A password will be e-mailed to you.

Geçtiğimiz aylarda Aynı Daldaydık adlı öykü kitabı Kara Karga Yayınları’ndan çıkan Kutub Şimşek’le Ot dergisi yayıncılığı, edebiyata yaklaşımı ve üstüne söyleştik. Metin Üstündağ’ın “Madalyonun öteki yüzünü de görmek isteyenler için.” olarak tanıttığı kitapta okur, doğunun penceresinden samimi hikayeler dinliyor. Yazara göre aynı ağacın meyvelerinin bu kadar ayrı yerlere düşmesi hayret verici: “Bu söz grubunu kulağımıza küpe eden Ahmet Kaya’nın ruhu şâd olsun.”

 

Edebi bir dili nasıl tanımlarsın?

Şiirde de düzyazıda da edebi sanatlar önemli bir kıstas. Metaforlar, kinayeler, tarizler edebi dili günlük dilden ayırır. Sözden tasarruf sağlar. Ne var ki edebi sanatların zirve yaptığı divan edebiyatı “ağdalı” diye anılır. Sebep eski kelimelerin çokluğu değil; kapalı ifadelerin, mazmunların çokluğu. Bir beyte üç sayfalık şerh yazılıyor. Bir bulmaca halini almış şiir.

Nesirde ise mesela bir yazarın büyüklüğünden bahsedilirken onun ne kadar iyi –uzun- tasvir yaptığından söz edilirdi. Klasik romanlar tasvirlerle doludur. Nesne tasviri ruhsal tasvir… Fakat bunlar, bu dönemde pek rağbet gören şeyler değil. Kelime zenginliği, dilin gücünü kullanabilme, yalınlık, üslup ağır basan ölçütlerdir bence.

 

Ot bir kitle tarafından çok okunan bir dergi. Hem mizah, hem edebiyat dergisi yayıncılığında sizi benzer türlerdeki diğer dergilerden farklı kılan nedir?

Bütün dergiler çok büyük emekler verilerek, büyük zorlukların üstesinden gelinerek çıkarılıyor. Ve hepsinde çok değerli yazar-çizer dostlarımız var. Ot Dergi, bir geleneğin devamıdır. Bir dönemin efsaneleri Öküz, Hayvan dergilerinin devamı. Ve Ot, bütün bu dergilere önayak oldu. Çok güzel bir dergi çeşitliliği var şu an. Dergicilik geleneğini devam ettirecek bir çeşitlilik.

 

Çok fazla eleştiri de oluyor, Ot bir edebiyat dergisi değildir diye. Paldır küldür edebiyat denmesi mi insanları kışkırttı acaba?

 Türkiye’de takdir gören, çok okunan, yazarlığı tartışma götürmeyen hemen hemen bütün yazarlar, şairler Ot’ta yazdı ve yazmaya devam ediyor. El üstünde tutulan, yere göğe sığdırılamayan edebiyatçıların yazıları bu dergide basıldığı zaman mı değersiz oluyor?

Bu dergiler, yazarı her ay okurla buluşturan, aralarındaki bağı canlı tutan; her ay sevdikleri yazardan, şairden, eleştirmenden, düşünürden bir şeyler okuma fırsatı sunan yayınlardır. Bu tür ciddi eleştiriler öznellikten uzak yapılmalı. Eyvallah, eleştirilebilir, beğenilmeyebilir ama “edebiyat değildir” demek, keyfilikten uzak bir tutumla açıklanmaya muhtaç bir iddiadır.

 

 Peki dergilerdeki yazar kimliğini hitap ettiği okuyucu kitlesi şekillendirir mi?

 Hem evet hem hayır. Yani tam anlamıyla değil. Eğer buna müsaade edersen, kendini okura göre şekillendirirsen, senin de kaleminin de kişiliği olmaz. Dergicilikte okurun nabzını tutmak önemlidir. Fakat sen kendini okura kabul ettirmelisin. Özellikle böyle geniş okuyucu kitlesi olan bir dergide kendini kime göre şekillendireceğini bilemezsin. Bu sebeple senin okura kabul ettirebileceğin bir kimliğin olmalı.

 

 Kendi edebi dilini yaratmaya çalışırken neye özen gösterdin?

