş şeylerin keşifmiş gibi sunulduğu yerlerde nefes almanın zor olduğunu, hakikatin peşindeki Sanat’ın başat itici gücü olan merakın tuzaklarla kaplı yollarında her zaman Goya’nın ‘Çocuklarını Yiyen Satürn’üne dönüşebileceğini bilerek; yetimhanede büyümemiş birisinin tek eliyle yemek yerken diğer eliyle tabağını saklayan kişiyi o dakikada anlamasının mümkün olmadığı bu büklüm büklüm dünyada belki de -ama- dedikten sonra birlikte iş yapabilmeyi -yahut yapamamayı- da (hali hazırda ortadaki şeylerin hepimizin ortaklığında olduğu ön kabulüyle) paylaşarak ortaya bir şey koymanın, günümüzde ve bu coğrafyada nasıl önemli olduğu/olacağı vurgusu benim için önemliydi. Daha çok kolektif emeğe ihtiyacımız olduğuna inandığım, yaşadığımız bu zamanda; içinde bulunduğu yapıların problemlerine karşı temel direnç noktalarını belirlemiş, kendi örgütlenmelerini gerçekleştirebilmiş inisiyatifler bize hem bireysel hem de birlikte hareket edebilmede klavuzluk edebilirler. Bizi kuşatan, bize bulaşan tepeden ve katılaşmış dev beden yekpare bürokrasi içerisinde, hiyerarşik veya değil, sürdürülebilir veya değil kendi dinamikleriyle biçimini bulacak direnç kanalları çoğaltılabilir.

Örneğin, ‘Halı Atölyesi’nin bünyesinde bulunduğu klikleşmiş akademik yapı içerisindeki ihtiyaçlardan çıkan kendiliğinden yapısı -salt bu olma biçimiyle- sanat okulları için numuneliktir. Her ne kadar önerisini bildiğim, Açık Sanat öğrenim biçimi kurumsal olarak kabul görmemiş gibi görünse de birçok sanat eğitim kurumu için ilham vericidir. Benzer biçimde birçok farklı disiplinden beslenerek, üretimlerine ortak ederek devam eden mevzu bahis inisiyatifler ve potansiyel enerjiyi kinetik enerjiye dönüştürebilmiş diğer inisiyatiflere tekrar tekrar bakılması gerekir. Zamanın dışında kalsa da yakınlık kurabileceğimiz, bir dikey örgütlenme metaforu olarak ‘Babil’, Kafka’nın yatay örgütlenme analojisi ‘Çin Seddi’, Constant’ın oyunbaz ütopik örgütlenme tasarısı ‘New Babylon’, ve devasa boyutlarıyla gözümüzü korkutan ‘Big Production’lar davalar, hizmetler, kahramanlar, eşsiz başarılar bizim için neleri açığa çıkartır.

Kumarbaz Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sında bahsettiği ‘Mutluluk Taşı’ metaforuna inanan birisi olarak; yatay-dikey-diyagonal-spiral-distopik-ütopik-kaotik-heterotopik hepsinin sistemli yapılar olduğu bilgisiyle; günümüzde, bu yapılar içerisinde (hareket etiğini yok saymadan) salınarak hakikate ulaşma ve bilgi üretme biçimleri önem kazanıyor.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 10:21:15