“Resimlerim ve performanslarımla estetik kodları sorguluyorum, feminenlik, maskülenlik. Güzellik, bu kelimeyi sorgulayabilir olmak istiyorum.
Biz insanlar problemleri; görebiliriz, konuşabiliriz, duyabiliriz.”
Sanatçı Kashink, kendini aktivist olarak tanımlıyor.
Aktivist olmak? Sanatçı olarak? Aktivist bir sanatçı olmak?
“aktivist
an activist (politically active)
a person advocating active participation in a war, rather than neutrality (not a pacifist)”
Sözlükte, aktivist sözcüğü; politikaya aktif katılım sağlayan, ya da çatışmada nötr kalmak yerine -pasif olmak yerine- aktif olarak yer alan, olarak tanımlanıyor. Savunduğu bir meseleyi, somut dünya ile bir araçla buluşturmak aktivizm o halde. Yani düşündüğünün eylemin ile destekleniyor olması. O zaman; özü sözü bir kimse.
“özü sözü bir
ne düşünüyorsa onu söyleyen ya da yapan (kimse).”
Kashink de kendi değer verdiği meselelerde bir farklılık yaratabilmek için sanatını kullanıyor. 2013 yılından beri sokağa çıkarken yüzüne çizilmiş bir bıyık ile topluluklara karışıyor ve bunun sosyolojik bir deney, süregelen bir performans olduğunu söylüyor.
Kendini sosyal normları sorgularken ve farklıların zenginliğini deneyimlemek isterken toplulukların içinde “urban artist” (şehir/sokak sanatçısı) olarak tanımlıyor. Sadece kadın olarak güçlü duruşu ve aykırı özgürlüğü için değil, Frida Kahlo’vari, sanatının içine gizlediği naiflik (kendisi daha sonradan böyle ifade ediyor) ile onunla tanışmak istiyorum.
Güneşli bir Paris sabahında buluşuyoruz:
Aslında, ben nasıl başladığını merak ediyorum, benzer motivasyonları taşıyan tutkulu çok fazla sanatçı var ama haklı gerekçelerini nasıl sanatla buluşturdun?
“Başlamak en zoru evet! Liseden mezun olana kadar Paris’in biraz dışında banliyölerde yaşıyordum, 15-16 yaşlarındayken okulum çok yoğun ve sıkıydı, dayatmalara karşı bir şeyler yapmak istedim, yani şu an o yaş dönemimi düşününce böyle yorumlayabiliyorum, tabi o yaş döneminde sadece içinizde kabaran bir şeyleri dışarıya aktarmak istiyorsunuz. Çoğu zamanda araç ve amaç iç içe geçebiliyor. Sanat, aracım mıydı amacım mı oldu, bilmiyorum.
17 yaşında şehir merkezine taşındım. Yalnız yaşamaya başladım ve üretebilmem çok daha kolay oldu. İlk önce şehir duvarları ile başladım.”
Daha önce başka sorularım var ama çok merak ediyorum, “bıyığın,” böyle mi ifade etmeliyim, makyaj mı, dövme mi? Nasıl tepkiler alıyorsun?
“Makyaj. Her sabah yeniden çiziyorum. Bu performans aslında zaman içerisinde oluştu, bir sabah kalkıp artık bıyık takacağım demedim. İlk başlarda gittiğim gösterilerde, galeri açılışlarında, kullanıyordum. Daha çok “persona” gibiydi. Önemli bir yere giderken, dikkat çekmek istediğim bir kostüm giymem gerekiyormuş gibi. Sonra kullanmaya başladıkça, bu yarattığım persona içerisinde, önce ben kendim rahat hissetmeye başladım. Önce ben kendim bu çizgilerin, bıyık olmasına alıştım. Aynı gözümüzün üstünde duran çizgilere (kaşlara) alışık olduğumuz gibi. Metro da kullandım, markete gittim. Kendim Kashink’i yaratırken bu görünüşe alıştıkça dış dünyada bu performansa daha ılımlı ve “normal” tepkiler vermeye başladı. Çünkü, aslında insanın toplum tarafından aykırı bulunan davranışlarının en büyük yaratıcısı, önce kendi zihni ve kuralları. Bu yüzden bende ürkütücü tepkiler alırım sanıyordum. Aksine ilk tepki genelde şaşkınlığı takip eden kahkahalar oluyor. İnsanlar için bir kadının toplulukta bariz bir şekilde bıyık ile geziyor olması çok komik. İnsanı güldürüyor olmayı da çok seviyorum.”
“Çirkinlik değil birlikte yarattığımız estetik kodlar…”
Farkındalık yaratmak ve karşı tarafta başlayan sorgulama halini direk gözlemleyebilmek aslında. Nasıl anlatıyorsun peki kendini?