Daha çok anlatım biçimi oluşturmak üzerine çalıştım. Mümkünse olaylara farklı bir cepheden bakmak. Doğu’da yıllardır yaşanan hadiseler anlatıla anlatıla önemsizleşti. Çok tekrarlanan kelimeler gibi anlamını yitirdi. Peki, anlatılmamalı mı? Anlatmalı fakat zaten zor olan hayatı, bitmeyen trajedilerle daha fazla zorlaştırmadan, kabak tadı vermeden, insanların duyarsızlaşmasına sebep olacak bir üsluba bulaşmadan anlatmalı. Bunu mizah katarak yapmaya çalıştım. İçine düşülen durumla alay etmek değil; bilakis meseleyi görünür kılmak için.

 

Bu süreçte üretmek zor mu?

Bu soru zor dönemlerin sorusu. Çiçekli günlerde böyle sorular sorulmaz.

 

 Aynı Daldaydık kitabının isim öyküsünü anlatır mısın?

“Aynı Daldaydık” kitabın içeriğini, hikâyeleri özetleyen bir isim. Bu isimde bir öykü de var kitapta. Aynı coğrafyada, aynı şehirde, aynı sokakta yaşayan insanların akıl almaz bir ustalıkla birbirine kırdırıldığına yapılan şahitliği anlatıyor. Aynı ağacın meyvelerinin bu kadar ayrı yerlere düşmesi hayret verici doğrusu. Bu kitap için daha iyi bir isim olamazdı. Bu söz grubunu kulağımıza küpe eden Ahmet Kaya’nın ruhu şâd olsun.

 

Bir öğretmensin aynı zamanda. Öğretmen olmak güzel mi Kutub?

Hem güzel hem çok yorucu. Bir öğretmenin işi okuldan çıkınca bitmiyor. Bütün gününü, hayatını kapsayan bir meslek bu. Senin şekil verdiğin çocuklar, gün geliyor dünyaya şekil veriyor. Hem yeterli hem dikkatli olmalısın. Âdem’in de bir öğretmeni vardı, bir rehberi. Ona isimleri öğreten, dünyayı anlatan. Peygamberlere de öğretmenler öğretir. Çok güzel bir meslek ve çok zor.

“Edebiyat bir çember”

“Edebiyat, içine düştüğümüz bir dünya. Ninnisiyle, masalıyla, şarkısıyla kendimizi onun dışına atamadığımız bir çember. Belki diğer sanat dalları için “neden” diye sorulabilir ama edebiyattaki seçim; aktif olmak, müdahil olmak, yazmak, söylemek veya pasif kalmak, dinlemek, okumak üzerine. Asla tam olarak dışında kalamazsın. “

“Dil, düşünce ve aksiyon arasındadır”

“Peygamberimizin şöyle bir sözü vardır: “Bir kötülük gördüğünüzde onu elinizle düzeltin, gücünüz yetmezse dilinizle düzeltin, ona da yetmezse içinizden kötüleyin. Sırasıyla düşünce, dil ve eylem gelir. Ne var ki dil, ne düşünceleri tam olarak anlatabilmemize imkân sunar – çünkü bu kadar kelime dağarcığımız yok- ne de kötü gidişatı düzeltmeye yarar. Sanırım dil, duygumuzu ve düşüncemizi ifade etmekten fazla bir işe yaramıyor. Onda da şöyle bir zorluk var, hem sen çok iyi anlatacaksın hem de seni dinleyen veya okuyan ne demek istediğini anlayabilecek. Aksi halde hiçbir işe yaramadığı gibi başına iş açar.”

“Çok Uzaklaşmış Olamaz”

“Bir insan kendini, ortaya koyduğu karakter kadar tanıyamaz. Kendine riyakârlıkla bakar. Kötü huyları yakıştıramaz. Bu yüzden her karakter yazarın gölgesi olmaz. Komşusu, arkadaşı, akrabası vesairedir. Bazen gördüğünü bazen duyduğunu bazen olanı bazen de olması gerekeni anlatırsın. Buna rağmen bir başkasının aklıyla düşünemediğin için yazdıkların seni ele verir. Düşünce tarzını, karşısında olduğun davranış biçimlerini, hatta beğendiğin kadın tipini. “Çok uzaklaşmış olamaz” repliği gibidir yani. “

 

İLGİLİ HABERLER

Kaçmak isteyenlerin filmi

“Oyundan umutla çıkıyorlar”

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 17:25:04