“Normalde iletişime rahatlıkla geçmeyeceğim kişilerle bir gülümse ile başlayan diyaloglar oluşuyor. “Neden?”, diye sorduklarında basit anlatmak istiyorum, büyük cümlelerde yoğun mesajlar vermek değil de sorgulama eylemine tutunmak. Bu aslında açık bir diyalog yaratma arzusu. Kaş analojisinden başlıyorum, gözlerinin üstündeki tüyler normalken, neden dudaklarımızın üstü pürüzsüz kalmalı? Küçük çocuklar bile annelerini kaşsız görseler korkarlar! “Anne yüzünde bir şeyler eksik” derler… O zaman burada güzellik, çirkinlik değil de hep birlikte yarattığımız bir takım estetik kodlar var. Aslında temasa geçtiğim her insanın toprağına bir tohum ekiyorum, hangi çiçeğin çıkacağını düşünmeden, acaba öbür türlüsü de mümkün olur mu tohumu.
Karşılaştığım kişilere aslında kelimeleri kullanmadan, “neden kadınların belirli şekillerde görünmeleri gerekiyor?”, merkezli sorular soruyorum. Neden kadınların -bıyıksız- olması gerekiyor? Hepimizin gizli bıyıkları var! Kadınlar her sabah uyandıklarında hazırlanırken, o gün güzel, bakımlı, çekici görünmek zorunda olmanın, baskısını hissediyorlar. Bir süre sonra bu baskı kanıksanmış bir şekilde sosyal normlara dönüşüyor. Kadınlar olarak önce bizler, kendimize ne kadar özgürlük tanıyoruz ki”
Sen performansın hem objesi hem de süjesisin, senin de süreç içerisinde fark ettiğin yeni şeyler olmalı;
“Çok fazla öğreniyorum! Farkına bile varmadığım önyargılarım ile yüzleştim. Toplumun farklı figürlerinden almayı beklediğim kalıp geri dönüşler vardı. Erkeklerden daha çok tepki görmeyi bekliyordum örneğin. Rahatsız olurlar diye düşünmüştüm. Tam tersi, en çok kadınlar beni parmakla gösteriyor! Her gün bu güzellik oyununun kurallarını oynamak zorunda olan kadınlar ezbere bildiklerinden farklı bir şey gördüklerinde rahatsız oluyorlar. Başıma gelen komik anekdotların olduğu ve estetik kodları anlatan bir kitap yazıyorum. Bu yıl sonunda bitirmek istiyorum.”
Paris birçokları için en modern Avrupa şehirlerinden biri. Özgürlük, sanat şehrin kendisinde var gibi. Bu medeni ortamda sanatçı olarak sorguladıkların zaten mevcut belki de. Dışardan öyle görünüyor en azından;
“Fransızlar genellikle diğer kültürlere göre yargılama yapmaya daha hazır. Paris’te çoğu kez kaba olarak nitelendirebileceğimiz şekilde “a kadına bak” diye açıkça parmakla gösterildim. İngiltere’de, Amerika da böyle bir şeyle karşılaşmadım. Fransız kültürü aslında ironik bir şekilde kendi içindeki kalıpları ile muhafazakâr bir yapıda. Yani bu şehir benim doğduğum ve büyüdüğüm yer olsa da tamamen kendimi rahat hissettiğim, o dışarıdan görünen özgür yapıya sahip değil. Aynı zamanda Paris’te kadın olmak kendi içinde bir fenomen. “Parisian woman” (Paris’li kadın) olmak diye bir konsept var. Parisli kadınlar topuklu ayakkabıyla bisiklete biner, her zaman güzel görünür, şişman değillerdir gibi bu listeyi uzatabilirim. Bu listede olması gerekenlerin kadınlara yüklediği inanılmaz bir baskı var.”
“Biz insanlar problemleri; görebiliriz, konuşabiliriz, duyabiliriz”
Duvar resimlerinde yüzlerde ikiden fazla göz, oluyor. Gözler neyi anlatıyor?
2006 yılında yeni bitirdiğim bir duvar resmimin ertesi gün gözlerinin ve kulakların beyaza boyandığını ve imzamın da silindiğini gördüm. Beyaz boyanın üstüne, Myanmar’da olan politik durumla ilgili sloganlar yazılmıştı. Sonradan duvarın karşısındaki binada aynı gün konuyla ilgili söyleşi olduğunu öğrendim. Ve ilk defa o zaman resimlerimle aslında benim de politik bir mesaj verebileceğimi fark ettim. O günden sonra çizdiğim yüzlere daha çok göz ve kulak eklemeye başladım. Çünkü o gün benim duvar resmimdeki gözleri beyaza boyayan grubun anlatmak istediği bir şey vardı. Biz insanlar problemleri; görebiliriz, konuşabiliriz, duyabiliriz. Bazen ağıza gözler ekledim, bazen kulakları ters çizdim. Yarattığım karakterleri, ait olduğu duvarın ruh hali ile olgunlaştırdım ve aslında o mesajı hep çizimlerime gizledim.
Sonra, dört göz çizmek işlerimde çok sistematik bir hal aldı, başlı başına bir karaktere dönüştü. Çünkü anlatmak istediğim dışarda takındığımız maskeler. Çizdiğim yüzlerde, iki göz gülerken iki gözü mutsuz çizdim. Bir karakterde aynı anda iki farklı ruh hali var. İki göz güvenle bakarken, diğer ikisi aslında içten içe utangaç orada olmak istemiyordu.”
Aktivizm ve sanatçı olmak aynı anda nasıl ilerliyor? Sanatını kullanarak sürekli bir mesaj iletme kaygısı taşıyor musun?
Zaman zaman ben de bunu kendime soruyorum, ama sonra sanatımın evrildiği noktada vermek istediğim mesajın yerini çok beğeniyorum. Sosyolojik bir deney olarak tanımladığım bıyık ile sokağa çıkıyor olmam, somut olarak gerçekleştirdiğim en görünür aktivizm. Çünkü örneğin konuk olarak yer aldığım bir söyleşide feministim diye kendimi ifade etsem ama haftanın geri kalanında bu söylemi destekleyen bir aksiyonda bulunmazsam kendimi rahatsız hissederim.
Çok daha geniş bir zaman dilimine yayılmış bir duruş bu. Duvar resimlerimde, performanslarımda ve enstalasyonlarımda bu noktayı özellikle vurgulamaya ve belirginleştirmeye çalışıyorum. Ayrıca, çalıştığım marka ve partnerlerde çok seçiciyim. İş birliği içerisinde olmak isteyen markanın söylemlerini, imajını kendime uygun bulmuyorsam çalışmıyorum. Bir denge içerisinde geçimimi sağlarken, hayallerimi gerçekleştirebilecek kadar kazanmak ve o ince çizgide hassasiyeti hep koruyabilmek önemli. Bu noktada kimi zaman bende kendime hesap verebilme noktasında baskı hissediyorum. Durumu değerlendirince, söylediklerim ve yaptıklarım uymuyorsa aktivizmime sarılıyorum tekrar. Uygun aksiyonlar almaya çalışıyorum yani.
Frida’ya benziyor mu?
Kimi sanat eleştirmenleri seninle Frida Kahlo arasında benzerlikten bahsetmiş, bilinçli bir esinlenme mi? Sen de kendini Frida’ya yakın görüyor musun?
Ah, bunu çok seviyorum. Bilinçli mi bilmiyorum, Frida Kahlo inanılmaz. Sanat yaşamı boyunca kadınlığı o kadar güzel işledi ki. Kendi yaşadığı acılar, kalp kırıklıkları, hepsini sanatıyla öyle güzel harmanladı ki. Sanat tarihindeki ressamları soracak olsak 10-15 erkek ressamı hemen hemen herkes kolaylıkla sayabilir. Ama kadın ressam dediğimizde çoğu kişinin aklına direk ve belki sadece Frida Kahlo geliyor. Benzetilmemizse bence bıyık yüzünden!
Aynı zamanda renkleriniz, şekiller yüzlerindeki ifadeler, aynı ruhu taşıyor gibi.
Evet, gerçekten öyle. Bazı insanlar Kahlo’nun sanatını naif olarak tanımlıyor.
Yani kırılgan gibi mi?
“Hayır daha çok, sanki bir çocuk yapmış gibi aynı masumiyet ve basitlik ile. Bu benzetmeye de bayılıyorum. Çocuklardaki naiflik çok değerli! Frida’nın portleri “photorealistic” değil ve bu harika çünkü mükemmel olmadıkları için insanı, kusurları ve istenmeyen duyguları ile yansıtabiliyorlar.”
“Aslında temasa geçtiğim her insanın toprağına bir tohum ekiyorum, hangi çiçeğin çıkacağını düşünmeden, acaba öbür türlüsü de mümkün olur mu tohumu.” Sanatçıyım diyen, sanatıyla insanın bulanık ruhunda soru işaretleri kullanmaya cesaret eden önemli insanlardan biri Maeva Martinez yani Kashink. Acaba “öbür türlüsü” mümkün olur mu sorusuna çokça ihtiyaç duyacağımız yarınlarda sanatın sosyal dönüşümle çok daha fazla iç içe olması arzusu ile…